İlber Ortaylı: Biz de Endülüs olabiliriz
III. Milli Kültür Şûrası’nda konuşan Tarih Profesörü İlber Ortaylı, Türkiye’nin farklılıklara kapalı bir ülke olmadığını belirterek, “Mazide bir Endülüs vardı. Orada insanlar Latince, Arapça, İbranice konuşurdu. Her millet birbirinin dilinde felsefe yapardı. Biz de Endülüs olabiliriz ama önce kendi dilimiz” dedi.
III. Milli Kültür Şûrası’nda konuşan Tarih Profesörü İlber Ortaylı, Türkiye’nin farklılıklara kapalı bir ülke olmadığını belirterek, “Mazide bir Endülüs vardı. Orada insanlar Latince, Arapça, İbranice konuşurdu. Her millet birbirinin dilinde felsefe yapardı. Biz de Endülüs olabiliriz ama önce kendi dilimiz” dedi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından toplumun her kesimini, millî kültürü korumak ve geliştirmek maksadıyla bir araya getirmeyi amaç edinen III. Milli Kültür Şûrası, 3-5 Mart tarihlerinde 3 gün süren oturumların ardından tamamlandı. III. Milli Kültür Şûrası sonuç bildirgesi önümüzdeki günlerde kamuoyu ile paylaşılacak.
İLBER ORTAYLI: BİZ DE ENDÜLÜS OLABİLİRİZ
Şûra’nın ilk gününde Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’nın başkanlığında gerçekleşen oturuma, Alev Alatlı, Hasan Celal Güzel, İbrahim Kalın, Mehmet Genç, Ahmet Güner Sayar, Atilla Koç, Doğan Hızlan ile birlikte konuşmacı olarak katılan Tarih Profesörü İlber Ortaylı, Türkiye’nin farklılıklara kapalı olmadığını vurguladığı konuşmasında dilin önemine dikkat çekti. Ortaylı “Mazide bir Endülüs vardı. Orada insanlar Latince, Arapça, İbranice konuşurdu. Her millet birbirinin dilinde felsefe yapardı. Biz de Endülüs olabiliriz ama önce kendi dilimiz” dedi.
''OSMANLICA 15 GÜNDE ÖĞRENİLİR''
Ortaylı, geçtiğimiz günlerde Endülüs’ü ziyaret ettiğini belirterek, “İbn-i Haldun’u çıkaran coğrafyada artık o adamın yazdıklarını anlayan insanların kalmadığını üzülerek fark ettim. İnsanlar kendi dillerine inmedikçe bir şey yaratmaları mümkün değildir. Bu yaşa geldik hala insanlar ağlaşıyor. Osmanlıca 15 günde öğrenilir. Ruslara bile öğrettim. Bunu bir problem haline getirmemek lazım. Her şey istemekle olur. Kültür Bakanlığı’nın içinde Türkiye’nin en eski kurumları var, açılmayan kadrolar var. Ağlaşmak yerine harekete geçmek lazım. New York’a opera vatandaş inisiyatifi ile kuruldu. Haydarpaşa yandığında içimden ‘burası ne güzel opera binası olur’ demiştim. İstanbullu bekliyor ki kendiliğinden oluşsun. Tembel, öğrenmeye üşenen tenkitsiz bir nesil yetişti. Eğer tüm delikanlılarınız, genç kızlarınız Türkçe konuşamıyorsa siz çoktan kaybetmişsinizdir. Böyle konuşan insan okula alınmaz. Siz medyaya televizyona bozuk dilli insan çıkarıyorsunuz. Bu yayınlarla siz çocuklarınıza dilinizi öğretemezsiniz” diye konuştu.
ALEV ALATLI: HİÇBİR KÜLTÜR BOŞLUKTA OLUŞMAZ
Türkiye’nin kendine has bir kimliği olduğunu belirten Yazar Alev Alatlı ise konuşmasında “Hiçbir kültür boşlukta oluşmaz. Hiçbir kültür o dönemin hâkim kültüründen bağımsız oluşamaz. Artık yepyeni cesur bir dünya var. Kendi kültürümüz kadar başka kültürleri de bilmeliyiz. Dünyayı çok azımız takip ediyor. Daha da azımız bu olayları kontrol edebiliyor” dedi. Tüm dünyada popülist dogma diye bir kavram oluştuğunu vurgulayan Alatlı, şunları kaydetti: “Bu da anti elitizmi yarattı. İlk yaptığı şey değerleri irdelemek; liyakat sahibi insanları hedef alıyor. Bunları bir kenara itiyor. Gençlere rol model olacak kişileri yıpratıyor. Bugün, dilinin gelişmişliği üzerinden bile bir insan hedef alınabiliyor. Dilde zarafeti kaybettik. Haber bültenlerinde bile hitabetler değişti, bu üzücü bir durum.” dedi.
'DÜNYANIN İYİLİĞİ İÇİN TÜRKİYE.'
Alatlı, bu dönemin bir dönüşüm dönemi olduğunu ifade ederek; “Rönesans döneminde insanlar Rönesans’ın içinde olduklarının farkında mıydı sizce? Bugün Türkiye’de de aynı durum söz konusu. Bir dönüşüm yaşanıyor, elbette ki sancılı geçecektir ama kültürün gelişmesi konusunda karamsar değilim. Türkiye'ye çok yakıştırdığım bir mottoyu burada söylemek istiyorum. 'Dünyanın iyiliği için Türkiye.' Bu, içini tamamen doldurabileceğimiz bir kavramdır. Bunu, sığınmacılar karşısındaki tavrımızdan tutun da çevre kirlenmesine kadar yapabiliriz. Biz bunu yapabiliriz" dedi.
HASAN CELAL GÜZEL: DÜNYANIN EN ZENGİN DİLİ TÜRKÇE'DİR
Siyasetçi Hasan Celal Güzel ise konuşmasında Türklerin kendi kültürlerine bağnazlıkla saplanıp kalmadığını vurguladı. Güzel “Türkler, İslam kültürüyle buluştuktan sonra da başka kültürlerle bağlarını kesmemişlerdir. 1923’ten sonra uygulanan kültür politikaları tamamen yanlıştır. 1.5 yıl boyunca Türk müziği yasaklanmıştır. Birçok konuda yanlış kültür politikası izlenmiştir. Dünyanın en zengin dili Türkçedir. Dile çok önem vermeliyiz. Gençlerimiz Türkçeyi iyi öğrenmelidir. Televizyonlardan bunu öğretmeliyiz. Kültürlü bir nesil yetiştirmek zorundayız. Asımın nesli köylü ve cahil bir nesil değildir” dedi.
İBRAHİM KALIN: KÜLTÜREL SIĞLAŞMA EN ÖNEMLİ SORUNUMUZ
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın kültür ve medeniyet kavramlarının iç, içe geçtiğini belirttiği konuşmasında kültürün tanımı gereği dinamik ve değişime açık olduğunu vurguladı. Kalın, sözlerini; “Kültür ve medeniyet kavramları aynı zamanda değişimin ilkesini kendi içinde barındırır. Bunun ön güzel örneği de insandır. Doğumdan ölüme kadar sürekli değişir ama insan olmaya da devam eder” dedi. Kültürel sığlaşmanın en önemli sorunlarımız arasında olduğunu dile getiren Kalın, “Türkiye has bir sorun değildir. Dünyanın genelinde yaşanmaktadır. Kültürel otantikliği harekete geçirmeliyiz. Açık ufukla, perspektifle dünyaya bakmalıyız. Köklerimizin burada derinlerde olduğunun farkında olmalıyız. Mali’deki çamurdan yapılan cami gibi biz de kültürümüzü yeniden yapmalıyız. Kültür bilincini aşılayacak dersleri ve müfredatları artırmalıyız. Bu konuda hiçbir çalışma yapmıyoruz. Artık bunları işlemeliyiz. Kültür ve sanatta daha fazla destek ve himayeye ihtiyaç var. Burada özel sektörümüze şahıslarımıza büyük görev düşüyor. Üçüncü konu ise Türk kültürünün dünyaya açılmasıdır. Evrensel anlamda ürünler geliştirmemiz gerekiyor. Son olarak ise Türkçe konusudur. Türkçe kültür sanat bilim ve uluslararası bir dil olarak yeniden inşa edilmelidir.” şeklinde sürdürdü.
MEHMET GENÇ: TÜRKÇEYE BİLİMİ SOKMALIYIZ
Tarihçi Mehmet Genç de kültürü analiz ve tasvir etmenin zor bir konu olduğunu söyledi. Süreklilik ve değişimin kültürün iki önemli vasfı olduğunu belirten Genç, şunları dile getirdi: “Değiştikçe aynı kalır. Fakat değişmenin de sınırları vardır. Tam oluşmuşsa ölmüştür. Türkçemiz de radikal bir dönüşüm yaşamıştır. Tasfiyecilik Türk dilini mahvetmiştir. Türkçeye bilimi sokmalıyız ve kavramlar Türkçe olmalıdır.”
AHMET GÜNER SAYAR: ÇOCUKLARIMIZA KÜLTÜRÜMÜZÜ MİRAS BIRAKMALIYIZ
Şair ve Yazar Ahmet Güner Sayar, kültürel birikimimizi milli cepheye taşımamız gerektiğini belirterek, “Bizim bu topraklardaki maceramızı 2070’e taşıyacaksak önce köklerimize inmemiz lazım. Aileler çocuklarına han hamam bırakıyorlar ama onlara bu memleketin kültürüne dair ne bırakıyorlar” diye konuştu.
ATİLLA KOÇ: GÜZEL SANATLARIMIZ ŞEHİRLEŞMEYE YOL GÖSTERMELİDİR
Eski Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, görevde olduğu süre içerisinde kültür ve turizm meselelerinin aynı bakanlık çatısı altında almasını sorguladığını söyledi.
Bakan Koç, “Üniversitelerin drama bölüm mezunları çok, kültür merkezlerimiz çok ama bu mezunları istihdam etmede sıkıntı yaşıyoruz. Demek ki Tiyatro Genel müdürlüğünü yeniden gözden geçirmeliyiz. Çok çirkin şehirlerde yaşıyoruz. Güzel sanatlarımız, bakanlık eliyle şehirleşmeye yol göstermelidir” dedi.
DOĞAN HIZLAN: GENÇ KUŞAĞI DİNLEMEDEN POLİTİKA OLUŞTURULAMAZ
Yazar Doğan Hızlan, dünyanın küçük bir köy haline dönüştüğünü belirterek, “Onun için yerellik ve evrensellik münferiden değerlendirilemez. Genç kuşağı iyi okumak ve değerlendirmek gerekir.15-17 yaşında romancılar var. Bu çocuklar o yaştakilerin sorunlarını, hayatını biliyorlar. Biz kültür için bir şey yaparken onları anlamadan dinlemeden yaparsak o, bir işe yaramaz” dedi.
Hızlan, insanların her çeşit bilgiye internetten ulaştığını ama internetteki bilginin çoğu zaman doğruluktan uzak olduğunu bu sebeple 7-24 ulaşılabilir kütüphanelerin, semt kütüphanelerinin elzem olduğunu belirtti.
III. Milli Kültür Şûrası için belirlenen 17 komisyonun kültür sanat hayatımızın mevcut durumunu tespit ve geleceğinin ihyası için oluşturduğu sonuç raporları tamamlanarak önümüzdeki günlerde kamuoyu ile paylaşılacak.
Kültür politikaları, Kültür diplomasisi, Kültür ekonomisi, Kültür varlıkları, Müzeler ve arkeoloji, Sahne sanatları, Sinema – radyo – televizyon, Müzik, Görsel sanatlar, Dil ve edebiyat, Yayıncılık ve kütüphanecilik, Medya ve kültür, Çocuk ve kültür, Mimari ve kültür, Şehir ve kültür, Yerel yönetimler ve kültür, Yurtdışı Türkleri ve kültür, Aile ve kültür komisyonlarının her birinin öneri ve sunumları da kitaplaştırılarak ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşları ile paylaşılacak.