İki melek, Suriyeli bir baba ve kimsenin anlayamayacağı acısı... Kemal Öztürk yazdı

Suriye'nin batısındaki kente bağlı Han Şeyhun kasabasına rejim veya Rus uçakları kimyasal bombalar attı.

Çoğu çocuk 100'den fazla sivil saldırıda hayatını kaybetti. Saldırıdan etkilenen 500'den fazla kasaba sakini boğulma tehlikesi geçirdi ya da nefes almakta zorlandı. Bazı kurbanların ağızlarından köpük geldi.

Dünyada şok etkisi yaratan saldırıyı bugün Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk köşesine taşıdı.

Esed'in insanlık dışı katliamıyla ilgili duygusal satırlar yazan Kemal Öztürk, "Kucağında, melekler gibi uyuyan ikizlerini defnetmeye götüren o babanın halini kim anlayacak dünyada? O yavruların kucağından kayıp giden körpe bedenlerini, onların tükenen sıcaklığını, cıvıltısını bir daha hissedemeyecek o baba!.." ifadelerini kullandı.

İşte o köşe yazısı;

- BAKAMIYORUM O GÖRÜNTÜLERE…

'İdlib'de çocukları gazla boğdular' haberi geldiğinden beri, zihnimdeki tüm acı anılar, şahitlikler canlandı. O görüntülerden, fotoğraflardan kaçmaya çalıştıkça, geçmişte yaşadıklarımın içine düşüyorum. Uykularım kaçıyor, dengem bozuluyor, ne yapacağımı bilemez oluyorum.

Suriye çocukların, masumların boğularak öldürüldüğü, nefessiz kaldığı yer. Kelimler boğuluyor şimdi, söyleyecek sözümüz yok neredeyse.

AÇLIKLA ÖLDÜRENLERİN HİKAYESİ

Geçmişte şahit olduklarım her yanımı kuşattı. İlkini 2014'te yaşamıştım. 'Sezar' kod adlı eski bir Suriye askeri, Esed hapishanelerinde açlıkla, işkenceyle öldürülen, arabalarda kullanılan trigel kayışıyla boğulan on binden fazla insanın fotoğraflarını gizlice çekmiş ve yurt dışına çıkarmıştı. O zaman CNN, the Guardian, AA ve TRT'ye bu fotoğraflar gizlice verilmişti. İnsanlık suçunun en büyük delilleriydi.

İlk gördüğümüzde bir süreliğine şoka girmiştik. İskelete dönene kadar aç bırakılan insanlar sonra trigel kayışı, inşaat teli gibi şeylerle boğulmuştu. Alınlarına mühürler basılmış, numara verilmiş ve naylon poşetlere sarılmıştı. Böylece toplu mezarlara gömülmüşlerdi. On bine yakın insan fotoğrafı vardı böyle.

Aynı anda yayınlamıştık medya olarak. Tüm dünyada büyük olay olmuştu. Amerika, İngiltere başta, herkes beylik laflar etmişti. 'Esed'in caniliği bu sefer tescillendi, bu sefer Lahey'de insanlık suçundan yargılanacak' dendi.

New York'ta, BM Suriye Komisyonu önünde fotoğrafları elimize alıp, komisyon üyelerine gösterdik. 'Bir şey yapacak mısınız?' diye sorduk. Sorduğumuzla kaldık.

Bu fotoğrafları yayına hazırlayan Anadolu Ajansı ekibi ciddi depresyona girdi. Ama bir şey yapmadı dünya. Trigel kayışı ile boğulmuş gencecik erkekler, kadınlar, yaşlılar öylece tarihe akıp gitti.

GUTA'DA GAZLA BOĞULAN ÇOCUKLAR NE OLDU?

İkinci travmayı yine 2013'de, Guta'da Esed'in kimyasal silahlarla sivilleri öldürmesi üzerine yaşadım. Nefes alamayan, kameralar önünde, çırpına çırpına boğularak can veren çocukların videolarını, fotoğraflarını hazırladık, dünyaya duyurduk.

Kimyasal silahların Esed tarafından atıldığını ispatlayan radar görüntüleri, teknik delilleri AA elde etti ve yine dünyaya yayınladı. Yine çok büyük olay oldu. Obama, 'kırmızı çizgiyi aştı artık müdahale edeceğiz' dedi. Ajansa müdahale planları bile geldi. Savaş muhabirleri gönderdik o noktalara.

Sonra? Sonra yine hiçbir şey yapılmadı… Dünya o boğulan çocukların görüntülerine baka baka sustu. Biz o boğulan çocukların videolarını, fotoğraflarını, trigel kayışı ile boğulan insanların yanında, arşive koyduk. O çocukların kendi çocuğumuz da olabileceği düşüncesi günlerce uyutmadı bizi.

İDLİB'DE GÖRDÜĞÜM ÇOCUKLAR

Kelimler boğuluyor, buğulanıyor böyle zamanlarda. Ne diyeceksiniz? Ne yazacaksınız? İnsanoğlunun bu kadar vahşileştiği, bu kadar acımasız olduğu bir zamana şahit olmak, ne büyük imtihan.

Geçen yıl, Halep düştüğünde Suriye'ye girmiştim. İdlib yakınlarındaki kamplara, yerleşim yerlerine gittim. Muhaliflerin aileleri, Esed zulmünden kaçanların sığındığı tek kara parçası o bölge kalmıştı neredeyse. O soğukta, çamurda, yağmurda naylon çadırlarda yaşayan çocuklarla saatler geçirmiştim. Her şeye rağmen gülümsemelerini hayranlıkla izlemiştim.

O gün boğazıma düğümlenen soruyu soramamıştım: 'Ya buraya da saldırırlarsa? Ya burası da bombalanırsa?' Her taraf çocuk ve sivildi. Kaçacak yerleri, sığınacakları binalar yoktu. Korktuğum başıma geldi.

Şimdi pamuktan bebekler gibi cansız yatıyor çocuklar o bölgede. Kimyasal silahla, bir bulut gibi gelip, ölümcül bir nefesle çocukların canını aldılar yine.

Ne yazacaksınız? Ne söyleyeceksiniz?

Yine beylik laflar ediyorlar. Bu sefer ABD Başkanı Trump esiyor, gürlüyor, 'kırmızı çizgiler aşıldı' diyor. Boş laf hepsi…

İKİZLERİNİ YİTİREN O BABAYI ANLAMAK

Kucağında, melekler gibi uyuyan ikizlerini defnetmeye götüren o babanın halini kim anlayacak dünyada? O yavruların kucağından kayıp giden körpe bedenlerini, onların tükenen sıcaklığını, cıvıltısını bir daha hissedemeyecek o baba!..

O yaşlarda çocuğu olan bir babayım ben de. Tüm acısını ruhumda hissediyorum. Ama ben çocuğuma sarılıp, korkunç kabuslardan sıyrılıyorum yine de. Ya o baba? Ya o anne?

Şimdi gel de günlük hayata dön bakalım. Çirkin dünyanın, çirkin işlerine şahitlik et, yaz bakalım. Kelimeler, çocuklar gibi boğuluyor karşımda. Hiçbir şeyin değeri, anlamı, kıymeti kalmıyor biranda. Bir çocuğun çırpınarak öldüğü bir dünyada, yaşamanın anlamı nedir? İktidar olsan ne olur, süper güç olsan ne olur?

Yaşamak gerek… Yaşamak ve güçlü olmak gerek yine de. Öylesine güçlü olmak lazım ki, çocuk katillerinin başına dünyayı yıkmak gerek. Sığındığımız tek şey dua. Bir gün, Guta'da, Şam'da, İldib'de, Akdeniz'de boğulan çocukların intikamını almayı bize nasip etsin Allah diye dua ediyorum.

Elimden bu geliyor. Boğulan kelimelerimle bunu yazabiliyorum sadece.

MEB yayınladı: Uzman ve Başöğretmenlik başvuruları başlıyor Kızıl Goncalar'da Zeynep Sadi Hüdayi'nin sırrını öğreniyor mu? Bursa'da gıda deposu yangını: 40 itfaiye aracı ile müdahale edildi!
Sonraki Haber