"İnsan ve yayın yönetmeni olarak hiçbir rekabette yokum"

Sayım Çınar, Artemis Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Ilgın Sönmez ile buluştu ve ciddi ama eğlenceli bir söyleşi gerçekleştirdi. Kadıköy Moda Burnu’nda, bir apartman dairesinde çalışıyor, kolay kolay davetlerde, ortalarda görülmüyor, kendi halinde ve bir yandan da yıllardır heyecan ve yaratıcılıkla yayıncılık yapıyor Artemis.

Röportaj: Sayım Çınar / sayimcinar@gmail.com

- Uzun yıllardır yayın sektöründe olan bir isimsin. 12 yılda neler değişti, neler gelişti yayıncılıkta?

Yakında 12 yılımız doluyor, doğru. Geçen süre boyunca sadece yayıncılıkta değil, ilintili her alanda internetin sınırsızlaşması ve dijital teknolojiler ana ekseninde marjinal değişimler yaşandı. Yayıncılığın yeni ve pırıltılı yüzünde pasta payı gören yatırımcılar yayıncılığa girdi, yatırımlar arttı. İstanbullu yayıncılar belki 10-15 katına çıktı. Şahsi fikrim ‘dikey’, ‘üretim’ odaklı büyüdü yayıncılık, yanları oluşmadı, büyümedi. Bu sebeple henüz yayıncılığa sektör denemez. Üretimi tüketecek alanın ve stratejinin de kurulup büyümesi lazım artan kitap sayısıyla beraber. Yüzlerce kitap yayınlanıyor her ay. Ancak bırak satışı, gösterecek yerimiz, alternatiflerimiz yok denecek kadar kısıtlı. Raf ömrü, ‘şaka gibi ama’ 10- 12 güne kadar geriledi.

* “BİZİM ARTEMİS’TE REKABETİMİZ KENDİMİZLE.”

- Geçen ve değişen zamana direnmeyi, genç ve ayakta kalmayı nasıl başarıyorsunuz?

X, Y, Z kuşaklarını tanıyoruz. Bağlarımızı kuvvetli tutuyoruz. İçeriğimizi küçük dokunuşlarla zamanın aurasına uygun şekilde revize ediyoruz. Kitap satın alan okur sayısında marjinal değişiklikler yok. Var olan okurun alternatiflerinde infilak yaşandı. Tür okuru arttı, edebiyat okuru gemisine tür okurundan geçen çok oldu. Biz bu ‘büyük infilak’ sırasında o hakim trendin dışında durduk ve üslubumuzu koruyarak kimliğimizi güçlendirdik. Az; yeni çok... Türkiye yayıncılığının yeni mottosu olmalı artık. Bu kadar çok yayıncı daha az kitap yayınlasa bile, rafta hep alacağından fazla kitap olacak. Mitolojik bir kadın karakter olarak savaşçılığının yanında “hem güçlü hem kırılgan” bir yapıya sahip Artemis. Rekabetimiz, samimiyetle, kendimizle. Hayatı ve işimizi kuvvetle analiz edip etrafla rekabete tutuşmadan, kendi dilimizi ve içeriğimizi üretmek, kendimizi gerçekleştirmek bizim stratejimiz. Var olanın içinde değil, dışında ama dair durmayı tercih ediyoruz. Tür romanları bassak da, popüler olma telaşı taşımıyoruz. Oluşan bir popülaritenin suyunu çıkarmıyoruz. Z kuşağının gücünün farkındayız ve beraber çok eğleniyoruz.

- Yayıncı profili de değişti. Kültür sanat gazeteciliğinden geliyorsun, YKY’de editördün, Milliyet Sanat geçmişin var, güçlü bir hikayen var ve devam ediyor. Her yayın yönetmeni böyle değil tabii.

Hepimiz kendi kurgumuzu yaşıyoruz. Ben ömrüm boyunca kültür ve sanat tüketicisi ve üreticisi oldum. Başka hiçbir işim olmadı. Zamanla gelen olgunluk ‘yargılamamayı’ da öğretiyor. "Sektör ‘dik’ büyüdü"nün açılımında malzemesiyle gelen insan eksikliği de vurgulu zaten. Bir zamanlar ‘vasat’ diye burun kıvırmak aleladeydi. O hoyratlığa zaman hastalıklı bir cevap verdi, gerçek vasatlaşmayı çarptı yüzümüze, evet doğru. Ama umrumda değil. Bizim işimizde de o kadar güzel, o kadar hikayeli kadınlar ve adamlar var ki, hem kişilik hem donanım açısından insana ilham veriyorlar. Zamanın eleğinden geriye onlar, o yaşsız varlıklar kalacak. Yaşasın sosyal medya. Bu sayede güzel ve akıllı üsluplara ‘hayatı ve işimizi’ yukarı kaldıracak şekilde ulaşabiliyoruz. Araçları hayırlara vesile olacak şekilde kullanmasını becermek lazım.

- Alfa çatısı altında birçok farklı tür yayıncılık yapan marka var. Kendini nasıl konumlandırıyorsun?

Yayın grubumuz Artemis, Alfa, Everest, Kapı ve Mona’dan oluşuyor. Her markanın kendine has bir kimliği var. Biz son 7 senedir Alfa grubun diğer markalarından farklı olarak Sultanahmet’te değil, Moda burnundayız. Artemis’in en başından beri rapor veren, tartışan bir bağımsızlığı var üretimde. Üretim hariç ne varsa Alfa’yla ortak yürütülüyor. Biz Alfa Grup’un çağdaş yüzünün karakteristik parçalarından biriyiz. Ve kapsadığımız alan 03-70 yaş grubunda tüm türler arasına yayılıyor.

- Yayınevleri arasında çekişme var mı? Aynı çatı altında olmak rekabet de getiriyor mu beraberinde?

Söyledim. Rekabet benim stratejim değil. Hem yayın yönetmeni hem kişi olarak, hiçbir rekabete girmem. Kendimle, kendi işimle didişirim.

- Jane Austen da, İclal Aydın da, Veronica Roth da var listende, Oben Budak da. Nasıl yönetiyorsun kitapları, yazarlarla ilişkilerini nasıl yönetiyorsun?

Hızlı çalışan ve doymayan bir kafam var. Geniş dolaplar insanıyım. Artemis karakteristiğini de geniş kapsamlı kurguladık en başından beri. Hiç okumayacak birinin eline bizim aracılığımızla beklenmedik bir kitap da geçsin, aradığını bizde hep bulsun da istedik. Birlikte iyi vakit geçirelim yeter ki. Geçirelim tabii zira hayatın kendisi hiç de eğlenceli değil. Geniş duygusal yelpaze yaratan kurgular kriteriyle kitapları, sevgi ilişkileri ve samimiyetle de yazarlarımızla olan ilişkilerimizi yürütüyorum. Zamanla herkes birbirini tanıyor, tuhaf ve coşkulu bir ahenk oluşuyor zaten.

- Moda’da ofisiniz, burada olmanın bir avantajı var mı?

Atmosferle sıkı bir bağımız yok. Davetlere vesaire gitmeyiz. Etrafta kim var kim yok, önemli değil. Rahat çalışacağımız bir yer olsun istemiştik. Moda’da taşra enerjisi vardır, bir nevi şehir kasabası, sahil köyü. İşin ve hayatın stres yüküyle buradaki sükunet iyi dengeliyor birbirini. Köpeklerimiz, kedilerimiz, komşularımız, bizim çocuklar. İyiyiz yani. Başka bir avantaja da lüzum yok.

- Her kitap özeldir mutlaka ama özellikle favorilerini sorsam?

2000’e yakın ISBN aldık bugüne kadar. Herbirinin tasarımını, kapağını, ilanını bizzat yaptım. Hepsi yakınım olur:) Ama Ilgın olarak bende farklı yere sahip olanlar evet, elbette var. Bu iş enerji, hissetmek işi. Kitabın oluşumu aşamasındaki o enerjinin çözülemez bir sihirle okura geçtiğine inanırım. Hiçbir şey hissedemediğim günlerde, bir şey hissedene kadar beklerim, bekletirim o kapağı, metni, ilanı vesaire.

- Global bir algıda yayıncılık yapıyorsun. Ülkenin hali de ortada bir yandan.

Yayıncı kimliğimize siyaseti bulaştırmıyoruz. Hiçbir fikrin sahibini rencide edecek içerikler paylaşmıyoruz. Ama hayatın içindeyiz. Hayatın farkındayız. Bilgi ve fikir sahibiyiz. Ülkede yaşanan terör ve şiddet olaylarına karşı tepkimiz açıktır, nettir ve okurumuzla paylaşırız.

- Ülkemizde kitap fuarları yapılıyor. Birçok şehirde gerçekleşiyor. Yurt dışı fuarlara da gidiyorsun. Nasıl görünüyor yurt içi ile yurt dışı?

Temel bir fark var, yayıncılık profesyonellerine yönelik uluslararası fuarlar. Bizdeki fuarlar okur ve kitap satışı odaklı. Yayıncı yayıncıyla buluşuyor yurt dışında, telif haklarının satıldığı, stratejilerin paylaşıldığı yerler uluslararası fuarlar. Ve yayıncıların eğitim platformları. Yazar, editör, tasarımcı, satışçı gibi yayıncıların katılması ve kafa açması gereken workshoplar gibi düşünelim. 2017’deki fuarda 2019’u, 2020’yi kurguluyorsun.

* “YAYINCILIKTA KALBİMİZİN SESİNİ DİNLERİZ.”

- Kriterleriniz neler Türkçe edebiyat söz konusu olduğunda?

Edebiyat ve kısmen edebiyat içeren tür romanlarının atmosferinin, sinemasının kuvvetli olması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemiz yazarları anlatmayı seviyor. Anlatınca roman olmuyor. Kurgulayınca belki roman oluyor. Ne anlattığı, nasıl anlattığı önemli yazarın.

- YKY’de Enis Batur ile çalıştın. Neler kattı sana o günler?

Kısacık süren özel bir okuldu. Şanslı bir geçişti dergicilikten yayıncılığa. Kendimi disipline ettim. Stratejimi pekiştirdim. Keşke daha çok meslektaşım böyle bir şansı yakalasa.

- Tiyatro ile yakından ilgilisin.

E, tiyatro okudum. Kendimi en geniş çerçevesiyle bir hikaye anlatıcısı ve aracısı olarak tanımlıyorum ben. İşimiz drama, mecramız edebiyat, tiyatro, sinema, fotoğraf, dans, yerleştirme olabilir. Tiyatroyla ilgili düşünmeye ve davranmaya devam ediyorum. Güzel hikayeler anlatıyoruz. Bu sene aynı zamanda bir Artemis yazarı olan Ahmet Sami Özbudak küratörlüğünde, şahane bir ekiple birlikte Balat Monologlar Müzesi’ni yapıyoruz Balat’taki Yuvakimyon binasında. Sultanahmet Armada Otel garajında Zakir oynuyoruz. Her ikisi de GalataPerform yapımı.

- Kitapların tanıtımı nasıl olmalı sence? Kitap ekleri ne kadar etkili? Nasıl satar bir kitap?

Bin yaşın olgunluğu ve bilgisi, bir yeniyetmenin aklı ve heyecanıyla yapılsın tüm işler. Narsizmleri ele geçirecek kalibrede olsun zira, artık hepimiz ‘ben’imize çok güveniyor, en çok onu seviyoruz. Yeni milenyum tipi okuru iyi analiz etmiş, tez üretmiş, neşeli uzmanlar yürütsün bu işleri. Ama öncelikle şu. En az iki aşamalı bir tanıtım ve satış modeli kurulmalı. İlk kanat satış pazarlama (özel anlaşmalar, kampanyalar, mağazalar, bla bla), ikinci kanat medya ilişkileri, tanıtım düşünceleri, sosyal medya uzmanını vs bağlar. Fiziksel reklam hiçbir şeydir tek başına, kitap böyle satılmaz. Tanıtım faaliyetleri olmadan olmaz. Görünürlüğü sağlamak gerekir; ki bu da haber, raf görünürlüğü, afiş, poster, gönderimler, ilişkiler ile sağlanır. Dünyada algı Instagram çevresinde dönüyor artık, tanıtımın yayıncı ayağı için birinci platform Instagram. Algı parça parça olmuş vaziyette. Uyaranları taze tutmak lazım.

Akademik kadro ilanları 23 Kasım 2024 Cumartesi! 23 Kasım 2024 Resmi Gazete yayımlandı! İşte günün kararları... İşte 500 TL'lik banknot
Sonraki Haber