HIZLI YAŞA, GENÇ ÖL

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Önceki yüzyılda, çok değil çeyrek yüz yıl önce “Hızlı yaşa, genç öl, cesedin yakışıklı olsun” mottosu ilgi görürdü. Boş vermişlikle, ciddiyeti, eleştiriyle dalga geçmeyi, en önemlisi de neden sonuç ilişkisini içermesiyle, hayatın içinde çok somut bir duruma karşılık gelirdi.

Bugün “hızlı yaşa” kısmı var, gerisi şöyle oldu: “Genç ol, herkes sana baksın.”

Geçen hafta MHP lideri Bahçeli, DEM’in görüşme trafiğine ilişkin “Sırayı sözden eylem safhasına geçiş almalı” deyince uzun uzun düşündüm. Uzun uzun düşünmenin lüzumsuz sayıldığı günlerde hem de. Ben de bir acayipim.

Ortada ikili bir durum var; Bir yandan hızlı olan şeylerin sonucu tat vermez, demlenmek fiili oradan gelir. Çay demlenirse, pilav dinlenirse güzelleşir. Diğer yandan, sosyal durumlar akışkandır, süreç yavaşladıkça parametreler/ parazitler çoğalabilir.

Adı konmayan ancak “iç cepheyi bütünleştirme” hareketi diyebileceğimiz DEM, İmralı, TBMM süreciyle teröre son verme çabalarının analizinde eksik kalan yanları tamamlamak lazım;

Bir: Siyasal süreçler ve medya süreçleri iki farklı düzlemde işler. Myers medyanın siyaseti nasıl sömürgeleştirdiğini anlattığı “Medya Demokrasisi” kitabında bu farkın altını çizer. Çok önemlidir.

Siyasi süreçlerin sağlıklı sonuçlar doğurması için zamana ihtiyaç vardır, tartışma, anlama, anlaşılma, çözüm üretme ve bunu gerçekleştirme zaman isteyen işlerdir.

Zaman ise medya süreçlerinin düşmanıdır. Medya için haber sıcak olmalıdır, hemen, şimdi, çabuk olmalıdır. Zaman, haberi eskitir.

İmralı ile başlayan sürece medyatik telaşla bakmak hata olur. Medyatik telaş, Bourdieu’nün “Televizyon Üzerine”sinde ortaya koyduğu “fast thinker”ları üretiyor. Hızlı düşünen yorumcular, yakın görüşlü düşüncelerini dile getirmekten öteye gidemiyorlar. Dedikodu laflaması (medya seviyor), “konuşan kafalar” tanımını yerleştirmeye başladı.

Böyle bir ortamda, gerçeği ve bilgiyi aramak abes olur. Ekrana çıktığımda ben de bu sıkıntıyı yaşıyor, geriliyorum.

İki: Medya telaş sever ama devlet telaş sevmez. Macera hiç sevmez. Bir eylemin sonsuz sonuçlarını tasarlamadan bir eyleme geçmez. Dolayısıyla “süreç başladı, hızlı tamamlansın” denen konu, büyük olasılık başlangıç değil sonuçtur.

Bahçeli “Önümüzdeki günlerde çok şey değişecek” dediğinde, tarih Mayıs 2023’tü. DEM’in elini sıktığında ise Ekim 2024.

Bahçeli için çok şey söyleyebilirsiniz ancak “macera sever” diyemezsiniz.

Üç: Terör sorununun çözümünde elbette bölgedeki olayların akıbeti etken olmuştur ancak ondan çok daha etkili bir gerçeklik var: Terörü sadece siyasal, toplumsal ve ekonomik gerekçelerle açıklayanların atladığı şey, günümüzde terörün/ teröristin sosyo-psikolojik boyutlarının daha ağırlık kazanmış olması.

Terörist başının “evlenmek istediği” haberinin gerçek olup olmadığı aynı kapıya çıkar. “Düzenli yaşam”a duyulan özlemi belirtmekle, bu özlemi ona yakıştırmak benzerlik taşır.

Teröristlere, internet olanaklarıyla sadece örgütün talep ve emirleri ulaşmıyor, aynı zamanda tüketim toplumunun cazip mesaj ve görüntüleri de ulaşıyor. Böylece örgütsel bağda zayıflıklar başlıyor.

Tüketim kültürünün sadece kentleri ele geçirdiğini sanmak saçmalık olur.

Dört: İçinde bulunduğumuz zamanlarda, ideolojiler gücünü yitirdi, yaşamın anlam çerçeveleri kırıldı. Bireyin somut isteği, ideolojinin soyutluğundan cazip hale geldi.

Terör örgütüne “ideal”leri için dahil olanlar, durumun anlamsızlığını kavradıkça, terör örgütleri ekonomik çıkar birliklerine, kaos taşeronu yapılara evriliyor. Bu ayrışma, siyasalın ölümü, sermayenin gücü olarak küreseldir.

Terör örgütleri belirli bir toprak parçası için ölümü göze almaktan, çıkarlar için herhangi bir toprak parçasına kaydırılabilir portatif bir yapıya dönüşmekte.

Sonuç olarak bu gerçekler, terör sorununun çözümü için bilinenlerin ötesinde, çok daha büyük fırsatlar sunuyor. Zamanlama her durumda sonucu belirler.

 

BENCE

Bir, en düşük emekli maaşının 14.469 Tl olması, emekliye “yaşamana gerek yok, sen öl en iyisi” demektir. Yaş aldıkça insanların sağlık, beslenme, bakım giderleri azalmaz, artar. Bence Hükümetin emekliye bakışı baştan sona değişmeli.

İki, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM heyetiyle görüşmeyi yardımcılarına bırakmak yerine kendisinin gerçekleştirmesiyle doğru bir karar verdi bence.

Üç, 2025 yılının “aile yılı” ilan edilmesi bence son derece isabetli oldu ve fakat, geçen yılın “emekli yılı” olmasına rağmen yukarıdan aşağıya kimsenin bunu umursamamış olması düşünülürse, aynı durum aile yılında yaşanmaz umarım.

Dört, Tanju Özcan’ın bir psikologla görüşmesi şart bence. Hem en çok izlenen Youtube kanalına çıkıp “hukuksuz işler yaptım” diyeceksin hem de “gücü yeten beni tutuklasın” diye meydan okuyacaksın, bu nasıl bir kafa?

Beş, Tele1’de Mustafa Özuğurlu, Ferdi Tayfur’un ölümü üzerine “Sanatsal açıdan baktığımızda berbattı yani” gibi lüzumsuz bir cümle kullanmış. Ülkemiz medyasında ağzından çıkanı kulağı duymamakla muhalif olmak arasında, insanları aşağılamakla muhalif olmak arasındaki çizgi bilinmiyor bence. Elbette Tayfur’un sesi şahane değil, müzikalitesi zayıf olabilir ancak arabeskten, yüksek standart beklemek de entelektüel görünümlü cahillik.

Altı, pek çok kez eleştirdiğim biri Yılmaz Erdoğan. Ve fakat bu eleştirilerimin azıcık etkisi olmuş ki, eleştiriye hak vermiş olacak ki, son yıllarda olumlu yönde değişti. Ankara geçmişine yakışan itibarda işler yapmaya, konuşmaya başladı.

“Dijital kanallar oyuncuyla izleyicinin arasını açıyor” diyerek muazzam bir saptama yapmış Erdoğan. Saptama o kadar doğru ki, oyunculukta kaliteyi de, popülariteyi de aşağı çekiyor bu durum, bence.

Yedi, Acun Ilıcalı’nın her hafta ama özellikle puan kaybından sonra sistemi eleştirmesi, yenilgiyi dış etkenlere bağlayan açıklamalar yapması en başta Fenerlileri kızdırmaya başladı. Haklı olduğu noktalar yok mu? Var. Fakat hiç özeleştiri yapmayınca inandırıcı da olamıyor, bence.

GENÇLERE ÖNERİ

Yeni zamanlarda işe alım koşulları değişti.

30 yıl önce aranan niteliklerde “deneyim” öncelikliydi. Üstelik “en az 3 yıl deneyim” talebini görünce insanlar sevinirdi, çünkü 5 yıl, 10 yıl isteyenler vardı.

Deneyim “yaş almak” demek.

20 yıl önce “enerji” önemli olmaya başladı. “Genç olsun, çabuk öğrensin, koştursun biz deneyimi ona veririz” denmeye başladı.

Bugün “hem enerji hem deneyim” isteniyor. Peki bu nasıl olacak?

Gençler üniversitede çalışmaya başlayacak, projelerde yer alacak, staj yapacak ve hepsinde de başarılı olacak.

Aksi halde talep edilmiyorsun. Gençlere uyarımdır, kantinlerde, sokaklarda yaşın tadını çıkarmak diye bir şey yok artık.

 

DİZİLERDEKİ TÜKENMİŞLİK

Büyük iddialarla başlayan yapımlar üst üste final yapıyor. Bazı dizilerin tutmayacağı belli ama çıkar ilişkisi var olduğundan yayına giriyor.

Bazılarında akıl olsa, daha baştan tutmayacağı ortadadır, bakmasını bilmek gerekir. Mesela ben, daha tanıtımı sırasında anlıyorum ne kadar süreceğini, yanımda biri varsa dürtüp “çok sürmez final yapar” diyorum, yapıyor da.

Tv yöneticileri ve yapımcıların masa başında verdikleri kararlar, sektörün emekçilerinin eve ekmek götürüp götüremeyeceğini, taksite girip giremeyeceklerini belirliyor, yazık.

Hata yapmak istemeyen, parayı sokağa dökmek istemeyen dizi dünyasına önerilerim var;

İzleyiciyi “Ne koyarsam yer” konumunda tutmaktan vazgeçin, izleyici zekâsı senarist zekâsından hızlı gelişti.

Yakışıklı, baklava karınlı jönler devri kapandı, karakter oyunculuğu ilgi görüyor.

Başrollerin iletişimi doğru yönetilmiyor, etki alanları oluşmuyor.

Şişirilmiş dudaklar, memeler, porno dergileri andıran giysiler, süs bebeği kadınlar (oyuncu diyemeyeceğim) dönemi bitti.

Kötülük saçan holding patronları sıkıcı olacak kadar tekrara düştü.

Dizi isimlerinde bildik kavramlar yerine farklı olsun tercihleri tutmuyor.

Konu ve olay öbekleri tekrara düştü, izleyici saf ama salak değil. Lazım olan, kan, organ vs’nin hep düşman tarafla uyuşması, başrolün ağır hasta/ yaralı olup sonraki bölümde kurtulması, hastane kapısı çalıp “hastanenizde doktor olayım” saçmalıkları komik kaçmaya başladı.

Son söz, Maliye Bakanı dizi dünyasını mercek altına alıyor mu?

AKLIMDA KALAN

“Uyan” çağrısının şekil değiştirmesi: Eskiden insanları bilinçlendirmek için kitaplar yazılırdı, mesela ben “Aşk Yüzyılı Bitti”yi bu amaçla yazmış, “Yaşadığınız sorunlar bireysel değil, sistemsel, bunu bilirseniz, baş edersiniz” demiştim. Trump’ın Las Vegas’taki oteline Musk’ın arabasıyla saldıran kişinin saldırıyı “ülkenin sorunlarına ve dünyadaki silahlı çatışmalara karşı bir uyanma çağrısı” olarak yaptığı anlaşılmış (!) Bizler, uyanış hedefleyerek kitap yazarken rasyonel olduğumuzu sanıyorduk, şimdiye göre hayli romantik kalmışız. Dünya ne kadar değişik, acayip bir yer oldu.

Tüm yazılarını göster