"Hırsızlığı 'maddi hata' diyerek örtüyorlar!"

SuperHaber röportaj editörü Hülya Okur, Yüksek Seçim Kurulu’nun gerekçeli kararını ve seçimde yaşanan usulsüzlükleri sürecin en başından bu yana YSK’da MHP temsilcisi olarak takip eden MHP Merkez Disiplin Kurulu Genel Sekreteri Kürşat Türker Ercan’la konuştu.

Türkiye 1 Nisan 2019 tarihinden bu yana İstanbul seçimlerinin akibetini bekliyordu. İki aday arasında yaklaşık 29 bin oy fark görünüyordu. Sonrasında çok ciddi iddialar ve itirazlar sonucu geçersiz oyların sayımı, bazı ilçelerde tüm oyların yeniden sayılması sonucunda fark eridi ve 13 bin sınırına kadar indi. Ve son olarak YSK AK Parti’nin itirazını yerinde görerek 700’den fazla sandıkta kamu görevlisi olmayan kişinin sandık kurulu başkan veya üyesi olmasını gerekçe göstererek seçimin yeniden yapılmasına karar verdi.

Peki bu sürece nasıl gelindi? YSK’nın kararı “siyasi” deyip geçilecek bir süreç mi yaşandı? Yoksa “seçmen iradesi”ni sandıkta el çabukluğu ile "çalan" birileri mi vardı?

YSK kararında açık açık “oy hırsızlığı yapıldı-oy çalındı” denilmemesi, oyların bir şekilde adaylardan biri aleyhine yok edildiği savının “maddi hata” denilerek kapatılmasına yeterli olur mu?

Hülya Okur kafaları karıştıran birçok soru ve iddiayı MHP’nin YSK temsilcisi MHP Merkez Disiplin Kurulu Genel Sekreteri Kürşat Türker Ercan’la konuştu.

İşte YSK’da ilk günden bu yana görev yapan Ercan’ın Hülya Okur’un sorularına verdiği yanıtlar ışığında İstanbul Büyükşehir seçimlerinin yenilenmesine kadar uzanan süreçte yaşananlar…

“İSTANBUL’DA İTİRAZIN SEBEBİ, ARADAKİ FARKIN ERİMESİDİR”

31 Mart’tan sonra saatler süren toplantılarınız, sabahladığınız nöbetleriniz ne içindi; demokrasi nöbeti miydi, teknik takip miydi, halkın iradesine sahip çıkma eylemi miydi, baştan beri seçimi iptal etmek gibi bir hedef için mi yola çıkılmıştı?

Bizim YSK’da, MHP olarak vazifemiz var, biz vazife nöbeti yapıyorduk. Birçok kişi için oy verme işlemi, seçim günü biter ama bizim için asıl o an başlar. Cumhur İttifakının Ankara gibi, Mersin gibi kaybettiği başka büyük şehirlerde itiraz yok iken İstanbul’da itirazın sebebi, seçim gecesi başlayan ve hızla yaşanan erime. Aradaki oy farkının erimesi meselesidir. O akşam 29 bin farktan söz ediliyordu, siyasi partiler sandık sonuç ve birleştirme tutanaklarına erişmeye başlayınca incelemeye başladıkça görüldü ki aradaki fark eriyor. Maddi hata deniyor ama kamuoyu bu konuda yanıltılıyor. Bu iş bittiğinde 13.729’a dayandığında, doyma noktasına geldiğinde YSK bir istatistik ortaya koydu ve Cumhur İttifakı adayının aleyhine “maddi hata” olduğuna, 3000 küsür kadar da CHP adayının aleyhine olduğunu ortaya koydu. 8000’e yakın maddi hata ile Binali Yıldırım aleyhine kaydırıldığını gördük. Bu da bizi bir yola sevk etti. Aslında ilk etapta AK Parti’nin niyeti, bütün oyları saydırmaktı. Sorun belki de çözülecekti. Oy pusulalarının kontrolü halinde maddi gerçek ortaya çıkacaktı. Binali Bey, biz bunları saydırsaydık önde çıkacağıma inanıyorum, demişti.

“OYLAR YENİDEN SAYILSAYDI, HIRSIZLIĞI YAKALAYACAKTIK”

İşlerin ters gitmeye başladığını ilk ne zaman fark ettiniz?

Ertesi gün. AK Parti YSK Temsilci Recep Özel Bey ile sürekli istişare içindeydik. Seçime katılmadığınız yerde sandık kuruluna üye veremiyorsunuz, biz sadece 3 ilçede sandık kurullarına üye vermiştik. Biz ve AK Parti kendi sorumlu olduğu yerlerdeki tutanaklarda incelemeler yapınca durumun vehameti ortaya çıktı. Seçim hukukunda "maddi hata" denilen bir kavram var, evet her seçimde olur. Tutanaktaki rakam yanlış yazılmış olabilir ama bu illa hata ile yapıldığı anlamına gelmez. Ortada kasıt da olabilir. Baktı ki bu oylar, Cumhur İttifakının adayının aleyhine hatırı sayılır şekilde %80 oranında maddi hata var ve bu hatalar sadece Büyükşehir Belediyesi oyları üzerinde kümelenmiş. Maddi hatalar, tutanaklardan anlaşıldığı için her zaman düzeltilebilir. Ama bunun altında yatan usulsüzlüğü ortadan kaldırmaz. Kafa kafaya giden adaylar arasındaki seçimlerde maddi hatalar da kafa kafaya gider. Bu seçimde görüyoruz ki, İstanbul’un binde birine tekabül eden 13.726 oy fark var. Akıllı olan, kanunu bilen her siyasi parti şunu yapar; teşkilatlarıyla irtibata geçer, o sınırlar içinde şüpheli gördüğü sandıklara itirazda bulunur. İstanbul’da 5,5 ilçenin tümü sayıldı, yeniden sayılan oylar İstanbul genelinin %10’una tekabül ediyor. Özellikle oylar yeniden sayılsaydı, hırsızlığı, oy çalmayı anında yakalayacaktık. Seçim hukukunda tedbiren durdurma diye bir şey yok, sayım başladığı zaman YSK “Cin şişeden çıktı” diyor, bitirmezsen şaibe daha da artar. YSK tedbiri kaldırdı ve başlanmış sayımlara devam etti. Cumhur İttifakı’nda MHP’ye ayrılan Maltepe’de tüm oylar sayıldı, 1089 sandıkta 808 oy, Binali Yıldırım’ın lehine yazıldı. Bunlar bir şeylerin döndüğüne ikna etmeye başladı.

“YSK, YENİDEN SAYIM KONUSUNDA MUHAFAZAKAR”

Oyların tümünün sayılmasının önüne neden geçildi sizce, yani bunun CHP açısından sakıncasını anlayabiliyoruz da, YSK açısından sebebi neydi, yeniden sayım olsaydı bu karmaşa ve kaos yaşanmayabilir miydi?

Seçim kurulları haklı olarak, görev alanlarındaki seçimi bir an önce teslim etmek ister. Seçim süreci de hızlı işleyen bir süreç. Seçim Kurulları yeniden sayım döküm konusunda muhafazakar. Çok eski tarihlerde geçersiz oyun fazlalığını yeniden sayım sebebi olarak kabul etmiş. 298 Sayılı kanunun 112.maddesinde bir itiraz yapacaksanız bunu delillendireceksiniz diyor. Somut bir itirazınız yoksa sonradan bana gelemezsiniz, diyor. Seçim yönetecek kişiyi belirliyor, bir tarafın bir sıkıntısı var ise, şaibenin olduğu, makul gerekçelerle ortaya konduğu zaman, yeniden sayım ile maddi gerçekler bir kez daha check edilmiş olur. YSK, 112/3’ü çok katı uyguluyor. Öte yandan da aynı kanununda “Siyasi partiler delilin hangi resmi kuruluşta olduğunu gösterirse, seçim kurulları bunu temin etmek zorundadır, delil yerine geçer” diyor. Aslında siyasi partilere bu yolu açacak bir kanuni düzenleme var ama seçim kurulları seçimi ileri götürmeye çalışıyorlar.

“HİÇ BİR PARTİ YSK’YA YENİDEN SAYIMI KABUL ETTİREMEDİ”

“YENİDEN SAYILSAYDI, İTİRAZLA GELMEZDİK”

YSK, 32 ilçede yeniden sayıma kısmen kabul, kısmen ret yaklaşımında bulundu.

YSK bu süreçte hiç bir partinin yeniden sayım talebini kabul etmedi. Bir tek İstanbul’da 57 sandıkta kabul etti, kalanını reddetti. Sandık sonuç tutanağı ile sayım döküm cetveli arasında bir tutarsızlık var, AK Parti 57 sandıkta 112/3’ün somut delillerini ortaya koymuş, saymaktan başka çare kalmamış. O sandıklara sondaj diye tabir ediliyor. Sondaj değil, 57 sandık bilfiil tespitli sandıklar. Onlar yeniden sayılmıştır. Bu seçimde herhangi bir parti YSK’ya 112/3 gereği yeniden sayım talebi kabul ettiremedi. İstanbul’da seçimi yenilemek yerine, yeniden sayılsaydı, itirazla da  gelmezdik dedik. Bunu biz de, AK Parti de söyledi. 128.Maddede illa sandık başında itiraz edilmediği bir yolla varken, İstanbul sıradan bir il değil, oradaki şaibeyi o şekilde giderebilirdik, o fırsat kaçtı.

“CEZAEVİ SEÇMENİ MÜKERRER SEÇMEN DEĞİL”

Maddi hatalardan söz ettiniz de, en büyük maddi hata neydi, mesela  21.882 zihinsel engelli oyu mu, oy kullanan ölü sayısının 1.220 olması mı, gerçek durumu tespit edilemeyen şüpheli oy sayısının 300 binden fazla olması mı?

En trajikomik, vahim olanı sandık kurulu başkanlarının kamu görevlisi olmaması. Kısıtlıların oy kullanması meselesi her seçimde olabiliyor. Kısıtlanma meselesi, şahsın hukukunu ilgilendiriyor. Bir kişi kısıtlandığı zaman mahkeme bile kısıtlama kararını kesinleştiremiyor. Kısıtlama kararı kesinleşmeden mahkeme nüfusa yazı yazamıyor, nüfusa yazılmadan da bu kişinin seçmen kütüğünde belli olmadığından seçmen kütüğüne girebiliyor. Eğer aradaki farkı kapatacak sayıda kişi oy kullandıysa seçimin iptaline yol açıyor. Artvin Yusufeli’nde usulsüzlükler vardı, fark 3’tü, CHP 4-5 kişi buldu geldi. Hani diyorlar ya, AK Parti nereden buluyor bunları diye, CHP de buldu geldi, Yusufeli’nde oranlar eşit, İstanbul’da binde bir. Nereden buldun demedik. YSK, aradaki fark kadar kısıtlının oy kullandığını tespit etti ve seçimi iptal etti.  Cezaevi seçmeni meselesinde, 1133 sayılı bir karar alındı, ihmalen bir suçtan hükümlüyseniz, cezaevi liste oluşturuyordu, oy kullanabiliyordunuz, o ilde yaşıyorsanız, o ilin milletvekilini seçiyordunuz ama mahalli idareler başka, o ilde, ilçede, mahallede oturmalısınız, Bahçelievler ikametinde, Silivri’de yatıyor. Bu yeni bir karar olduğu için uygulamasında sanki mükerrer seçmen diye bir şey ortaya çıktı, aslında mükerrer seçmen değil, o konuda ben hala sistemimizin gücüne inanıyorum, cezaevi listeleri partilerle paylaşılan bir liste değil, cezaevine girmeden önceki yaşadığı yerde iki farklı seçmen kütüğü oluşuyor, asıl ikametinin önüne oy kullanamaz şerhinin yazılmadığı ve birisinin bu adamın yerine oy kullanıp kullanmadığı meselesi. Ama bunu YSK, neticeye tesir eden bir unsur olarak kabul etmedi, hem sayısal olarak değil, hem uygulama YSK’dan kaynaklandığından değil.

“YSK, KENDİ KABAHATİNİ SEÇMEN İRADESİNE YÜKLEMEZ”

YSK’nın bu kararı, seçimleri güvenli bir şekilde yürütmekle görevli kurumun hatayı kendisinde gördüğü şeklinde anlaşılabilir mi?

Anlaşılabilir. Öyle olmakla birlikte, önce seçmen kütüğü oluşur, sonra sandık kurulları oluşur, 3 aylık bir hazırlık dönemi vardır, her süreçte YSK’nun doğrudan oluşuma katkısı, müdahalesi yok. Büyükçekmece konusu Savcılık tarafından araştırılıyor. Seçmen kütüğü meselesini kabul etti ve neticeye tesirli bir hal kabul etmedi. Ama sandık kurullarında durum farklı, YSK’nın sandık kurullarının oluşumunda ne yetkisi ne de denetim hakkı yok.  İtiraz gelmediği müddetçe. Listeleri siyasi partilerle paylaşmadıkları için, biz de neye itiraz edeceğimizi bilemedik. YSK, kendi kabahatini seçmen iradesine yüklemez. Mühürsüz oy pusulası tam örneğidir. Seçmen iradesine yıkılamayacak olduğunu YSK kabul ediyor, karar gerekçesine kötü niyetle bakmayan bir göz bunu görebilir.

“MUHALEFET ŞERHLERİNİN ALTINDA TUTARLILIĞIN DEVAMI YATIYOR”

“4 ÜYENİN ŞERHİ NE KADAR HUKUKİ İSE, 7 ÜYENİN GEREKÇESİ DE O KADAR HUKUKİ”

Seçmen iradesini esas alan bir şerh de var. Mesela Cengiz Topaktaş, seçmenin sandık kuruluna itirazının olamayacağını, bu sorumluluğun seçmene yüklenemeceğine dair bir şerhte bulunuyor. Karara muhalif üyelerde, kararın mutlaka seçmene dayanması gerektiği gibi bir bürokratik inanış hakim. Seçim iptal edilecekse ancak seçmen hatasından edilir gibi bir algıyı nasıl buluyorsunuz?

Ben YSK’da 2014 Kasım’ından beri görev yapıyorum, işleyişine şahit olmakla birlikte kendi çapımda bir tecrübem var. Silsile halinde gelen süreçte kararlar alıyorsunuz, reyinizi biliyordunuz. Cengiz Bey, 1133 nolu cezaevi seçmeni kararında da muhalifti. Elbette görüşünde bir devamlılık ve tutarlılık olmak zorunda. Buradaki muhalefet şerhlerinin altında o tutarlılığın devamı yatıyor. Ben bir hukukçu olarak kurulun çalışma prensibine şahidim. YSK, birilerinin talimatıyla oyları müzakere eden çete gibi hafif bir kurum değil. Konu enine boyuna tartışılır. Şunu bile söylediler: “7 üye hiç söz almamış, 4 üye konuşmuş, hadi o zaman oylamaya geçiyoruz” denmiş, bu iddiayı ortaya atanın günahı boynuna. Herkes az çok görüşünü beyan etti. YSK’nun 4 üyesinin muhalefet şerhi ne kadar hukuki ise, 7 üyesinin yazdığı gerekçe o kadar hukuki. Cengiz Bey'in, Kürşat Bey’in, Sadi Bey’in, Yunus Bey’in de oradaki görüşleri hukuki ve saygın görüşlerdir. Hukukta 2+2=4 etmiyor, kanunun yorumlaması farklı olabiliyor. Bürokratik demeyelim de, amaçsal. Kanun koyucu ne olursa olsun seçmeni korur açısından bakıyor olaya. Bunda bir yanlışlık yok bence. Siyasetin dili ret oyu veren hakime başka, kabul oyu veren hakime başka şey söylüyor. Anayasa’nın 79.maddesi gereği YSK, en üst seçim yargısı. Kararlarına itiraza gidemiyorsunuz. 3 kişi daha olaydı tam tersi bir karar çıkacaktı. Karara saygı duyulması gerekir. Mazbatayı Sayın İmamoğlu’ndan alıp, Sayın Binali Yıldırım’a vermedi. Daha güçlü geleceklerini söylüyorlar. Milletin hakemliğinden korkmaya gerek yok. Birisi çok güzel söylemişti: “YSK, mazbatayı millete verdi” diye. Millet iradesine saygıdan söz ediyorsanız, yargı kararlarına da saygı göstermek zorundasınız.

YSK’nın 4 üyesinin, ki biri Başkan Sadi Güven. Karardaki şerhlerini ayrıntılı bir şekilde yazmış olması, hukuken ne kadar duyarlı bir yöntem izlendiğini mi gösteriyor?

Tabii. 11 üyeli kurul müzakere etmiş ki, farklı görüşler ortaya çıkmış. Çoğunluğun kararı karara dönüşür ama azınlığın görüşü de hukuki kıymet olarak orada durur.

“TAMAMEN İLLÜZYON VE DİZAYN EDİLMİŞ ALGI

Halktaki karşılığı ne olur, bu karar inandırıcı bir boyutta mı sizce? Bu kararla birlikte usulsüzlüklerin daha net ortaya çıktığını söyleyebilir misiniz? Usulsüzlüklerin daha net ortaya çıkması için daha ne yapılabilirdi mesela?

YSK kararları siyaseti ilgilendiği için, ne yazık ki siyasetin malzemesi yapılıyor. Yargı kararına saygı kültürü oluşursa siyasete malzeme edilmez. Feti Yıldız Bey (MHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili) bir ifade kullandı çok beğendim, “Bu bir illüzyon” dedi. “Efendim aynı zarftan pusula çıktı, 3’ünü geçerli sayıyorsun da, 1’ini neden geçerli saymıyorsun?” Bu tamamen illüzyon ve baştan aşağı dizayn edilmiş algı yaratmak amaçlı söylenmiş bir şey. Hayır Efendim, o zarftan çıkan diğer pusulalar da geçersiz. Ama seçim hukukunda YSK, mazbata iptalini gerektiren tam kanunsuzluk hali hariç kendiliğinden dosyalara girmez. Seçimi iptal yolunda bir talep varsa ya olağan, ya olağanüstü yolla getirmeniz gerekir. Biz Maltepe’de, AK Parti Büyükçekmece’de getirmiş. Demek ki CHP, sen usulsüzlük tespit etmemişsin ki itirazla gelmemişsin. Bu kararları siyaseten, illüzyonist yaklaşımlarla ezdiriyor. Ben araştırdım, tüm İstanbul’da sandık başkanlarının neticeye tesir ettiği 2 tane ilçe var, onun dışında etmiyor, birisi Eyüp (AK Parti), diğeri Sarıyer (CHP). AK Parti kazandığı için diyorlar ama hayır, hiç bir ilçe belediyesinde sonuç değişmiyor. Hatta bir tane de CHP Belediyesi gidiyor. AK Parti neticeye tesir edecek usulsüzlük tespit etmemiş demek ki, etse oraya da ederdi. Bir de hiç bir parti kazandığı yerde itiraz etmez. Her seçimden sonra ‘Bu seçim hileli’ diyen CHP, bu seçimde her şey yolunda, hukuka uygun diyor. Neticeye tesir, seçim hukukunda en önemli ilkedir. Neticeye tesir unsuru yoksa YSK, o seçimi iptal etmez.

“AHBAP ÇAVUŞ İLİŞKİSİYLE SAYDIRAN DA OLUYOR”

“CHP DAHA İTİRAZ YOKKEN SALLAMAYA BAŞLADI”

Sandıklarda hakimiyeti olmayan, hiç bir itirazı bulunmayan CHP’de sandık operasyonu yapabilme kabiliyeti görüyor musunuz? Bunun altından çıkacak şeyi de merak ediyor insanlar, sorumlular belli ama failler konusundaki fikriniz nedir?

Faili ceza soruşturması belirleyecek. Kapsamlı da olacak. Manevra kabiliyeti açısından, sayı olarak AK Parti’den sonra CHP sandıklara üye veriyor. Mahalli idareler başka bir şey, benim diyen her hukukçunun ahkam kesebileceği bir alan değil. Yargı kararları siyaseti ilgilendirdiği için alt kademelerde ahbap-çavuş ilişkileriyle saydıran da oluyor. Zaten YSK’nın 112/3’i katı bir şekilde uygulaması bu yüzden var. Denetim mekanizması olsun diye ama CHP ortada itiraz yokken sallamaya başladı, “Yargıçlar eliyle demokrasiyi katledemezsin” dedi. Daha dur AK Parti ve biz itiraz etmemişiz, belki de etmeyeceğiz. Ama daha o aşamada başladı. Siyaseti ilgilendirdiği için YSK’nın aslında hukuki olan kararları gözden kaçtı.

“İL VE İLÇELER DE GEÇERSİZ”

“HIRSIZLIĞI MADDİ HATA DİYEREK ÖRTÜYORLAR”

“12 BİN OY NASIL BİR MADDİ HATADIR? NEDEN SADECE BÜYÜKŞEHİR’DE?”

CHP’nin kendi içerisinde hukukçuları var, kararda özellikle “hırsız” ve “çaldılar” ibaresini aradılar. Bu oyun çalındığı ifadesini illa ki yazmak mı gerekir, kararda oyların çalındığını gösteren bir detay yok mu?

Karardan önce “Kızılay’da sizi yürütmezler, suratınıza tükürürler”, karardan sonra “Çetesiniz” dersen, siyasetin dili de senin karşına çıkar. Binali Bey, “Sen çaldın” demedi. “CHP’liler yeniden sayımı engellediler, biz yeniden sayımı istiyorduk” dedi. Sen vatandaşa illüzyon yapıyorsun, bir zarftan sanki 4 pusula çıkıyor gibi yapıyorsun. Halbuki hepsi geçersiz ama neticeye etki etmiyor.

Sen bu illüzyonu yapmakla serbestsen, bırak da siyasetin diliyle karşınıza bir şey koysunlar. YSK kararlarında “Oylar çalındı” diyecek hali yok, yargının bir dili var. Dilekçeler de hukuki belgeler, orada da oylarımızı çaldılar diyecek değiliz. Seçim usulsüzlüğünü gidermek YSK’ya tanınmış. Oy çalmak deyince sandığı bir yerden başka bir yere götürmek sonucu çıkmaz ki, sandık sonuç tutanağını ilçede birleştirirken iki kalem hareketiyle oy da çalabilirsiniz. Bu da bir oy çalmadır. Karşı taraf, maddi hata deyip duruyor. 12 bin oy nasıl bir maddi hatadır, ve neden sadece Büyükşehir’de? Hırsızlığı maddi hata meselesiyle örtüyorlar.

Hırsızlığın belgesi tutanaklar mı?

Tabii. Oy verme gününden itibaren belgelendi. Yeniden sayım ile rakam biraz daha arttı, 13.726’ya düştü.

“CHP’DEN KAYAN OY HER SEÇİMDE OLABİLECEK BİR RAKAM”

“BU BİR USULSÜZLÜKTÜR”

“YSK ALDIĞI KARARLA USULSÜZLÜĞÜ İLAN ETMİŞ OLDU”

“TUTANAKLAR, HIRSIZLIĞI SÖYLÜYOR”

İtirazlar sonucu farkın 29 binlerden 13 binlere gerilemesi. Oy kaydırmalar ve geçersiz oyların yeniden sayımı sonucu Ekrem İmamoğlu’na 3 bin oy daha eklendiği ortadayken, Binali Yıldırım aleyhine oluşan ancak muhalefetin “maddi hata” savunmasıyla açıklamaya çalıştığı artı 12 bin oy “çaldılar” sözünün haklılığını ilan ediyor mu?

Ediyor. YSK hukuki bir değerlendirme yaptı. Kararı hafifletmek anlamına gelen bir söylem değil. Aslında kararıyla tutanakların belgelediği usulsüzlüğü ilan etmiş oldu. Maddi hata deyip geçiştiriyorlar. Maddi hata deyince altında bir usulsüzlük olmadığı anlamı çıkmıyor. Bu maddi hata hep mi Binali Beyin aleyhine. Bu bir usulsüzlüktür. Niye oy hep Binali Bey’den kayıyor, bizden de kaydı diyorlar, senden 3 bin kaymış, seninki her seçimde olabilecek bir rakam ama 12 bin her seçimde olabilecek bir rakam değil. Zaten tutanaklar söylüyor. Siyasetin diliyle hırsızlığı, seçim hukuku diliyle usulsüzlüğü söylüyor.

“İNCE İŞÇİLİK VAR”

“BELGELER BAĞIRA BAĞIRA SÖYLEDİ”

Bir hukukçu olarak buna “seçim usulsüzlüğü” dediniz ama siyasetçi olarak, 31 Mart seçimlerine tarihin en büyük oy hırsızlığı diyebilir misiniz?

Çok eski tarihlerde de yaşanmış hadiseler var. İnce bir işçilik. En büyük demesem de ince bir işçilik olmuş. Bugün kayıtlı olan 18 sayım döküm cetvelinin olduğu sandıkta ilçe belediye başkanının, ilçe belediye meclisinin duruyor, her ne hikmetse büyükşehir belediye başkanının sayım döküm cetveli yok. Elbette CHP lehine de çıkıyor ama kıyasladığımız zaman hep mi Binali Yıldırım’ın aleyhine olacak. Bunu belgeler söylüyor. YSK yargısal bir karar verdi ama belgelerin bağıra bağıra söylediğini ilan etti. Bu kadar basit.

“SİSTEMDEKİ TEK AÇIK, İLÇE SEÇİM KURULU HAKİMLERİ”

Bu ince işçiliğin 23 Haziran’da nasıl tezahür edeceğini düşünüyorsunuz, güvenlik tam manasıyla sağlandı mı, bu operasyonun bir B planı olabilir mi, bir sandık operasyonu daha bizi bekliyor olabilir mi?

Tabii her şey mümkün hala. Seçimlerle alakalı olmayan bir uyarıyı bir kere daha hatırlatmak isterim. Sayın Genel Başkanımız seçimlere girilmeden evvel her defasında FETÖ’nün siyasi ayağının üzerine gidilmesini kamuoyuyla hep paylaşmıştır. Bu hadise gerçekleşmeden FETÖ ile mücadele tam anlamıyla başarı kazanmayacaktır. Bu siyasi ayak kırılmadıkça bu seçime de yansır, ekonomiye de yansır, önünü alamazsınız. YSK, bazı tedbirler aldı. Bu bir yenileme seçimi olduğu için, aynı seçmen kütüğü ile gidilecek. Seçmen kaydırma olmayacak. AK Parti’nin itirazında tespit edilenlerin(kısıtlı, cezaevindekiler, ölüler) önüne “oy kullanamaz” şerhi konulacak. Kamu görevlisi olmayan kamu görevlilerini YSK bizimle paylaştı, onlara da itiraz edeceğiz. Sistemde tek bir açık var, ilçe seçim kurulu hakimleri. YSK, seçimin yenilenmesi kararı ile üyeler hakkında suç duyurusunda bulunmasına karar verildi. Hakim, ilçedeki en kıdemli hakim ve kanun gereği belirleniyor. Görev yeri değişmedikçe ilçe seçim hakimleri duruyor. Ben Türk yargıçlarının hakkıyla yerine getireceğine inanıyorum ama şüphesi olanlar var tabii. Ara kararlar gereği yaptıkları araştırmada doyurucu izahat veremediler. Umarım aynı hataları tekrar etmezler, ben yine güvenmek istiyorum onlara.

"Hırsızlar" noktasında, FETÖ’nün siyasi ayağına mı odaklanmalıyız? Ya da hırsızlık organize olduğu için FETÖ katkı sağladı diyebilir miyiz?

Bu seçimde Türkiye’nin başına çorap ören iki terör örgütü seçimlerde anıldı. Biz HDP’yi siyasi parti olarak görmüyoruz. HDP, PKK’nın siyasi uzantısı gibi görünüyor zaten kendilerini PKK’dan ayrı görmedikleri için biz niye ayrı görelim. Bunlar sahadaydılar, bir çok temsilcisi “Bizim oylarımızla seçildiniz” dediler. FETÖ gibi dünya tarihinin görmediği sinsilikte bir yapı var. Bu ayağın üzerine gitmezseniz, ipin ucu nerelere uzanıyor bilemezsiniz. Medya, finans siyasette önemli. 12 ayağı var ama bunlar başat aktörler. Bunun ucu seçime de uzanır. Bunun bir an önce kurutulması lazım.

“SANDIK ÜYELERİ MEMUR OLMAYABİLİYOR AMA BAŞKAN OLMAK ZORUNDA”

“USULSÜZ SANDIKLARIN BAŞKANLARI TESPİT EDİLDİĞİ AN SEÇİM BİTTİ”

Gerekçeli kararda sizin gözünüze çarpan bir eksiklik var mıydı, mesela AK Parti’nin çok önemsediği 57 sandığın kararda yer almaması ne anlama geliyor? Kısa kararda yer almayan hususların gerekçede yer alması kararı sakatlar mı?

Seçim hukukunda bir seçimi iptal edecekseniz, iş döner dolaşır, seçim sonucuna etki eden hal meselesine gelir. Bunu da en çok sayısal değerler üzerinden görürsünüz. YSK, “her halükarda” o gün itibariyle sandık başkanlığını baz alacağım, dedi. 22.madde, istisnasız kamu görevlisi olacak diyor. Ama 23.maddenin son fıkrası, memur üyenin kamu görevlisi olamayacağına dair açık kapı bırakmış. 23.madde de bu hüküm varken ben bunu emredici hüküm olarak kabul edemem. Ama sandık başkanında istisna yok, dedi. Bu sandıklarda usulsüzlükler yapıldığı ve sandık başkanın memur olmadığı tespit edildiği an seçim bitmiş demektir. Kısa kararda neticeye tesir edilecek kadarı belirtildi, bir takım sandık kurulları dedi çünkü bir takım tespite ihtiyacı vardı.

“KAMU GÖREVLİSİ OLMAYAN SANDIK BAŞKANLARI GEÇMİŞTE GÖREV ALMADILAR”

CHP tarafından o sandık başkalarının geçmiş seçimlerde de görevli oldukları iddia edildi.

O CHP’nin önce çete deyip, ertesi gün o çeteden hukuki himaye istedikleri gibi ortaya attığı bir kafa karışıklığı. Bizim de öğretmen sandık görevlisi arkadaşlarımız var, sana itiraz geldi mi diye sordum, bunların dediği sandık başkanları onlar. Adam öğretmen diye geçmişte sandık kurulu başkanlığı yapmış, bunlar onu öne sürüp yine yanıltıyorlar. Burada kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanları mesele. Onların geçen seçimlerde görev aldığını yönelik ne bir dilekçelerinde gördük, ne kamuoyuyla paylaşılan bir liste gördük. Bu seçimde sandık sonuç tutanağının altında başkanın adı soyadı yazıyor. Geçen seçimdeki ile mukayese eder bir yol bulabilirsiniz ama  dertleri itiraz etmek olmadığı için o tür bir araştırma göremedik.

“SANDIK KURULUNUN BAŞKANININ ADINI BİLE BİLMİYORUM NASIL İTİRAZ EDECEĞİM”

Şerh koyanların Mustafa Kemal Paşa kararlarını ortaya koyarken, Haymana, Serik kararlarını göz ardı ettiklerini görüyoruz, Haymana, Serik kararı ne ifade ediyor?

Tam da YSK’nın hakkaniyetli bir yer olduğunu ifade ediyor. Bizim sandık kurullarına 31 Mart’tan evvel itirazda bulunmamız gerekiyordu. Ama liste yok elimizde. Alenileşmemiş. Dolayısıyla etkin itiraz hakkını kullanamıyoruz. Ne zaman etkinleşiyor, oy verme günü sandık sonuç tutanağının altını imzaladığı zaman. Sadi beyin muhalefet şerhi koyan üyeler buna dayanıyor ama şunu da bana demiyor. “İtiraz edecektin ama şöyle edecektin” demiyor. Ben adını soyadını bile bilmediğim sandık başkanının kamu görevlisi olduğunu nereden bileyim? Nasıl itiraz edeceğim?

“SEÇİMİ SİYASİ PARTİLER YAPAR”

“SADİ BEY, SİYASİ PARTİLERE KARŞI ÇOK ŞEFFAF”

Sadi Güven şerhinde 754 sandığın başkanlarında hukuksuzluk görüyor ama bunun seçim iptal nedeni sayılmadığını söylüyor. Bu sandıklarda AK Parti görevlilerinin olduğunun altını çiziyor. Yine de haklı çıkartır mı?

Sayın Başkanın görüşü hukuki bir görüş saygı duyuyoruz ama seçim hukukunda bir tabir var: Seçimi siyasi partiler yapar diye. Benim de katıldığım bir nokta. Seçimi siyasi partiler yaparken hadise bizim de itiraz edemeyeceğimiz bir noktaya gelirse -ki listeleri vermiyorsunuz bize- o zaman katılırdım Başkan Beye. Doğrudur bu geçersizlik, seçim sonucuna doğrudan etki eden bir hal olmaz diyebilirdim. Tamam seçimleri ben yapıyorum ama kanunun bana tanıdığı yetkileri açıkça kullanmama izin verilmesi lazım. Sadi Beyin Başkanlığında, siyasi partilere karşı çok şeffaf olduğunu biliyorum. Allah kendisinden razı olsun. Seçim hukuku alanında birçok şeyi oturttu. Haymana, Serik kararlarında o tutumu sergilememiş olsalardı, biz bu seçimi yine yapardık ve itiraza yüzümüz olmazdı.

“SÜREÇ İLERİ GİTSİN İSTENİYOR”

“İLLA SANDIK BAŞINDAKİ İTİRAZ ETSİN DENİYOR”

Kürşat Hamurcu da şerhinde, kamu görevlisi olmayan sandık görevlileri hakkında, oyları geçersizliğe götürmesi için ortada somut, kanıt ve belge olmadığını belirtiyor. Çuval ve bavullarla YSK’ya taşınanlar belge değil miydi?

Oradan bakış var. Bir de siyasi partiler açısından bakış var. Süreç ileri gitsin diye, illa sandığın başındaki adamın itirazı bekleniyor. Bu işin uygulaması var. Bazen başkanlar engel oluyor, bazen ilçe seçim hakimleri işgüzarlık yapıyor. Tamam sandık kurulu başkanının hatalı işlemini seçmene çıkarmayacağız da, sandık kurulu başkanının hatalı işlemini siyasi partiye nasıl yıkacağız? Hani siyasi partiler yapıyordu seçimi? Sandık başı iş ve işlemlerine sandıkta itiraz etmiş olmak, daha sonraki itirazlara engel değildir diye açık bir hüküm var. Bu bakış açısı karşısında bu hükmü nasıl yorumlayacağız. Seçimi ileri götürmeye çalışıyorlar. YSK, Anayasa 79’daki yetkisini kullanıp, en başta sayım yapılsaydı bu iş buralara gelmezdi.

“İBRE CUMHUR İTTİFAKINA DÖNDÜ”

“CHP’NİN ELİNDE OYUNCAK KALMADI”

“23 HAZİRAN’DA BİNALİ BEY KAZANACAK DEMİYORUM, KAZANMIŞ OLDUĞU ORTAYA ÇIKACAK DİYORUM”

YSK seçim sürecini tamamlamaya çalışıyor ama siyasi partiler durdurmaya uğraşıyor, elinizdeki cetveller, sayısal veriler 23 Haziran’da bizi hangi tabloya götürüyor?

İlk etapta algı yaratıldı. Biz konu yargıya intikal ettiğinden söz aldığımızda mütevazı ve mülayim beyanlarda bulunduk. Nezaketimiz yanlış anlaşıldı. Öbür taraf agresif söylemlerdeler. Sanki daha güçlü gibi göründü. Burada sanki bir haksızlık yapılıyor, AK Parti kaybetmeyi kabullenemiyor gibi söylendiği için toplum tabanında kabul gördüğü algısı oluştu. Amiyane tabirler kullanarak, agresif konuşarak siyasette karşılık bulursunuz, Sayın Binali Yıldırım, “Çok basit çünkü çaldılar” dedi ve gerek sosyal medyada, gerek kamuoyunda hava değişiverdi. CHP çaldı falan demedi. Savcılık araştırıp bulacak. Bunun adı seçim hukukunda usulsüzlük, siyaset dilinde de hırsızlık, ancak bu kadar nezaketli olabilir. Bir de YSK kararı ve tutanaklar da kamuoyuna mal oldu. YSK’yı itibarsızlaştırmanın kimseye faydası olmayacağına inanıyorum. Artık ibre Cumhur İttifakına döndü. Falan partinin adayı çekildi diye gösteri yapıyorlar. O falan partiyi öldürseniz CHP’ye oy vermez, öyle bir oy tutuculukları var. Elbette bizim de kafamız çalışıyor. Bizim de stratejilerimiz var. Mesela biz MHP olarak hemşeri harekatı başlattık. Genel Başkan, esprili bir üslupla “Mitili -yatak yorgan- İstanbul’a atacağım” dedi. Tüm parti yetkilileri oradalar. Çünkü İstanbul, Anadolu’nun özeti, göç etmiş insanlar var. Güzel geri dönüşler alıyoruz. Ellerindeki malzeme de bitti, oyuncak bitti. Karar da verildi, gerekçesi açıklandı, vatandaş görecek ama seçim atmosferine girildiği zaman, hani Binali Bey “Oylar yeniden saysa ben aslında kazanmıştım” demişti ya, 23 Haziran’da Binali Bey'in aslında kazandığı görülecek. 23 Haziran seçimleri, bir seçimin devamı. Yeni bir seçim değil. Bir siyasetçi olarak “23 Haziran seçimlerini kazanacağız” demiyorum, 23 Haziran’dan sonra kazanmış olduğumuz ortaya çıkacak” diyorum.

İsrail'den Husilerin liderine 'Haniye, Sinvar ve Nasrallah' tehdidi! ABD'den Çin'e bir ilginç soruşturma: Bu kez neden iletkenler! Ankara Valiliği "Ezan okutulmadı" iddiası üzerine tahkikat başlattı
Sonraki Haber