Ekrem İmamoğlu’gillerin “her şey güzel olacak” sevincine ve Binali Yıldırım’gillerin huzur bulmuş hallerine bakınca, tatil planları seçim tarihine gelen İstanbullular dışında sorunu olan yok gibi.
Fehmi Koru gibi siyasi gündeme hakim biri bile “seçim olmayacak” diyerek yanıldı.
CHP’nin reklamcısı Ateş İlyas Başsoy “her şey çok zor olacak” diyerek dikkat çekti.
Bana da her şey nasıl olacak onu yazmak kaldı.
Tonton Youtuber’ımız Memduh Bayraktaroğlu beni, “olacakları önceden bilmekle cezalandırılan Kasandra”ya benzetse de, Zeus’tan gelen doğa üstü güçlerim yok.
Sadece. Yüksek lisans tez araştırmam için TBMM kulislerinde parti yöneticilerinin ardından koşturduğum ilk gençlikten bu yana, siyaseti metinmiş gibi okumaya çalışıyorum.
Bir de, iyi puzzle yaparım. Beş binlik puzzle parçalarını kısa sürede tamamlayabilirim.
Puzzle bence oyun değil, zihin jimnastiğidir.
Birbirleriyle ilgisiz görünen parçaları beyninde birleştirdiğinde resim ortaya çıkıverir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 31 Mart gecesi yaptığı balkon konuşmasının ertesindeki sürece baktığımızda, 23 Haziran seçimlerinde AK Parti teşkilâtı işi şansa bırakmayacak görünüyor.
Seçimleri Binali Beyin kazanma olasılığı yüzde 51.
Seçildiğinde, İstanbul’un yoğunluğuna Binali Bey ne kadar dayanabilir onu göreceğiz.
Peki Ekrem İmamoğlu’na ne olacak?
O da CHP Genel Başkanlığına yürüyor açık açık. Olmadı yeni parti kurar.
İlk yurt dışı gezisini KKTC’ye yapmasına anlam veremeyenler de bu ülkede en çok okunan köşe yazarı oluyor ya...
Fehmi Koru gibi kesin bildirimde bulunmamak en iyisi. İmamoğlu da kazanabilir.
İşte o zaman seyredin siyaset sahnesini.
BENCE YANLIŞ
Bir, İstanbul’da yine Cumhurbaşkanını odağa koyan bir kampanya yapıyorlar.
Bence yanlış.
İki, “yeni parti” konusunu yönetme biçimlerine, koydukları tepkilere bakıyorum da… Bence yanlış.
DEVLET BEYLE HİSLERİMİZ ORTAK
MHP Genel Başkanı Bahçeli “her şey güzel olacak” diyen Cem Yılmaz için “bundan sonra sevemem” demiş.
Ben de sevemiyorum Devlet Bey. Ve fakat. Gerekçem sizden çok başka.
Yüz kaslarımızı ağrıtacak kadar güldüren Cem Yılmaz’ın, bilet satışı odaklı ve magazin figürüne dönüşmüş hali benim canımı sıkan.
OLMAZ
Show Tv’de, ana haber öncesi “haber önü” var. Eften püften konular işleniyor.
Pizza yerken uyuyan bebek, kafasına gelin çiçeği düşen kız vs.
İşte tam onların arasına, anasının kuzusu şehitlerin haberini de sıkıştırıyorlar.
Tamam, tv haberciliğinden ciddiyet beklemiyorum da… Yazıktır. Olmaz.
ANNESİZ İLK ANNELER GÜNÜM
(Özel hayatımın özel olmayan kısmını paylaşmayı Ayşe Arman’dan öğrendim.)
Annemsiz ilk anneler gününde sabah, kabrindeydik. Çiçekler götürdük. Ellerini öpemedik ama yüreğimizden öptük.
Her anneler gününde yaptığımız gibi birlikte kahvaltı yaptık yine.
Soğuk taşlara yanımızda götürdüğümüz börekleri ve sevdiği Ankara simidinden parçalar koyduk. Karıncalar, kuşlar yesin annemizin ağzında bulunsun diye.
İlk annesiz anneler günümü hatırlayan dostlar oldu. Onlarla konuşurken “dostlar günü de olmalı” dedik, dost, her eksiği kapatır sonuçta.
Varmış. Ancak. “Dostlar günü” olarak o kadar çok tarihle karşılaştık ki, 20 Temmuz, Ağustos’un ilk pazarı, 29 Kasım… Doğrusu hangisi bilemedik.
ACABA MAGAZİN YAZARI MI OLSAM
Önceki yazıda. Serenay Sarıkaya ve Kerem Bürsin aşkı bitmişse bitmiştir demiştim ya..
İstanbul’dan dedikodu yağıyor.
Meğer. Serenay’ın hayatında öyle biri varmış ki, serveti Türkiye sınırlarını çok aşarmış.
Bence. Beyimizin konumu nedeniyle, durum ortaya döküldüğünde Serenay’ın kariyeri biter, adam yürür gider, işte buraya yazıyorum.
Adamın ismini de söylediler, kimsenin yazmadığını ben neden yazayım?
Yıllar önce, kendisine “Televizyonda göründüğünüzden daha güzelsiniz” dediğim Serenay’a hatırlatmak isterim:
Türkiye, şöhret olmak için çok çalışmış, şöhret kalmayı başaramamış yeteneklerin mezarlığıdır.
ÇOK GÜLDÜM
Kardeşim Atila iyi Fenerbahçelidir. Konuşuyoruz.
Diyor ki, “Süperlig’in alt sıraları üstünden daha heyecanlı.”
Anlamadığımı fark edince, “Abla bak” diyerek fikstürü önüme koyuyor: “İlk sıralara bak. Şampiyon kim olacak diye sadece üç takıma bakıyorsun.
Galatasaray, Başakşehir, Beşiktaş.”
“Bir de alta bak, kim kimi yenerse kim düşer kim kalır, Fenere ne olur? O kadar heyecanlı ki. Yedi, sekiz takımın her maçı Feneri ilgilendiriyor.”
Haklıydı. Çok güldük.
PEK SEVİNDİM
Uzak ülke seyahatleri seven biri değilim. Öyle orayı da göreyim, buraya da gideyim demem.
Belki de Instegram hesabım olmadığı içindir.
Ve fakat. Tayland’ın Phi Phi Leh adasındaki körfezde olmayı çok isterdim.
Derken…
Körfez, binlerce turistin verdiği zarar nedeniyle 2021’e kadar turizme kapatılmış.
2021’e kadar ben gidemiyorum ama kimsenin de gidemiyor oluşunu sevdim.
ALİ KOÇ HAKLI DA…
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un, Akhisar maçı sonrası yaptığı konuşmanın önemli bir kısmını alkışlıyorum.
“Futbolda sistemin kokuşmuş olduğunu, vasatlığın altında olduğunu görüyorsunuz” dedi, haklı.
“Türk futbolunun bu virüslerden arınması lazım” dedi, haklı.
“Bu değer zinciri içindeki tüm paydaşların temizlenmesi, arındırılması bu sistemin böyle devam etmemesi gerekiyor” dedi, haklı.
“Aktörlerin hepsinin temizlenip hazır yeni seçim varken de (federasyonun) liyâkati yüksek, futbola katma değer sağlayabilecek, adaleti sağlayabilecek kifayetli uzmanlardan oluşması gerekiyor” dedi, haklı.
Bir tek, canı yanınca bunları söylemesinde haksız.
Federasyondan spor yorumcularına, hakemlerden gazetecilere, menajerlerden kurullara kadar zincirdeki tüm halkaların temizlenmesi gerektiğini kaç kez yazdım.
Sadece futbolda değil, spor federasyonlarının çoğunda temiz bir halka bulmanın zorluğunu, temiz olanın da ayakta kalamadığını da defalarca yazdım.
Spor Bakanı Kasapoğlu tarihe geçmek, güzel hatırlanmak istiyorsa federasyon sistemini masaya yatırıp, radikal çözümler ortaya koymalı.
DEMİŞTİM
Boyner’lerin iş anlayışlarında sorun var diye yazmıştım. İşte gördünüz mü, Beymen’i Katarlılara sattılar.
“Keyif onların değil mi” diyebilirsiniz de… İnsan üzülüyor.
Ülkemizin en köklü markalarını YKM’yi, Beymen’i bir bir sattılar.
Boyner mağazalarına da sıra gelecek gibi.
Görünen köy.
İş anlayışları fena olsa da, Boyner’in kurumsal iletişimcisi Oya Büyükönder şahane biri.
DÜNYANIN KALAN ÖMRÜ
Bilim adamları dünyanın kalan ömrünün beş buçuk milyar yıl olduğunu açıklamış.
Beş milyarı da geride kaldığına göre;
Dante gibi ortasındayız ömrün demek isterim.
Son kitabımda “uzun vadeli plan yapmayın” yazmıştım derim.
Vay canına, tam ortasına denk geldi bizim kısa ömrümüz derim.
AKLIMDA KALAN
“Geçmişe susmasını söyle” sözlerinin güzelliği: Sezen Aksu ve Nuri Harun Ateş “Geçmişe Susmasını Söyle” şarkısını birlikte söylemiş. Şarkının ismi ben yazsaydım dedirtecek kadar güzel olunca dinledim. Keşke isminde duraymışım. Hayal kırıklığı. Sezen şahane, şarkının adı şahane, hadi Nuri Harun’un sesi idare etsin ama müzik çok kötü. Hatta müzik diye bir şey yok. O kadar klişe, o kadar işte. Sezen Aksu da her önüne gelen yemeği yemesin yaaa…