İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ramazan Bayramı’nda Karadeniz’e gitti gitmesine ama beraberinde götürdüğü gazetecilerle verdiği otobüs fotoğrafıyla resmen Karadeniz’de gemileri batırdı.
CHP tabanı özellikle Nagehan Alçı ve Akif Beki’nin o otobüste olmasına büyük tepki verdi. Oklar sadece İmamoğlu’na değil her skandalda olduğu gibi basınla iletişimini de düzenleyen Sözcüsü Murat Ongun’a da yöneldi. Hatta Ongun’un tepkilere yönelik İsmail Küçükkaya’ya yaptığı “Biz o tartışmaları önemsemiyoruz. Topu topu 200-300 kişinin kendi aralarındaki yorumlarıdır” açıklama öyle gürültü kopardı ki, adeta bardağı taşırdı. Fazıl Say’ından Gökhan Özoğuz’a kadar çok sayıda önde gelen isim İmamoğlu’nun ismini açıkça çizdi.
Peki sonrası?
Kulislerde Murat Ongun’un artık görevden alınacağı başta olmak üzere o kadar çok şey söylendi ki.
Açık söyleyelim: Murat Ongun, görevinin başında.
Ekrem İmamoğlu’nun son kararı bu.
Nasıl mı?
CHP kulislerinden ulaştığım bilgileri aktarayım.
İmamoğlu geçen hafta ekibiyle bir toplantı yaptı. Toplantıda ekibinin neredeyse tamamı Murat Ongun’un artık görevden alınması gerektiğini söyledi ve eleştirileri sıraladı. Ancak İmamoğlu, yine eleştirilere kulaklarını tıkadı ve Ongun ile devam etmeye karar verdi.
Tabii ki şimdilik.
Çünkü Ongun’un bundan sonra ne yapacağı kestirilemiyor. Hata yapıyor, yaptığı hatayı kabul etmiyor, ısrar ediyor.
Hatta bazen topu İmamoğlu’na atıyor.
Hatırlarsanız, kar yağışı afetinde ailesiyle İsviçre’de tatilde olduğu ortaya çıkmış, geri dönmemiş ve basına yaptığı açıklamada da “telefon açtım İBB Başkanı’na sordum ‘isterseniz dönebilirim’ dedim. ‘Murat’ dedi ‘herkes diyeceğini dedi. Bir sorun yok. Bak keyfine. Kafanı dinlendir’ dedi” diyerek deyim yerindeyse suçu İmamoğlu’na atmıştı.
İşte dava adamı değil profesyonel danışman olunca bu şekilde oluyor.
Özetle İmamoğlu Ongun ile devam edecek gibi görünüyor.
Peki Ekrem İmamoğlu hedeflerinden vazgeçti mi?
Duyduğuma göre ekibiyle yaptığı toplantıda, hiçbir şeyden vazgeçmediğini söyleyerek, çalışmalara devam edilmesini istedi. Yani dolaylı yoldan ifade ettiği Cumhurbaşkanlığı adaylığı çalışmalarına devam edecek gibi. Oysa bırakın muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olmasını, İstanbullunun pek bir çalışmasını görmediği İstanbul’da bile aday olmasının kolay olmadığı söyleniyor.
Fenerbahçelilerle yaşadığı kriz sonrası Ali Koç’la buluştuğu ve buzları eritmeye çalıştığı söyleniyor ama artık İmamoğlu için bazı hedefler çok uzak gibi görünüyor.
***
Gelelim CHP’nin İstanbul ayağının diğer önemli ismine. Yani Canan Kaftancıoğlu ile ilgili konuşulanlara.
“Direneceğiz, başkanımız Kaftancıoğlu’dur” deniyor ama kapalı kapılar ardında hiç de öyle söylenmiyor.
CHP Genel Merkezi’nde zaten Kaftancıoğlu’dan duyulan bir rahatsızlık olduğu alttan alta konuşuluyordu. Özellikle bazı Genel Merkez politikalarına bakış açısındaki farklılık, Kemal Kılıçdaroğlu ile arasında soğuk rüzgarlar estirmişti. Örneğin sığınmacılar konusunda Kılıçdaroğlu’dan farklı söylemler geliştirmesi, Genel Merkez’de Kaftancıoğlu’na karşı “sekter(katı)” eleştirilerine yol açtı.
Ayrıca yargı kararına siyaseten direnilmeyecek. Yani Kaftancıoğlu’nun yerine birinin atanması gündemde.
Bu atamanın da 21 Mayıs’ta İstanbul’da yapılacak miting sonrası gerçekleşeceği konuşuluyor.
İsim ise henüz net değil.
Özetle CHP kulisleri yıllardır olduğu gibi yine kaynıyor.
***
Primakov Doktrini ile başlayan ve paralel olarak Şangay İşbirliği Örgütü ile devam eden süreç, milat olarak kabul edilen Vladimir Putin’in Münih konuşmasıyla doruk noktasına ulaştı. Putin, tarihler 10 Şubat 2007’yi gösterirken, Almanya’nın Münih Kenti’nde düzenlenen “NATO Güvenlik Konferansı”nda çok sert bir konuşma yaptı. Rus Devlet Başkanı, konuşmasının başında sert sözlerin işaretlerini vermişti: “…şayet görüşlerim arkadaşlarıma alışılmadık ölçüde polemik, iğneleyici ve hatalı geliyorsa, sizden bana öfkelenmemenizi isteyeceğim. Sonuçta, bu sadece bir konferans. Ve umarım, Sayın Teltschik (Eski Almanya Başbakanı Helmut Kohl’un dış politika ve güvenlikten sorumlu danışmanı ve dönemin Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Horst Teltschik) konuşmamın ilk dakikalarında, şurada duran kırmızı ışığa basmaz.”
Rus lider, bu sözlerle başladığı konuşmasını şöyle devam ettirdi:
“…tek kutuplu dünya nedir? Bunu ne kadar süslerseniz süsleyin, netice itibariyle tek tip durum, tek erk, tek güç merkezi, tek efendi anlamına gelir.
Tek egemenin, tek efendinin olduğu bir dünya demektir. Sonuç olarak, bu durum sadece sistemin içindekiler için değil, aynı zamanda egemenliği elinde bulunduran için de ölümcüldür, çünkü onu içeriden yıkar.
“TEK KUTUPLU DÜNYA HEM KABUL EDİLEMEZ HEM İMKÂNSIZ”
“Rusya olarak, bize birileri hep demokrasiyi öğretiyor. Fakat her nedense, bize demokrasiyi öğretenler, kendileri öğrenmek istemiyor. Günümüz dünyasında, tek kutuplu dünyanın kabul edilemez olmasının yanı sıra, aynı zamanda imkânsız olduğu kanaatindeyim. Ve bunun tek sebebi, günümüz dünyasında tekil liderliğin varlığı halinde, askeri, siyasi ve ekonomik kaynakların yetersiz kalacak olması değildir. Bundan daha önemlisi, model bizatihi kendisi kusurludur, çünkü esası gereği modern uygarlık için ahlaki bir temel yoktur ve olamaz.
“Tek taraflı ve çoğu kez gayri meşru olan eylemler hiçbir soruna çare olmamıştır. Üstelik, yeni insanlık trajedilerine sebep olmuş ve yeni gerilim noktaları yaratmıştır. Kendi kendinize değerlendirin: savaşlar ile yerel ve bölgesel çatışmalar son bulmamıştır. Sayın Teltschik bu konuya yumuşak bir dille değinmiştir. Bu çatışmalarda kaybolan ve hatta ölen insanların sayısı eskisinden daha fazladır. Çok daha fazla, çok daha fazla!
Bugün, uluslararası ilişkilerde gücün – askeri gücün – neredeyse sınırsız kullanımına şahitlik ediyoruz. Bu güç, dünyayı daimi çatışmalara sürüklemektedir. Sonuç olarak, bu çatışmaların hiçbirine kapsamlı bir çözüm bulacak güce sahip değiliz. Siyasi bir çözüm bulunması da imkansız hale geliyor.
“Uluslararası hukukun temel ilkelerinin her geçen gün artan bir şekilde küçümsendiğini görüyoruz. Ve aslına bakılacak olursa, bağımsız yasal normlar, gittikçe bir devletin hukuk sistemine benzemektedir. Bu tek devlet, en önemlisi ve en başta ABD, her yönden ulusal sınırlarının ötesine geçmiştir. Diğer uluslara dayattığı ekonomik, siyasi, kültürel ve eğitimsel politikalar bunun kanıtıdır. Peki, bundan kim hoşnut? Kim bundan memnun kalıyor?”
TÜM DÜNYADA YANKI YAPTI
Çok kutupluluk vurguları yapan ve ABD’nin insanlığa karşı işlediği suçları açıkça dile getiren Putin’in bu konuşması, Türkiye’de dahil olmak üzere bütün dünyada büyük yankı uyandırdı, milat olarak değerlendirildi.
Soğuk Savaş’ın başlangıcından 1990’lara kadar paylaşanlar kutbunda olan, ancak SSCB’nin çöküşünün ardından paylaşılanlar kutbuna düşen Rusya’nın isyanı belki birçok kişi tarafından güvenilmez bulundu. Ancak haklılık payı da vardı. Belki bu durumda kendi sorumluluğu da vardı. Yine de özellikle Irak’ın işgali sonrasında özellikle bölgemizin ve Asya dünyasının içine düştüğü kaos haklı olarak ABD’ye itirazları yükseltiyordu. Bu itirazların en güçlülerinden birinin Moskova’dan gelmesi, bu açıdan önemliydi. Putin, yaptığı konuşma ile birlikte Avrasya doktrini çerçevesinde, uluslararası ilişkilerde Rusya’nın küresel etkinliğe sahip bir Avrasya gücü olarak dikkate alınması gerektiği mesajını vermekteydi.
KONUŞMANIN TAM METNİ TSK’NIN SİTESİNDE YAYINLANDI
Konuşmaya ABD temkinli yaklaşırken, kendisini sadece AB sürecine, dayatılan iç meselelerine ve yakın coğrafyasındaki gelişmelere kilitleyen Türkiye, konuşmaya en çarpıcı, belki de anlamlı tepkiyi TSK üzerinden verdi. Putin’in Münih konuşmasının tamamı, 15 Şubat 2006 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde yayınlandı. Konuşmanın sitede yayınlanmasını, o dönemde görüştüğümüz askeri çevreler “Tek kutupluluktan kimse hoşnut değil. TSK, Putin’in konuşmasında yaptığı vurgulara katıldığını göstermek için bu konuşmayı siteye koymuştur” yorumunu yapmıştı.
SES NEDEN YÜKSELMİŞTİ
ABD’nin ileri hamlelerini o tarihe kadar genellikle savunma pozisyonunda karşılayan Rusya’nın en üst düzeyde sesini yükseltmesinin çeşitli nedenleri vardı. Bunları maddeleyecek olursak;
- Rusya’nın, özellikle enerji kaynaklarından elde ettiği gelirle ekonomik yönden güçlenmesi ve bu ekonomik güçlenmeyi iç politikaya yansıtması, bir reform hareketi başlatması ve yine bu gücü dış politikaya yansımaları.
- O tarihlerde ABD’nin de Doğu Avrupa ülkelerinde füze radar sistemlerinin yerleştirme çabalarının olması.
- (Bir önceki bölümde aktardığımız) Ortaklıklarını artırması.
TSK NEDEN TEPKİ VERDİ?
Genelkurmay Başkanlığının internet sitesine konuşmanın eklendiği tarihte dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Washington’daydı. Yani o dönem terörle mücadelede ciddi gerilim yaşadığımız ABD’ye, Türk Genelkurmay Başkanı ABD’deyken dolaylı bir mesaj vermişti.
Ayrıca o dönem bire bir olmasa bile TSK’nın çok kutupluluk/küreselleşme eleştirileri ile Rusya’nın eleştirileri arasında bazı benzerlikler mevcuttu. Örneğin, Büyükanıt’ın Genelkurmay 2’inci Başkanı olduğu dönemde 29 Mayıs 2003 tarihinde Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’nca Harp Akademileri Komutanlığı’nda düzenlenen “Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik” konulu sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada, küreselleşme sürecinin ulus-devletler üzerinde tehdit oluşturduğunu, gelişmiş ülkelerin terör örgütlerine verdiği desteğe dikkat çekmişti.
Özetle, Putin’in yaptığı konuşma artık Rusya’nın taarruza geçeceğinin işaretiydi. Taarruz 18 ay sonra kendini Gürcistan’da gösterdi.
SONRAKİ BÖLÜM: GÜRCİSTAN SAVAŞI