İnsan bu, nihayetinde yaşlanıyor...

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden Brüksel’de görüşecek.

Bu tür görüşmelerde masada ne olacağı, ne isteneceği önceden bilinir.

O konularda akıl yürütmek beni aşar.

Yeni zamanlarda politikayı yönetmek, politikanın içeriğinden önemli oldu.

Zira içerik neredeyse çaresiz.

Analizler sağlıklı olmalı ki, masaya oturduğundan daha güçlü kalkabilesin.

Biden’ın iki önemli özelliği var; Birincisi ABD tarihinde katolik olan ikinci başkan.

Bu da demektir ki, Biden için her durumda ABD’nin çıkarı, katolik kilisesi ve aile öncelikli konudur.

İkinci özelliği ABD’nin en yaşlı başkanı olması. 78 yaşında.

Dikkate alınması gereken özellik.

Yaşının getirdiği belirtiler ortada; unutkanlık, yürüme zorluğu vs.

“Yaşlılık” ülkemizde yok farz ediliyor. Sosyolojik değer taşımıyor. Psikoloji olarak dikkate alınmıyor.

Yaşlı politikası olmayan bir ülkeyiz.

Ben tam Biden’ın yaşında biriyle nasıl iletişim kurulmalı diye düşünürken bir Instagram okurumdan “Yaşlılarla nasıl iletişim kurmalıyız?” sorusu geldi.

Hem Cumhurbaşkanının ekibine destek olsun hem de okurumun isteği yerine gelsin;

Bir, öncelikle yaşa hürmet eden cümleler kullanılmalı.

İki, yaşı nedeniyle küçümsemek yerine yaşı nedeniyle övgüde cömert olmak gerek. “Deneyimleriniz önemli”, “Bilginize değer veriyorum” gibi cümleler kullanmalı.

Üç, “Ne güzel yaşlanmışsınız bakalım biz o yaşı görecek miyiz” gibi hoş olmayan bir durumun altını çizmek büyük hata.

Dört, yaşlanan insanlar “sen anlamazsın” tarzı yerine “sen daha iyi bilirsin” cümlesi duymak isterler.

Beş, aile değerlerini öne çıkaran konuşmaları severler. Çocuklar ve torunların toplum için ne kadar önemli olduğu üzerine konuşmakta yarar var.

Altı, olası bedensel arazlar fazla olduğundan sağlığı için küçük öneriler düşünüldüklerini, önemsendiklerini hissettirir.

Yedi, geleceğe bırakılacak mirasın öneminin altı çizilirse iyi olur.

Sekiz, yediklerine ve içtiklerine ilgi göstermek kendilerini iyi hissetmelerini sağlar.

Dokuz, onlara bir şey dayatmak yerine onlardan öneri istemek iletişim kanallarını açar.

Elbette Erdoğan-Biden görüşmesinde süre kısa. Önerilerin hepsini yapmak yerine mantığı görüşmeye yansısın yeter.

HEPSİ ARTİZ BUNLARIN

Ülkemiz Milli Takımı İtalya’ya 3-0 yenilince konuşan konuşana. Bakıyorum bir iki isim hariç gerçeklerin altını çizen yok.

Vatana hizmet niyetine ben yazayım belki ilgilisi okur;

Bir, “Bizim çocuklar” saçmalığı nedir? Bu kadar iddiasız, vizyonu mahalleye hapseden bir söz olabilir mi?

İki, takımın yaş ortalaması 25 ama oyun şekilleri 75 gibi. Ne bir enerji ne de topa kafa uzatma var.

Üç, futbolcular o reklam senin bu reklam benim oynamaktan olsa gerek sahayı podyum sanmış gibi gezinen hallerde.

Dört, sahaya çıkarken bile bir yenik hâl, takımın motivasyon ve takım ruhundan sorumlu ekibi derhal o işi bırakmalı.

Beş, bir Milli Takım düşünün ki, ilk sarı kartını 85. dakikada görüyor. Bu kadar mı mücadeleden uzak olunur? Sanki Roma’ya pikniğe gitmişler.

Altı, Milli Takıma prim vermek ne saçma. Dünyada milli takımlarına prim veren kaç ülke var? Yürekle oynayanlar gelmeli, cüzdanla oynayanlar gitmeli.

Yedi, maçı sunan iki deneyimli spikerin cici çocuk tarzlarını anlamış değilim. Maçta yapılan hatalar üzerine eskiden iki üç laf ederlerdi, şimdi kendilerine ne denmişse onu söylemiş gibiydiler.

ANLAMIYORUM

Bir, Marmara Denizi’nin müsilaj temizliğini deniz üzerindeki salyayı toplamaya indiren anlayış neyin nesi?

Mesele durumun görünen kısmı değil ki, denizin içindeki görünmeyen kısmı.

Hep mi şekil hep mi şekil?

İki, ülkede hafta sonu aktiviteleri hafta içine yayılmış durumdayken pazar günleri sokağa çıkma yasağını sürdürmenin ardında nasıl bir bilgi olabilir?

Üç, bizim politikacıların “Siyasi hayatımda o kadar çok saldırıya uğradım ki artık şaşırmıyorum” diyebilmesi için Putin kadar yaşlanmaları mı gerekir? Neden daha erken yaşta olgunlaşamıyoruz?

Dört, “Cumhurbaşkanı konserleri” haberinde geçen isimlerin Gülben Ergen, Murat Dalkılıç, Ebru Gündeş olması ama Fazıl Say, Suna Kan olmamasını ekibinin değil de benim sorun etmem tuhaf değil mi?

Beş, ne oldu da, Mustafa Sandal kıymete biner oldu? Aynı anda çok reklamda oynayan da o, Milli Takım’a şarkı siparişi alan da o.

Adamın maharetlerini bir ben mi göremiyorum?

Altı, Nükhet Duru’nun “(Salgın sürecinde) Seradan çiçek alıp ekmeyi öğrendim” demesine gıcık oldum. Sanırsın uzaydan geldik.

Tarım işlerinin şifresi insanların DNA’na yani yapı taşlarına işlenmişken, bu kraliçe edalarına ne gerek var? Üstelik kraliçeler bile bağ bahçe işlerine girmişken.

Yedi, bu ülkenin spor dünyasında neden doğru soruyu soracak “akil insan” yok?

Milli Takımımızı göstere göstere yenen İtalya’nın teknik adamı Mancini neden Galatasaray’da tutunamadı da İtalya’da şahaneler yaratıyor?

Fransa’da takımını şampiyon yapan Burak Yılmaz bize gelince neden sahada dökülüyor? Bu soruların sorulmayışı, gereğini yapacak yöneticilerin yokluğundan mı?

Sekiz, Türkiye’de spor federasyonlarının çoğunluğu çürümüştür. Son örnek İşitme Engelliler Spor Federasyonu’nun Karabük’e gidecek kafileden yanlarında tuvalet kağıdı götürmelerinin istenmesi.

Bu çürümeyi fark etmek ne kadar zor olabilir?

KÜÇÜK AMA ÖNEMLİ BİR NOT
Çinli araştırmacılar yeni bir virüs bulmuşlar. Bu virüs yarasalardan insanlara bulaşıyormuş.

Geçen yıl burada yazmıştım, hatırlayın.

İyi niyetli bulmadığım National Geografic’deki belgeselde Antalya civarındaki mağaralarda yaşayan yarasalardan söz ediyorlardı. O yarasaların virüs yayma olasılığının altını çizmişlerdi.

Bunlar bana rastlantı gibi gelmiyor.

Şimdi bu iki bilgiyi birleştirince bir sonraki virüsün kaynağının Türkiye olarak gösterilmesi büyük olasılık. Önlem almazsak tabii.


AKLIMDA KALAN

Danimarkalı milli futbolcuların verdiği ders: Danimarka-Finlandiya maçında bir futbolcu aniden yere yığılıyor. Hemen müdahale ediliyor. Müdahale sırasında futbolcular arkadaşlarının etrafını kapatıp görüntü alınmasını engelliyorlar. Hem insan onuruna saygıdan hem de müdahale için uygun sakin ortam yaratmak için. Ne olmuş ne olmuş diye hastanın başına üşüşme yok. Taraftarlar neredeyse soluklarını tutmuş bekliyorlar. Ne bir taşkınlık ne de sahaya inme var. Dua ediyorlar. Her zaman diyorum, bir ülkenin gelişmişlik göstergesi rakamlar olamaz, insani değerlerdir.

Tüm yazılarını göster