Hep yazıyorum, söylüyorum İran komşumuz. Halkının önemli bir kısmı soydaşımız. İsteriz ki iyi olsunlar, barış, huzur ve refah içerisinde yaşasınlar.
Rejimin yanlışları ile İran’ın halkını aynı kefeye koymamak lazım. Halkın gerçek iradesinin yansıması olan bir rejim yok ki ortada, olup bitenlerden halkı sorumlu tutalım…
İran’da maalesef dünyaya kendi rejimini ihraç etmek çabasından vaz geçmeyen bir yönetim var. Bunların terörizmi de bir aparat olarak kullanmaktan hiç çekinmediklerini artık tüm dünya biliyor.
Yaptıklarını dini inançlarının gereği gibi sunmalarındaki gerçek dışılığı, samimiyet yoksunluğunu ise her hareketleri ele veriyor.
Tüm dünyada ve özellikle Orta Doğu’da binlerce Müslüman insan bu rejimin kanlı hesaplarının kurbanı oldu. Kuşkusuz ki, halkın bunların hiçbirini onayladığı ve benimsediği söylenemez.
Konu bazı kesimlerin ısrarla vurguladığı gibi bir mezhep çatışması da değil. Mezhep çatışması görünümü herhalde en fazla İran tarafından arzulanan bir şeydir ama gerçekte olan Fars ırkçılığıdır…
Nitekim İran’da tüm şehirlerde ağır kış şartlarına, dondurucu soğuklara rağmen insanların özgürlük için sokakları doldurmaları da göstermektedir ki, rejim ne yaparsa yapsın ikna edici olmaktan uzaktır.
İran rejiminin yıllardan beri devrim ihracı ve savaş serüvenlerinin maliyetini, saldırgan girişimlerinin ve tutumlarının finansmanını insanlar canlarıyla, mallarıyla, huzurlarıyla ödemekten yorulmuş durumdadır.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesini bir fırsata çevirmek ve içerde insanları konsolide etmek isteyen rejim, Ukrayna uçağının düşürülmesine ilişkin bilgileri günlerce iç ve dış kamuoyundan gizlediği için bir kez daha toplum tarafından sorgulanmaya başlanmıştır.
Hatırlanırsa, herkesin üçüncü dünya savaşı senaryoları yazdığı, İran yöneticilerinin en tepeden en aşağıya korkunç intikam çığlıkları attığı, Kasım Süleymani’nin cesedini şehir şehir, türbe türbe gezdirdiği anlarda, hiç kimsenin öyle büyük ve etkili bir karşılık beklememesi gerektiğini, herhangi bir savaş çıkmayacağını, bağırıp çağırmaların ve bu neviden gösterilerin çizilen karizmayı onarmak için gerçekleştirildiğin dile getirmiştim.
Ancak Süleymani’nin toprağa verilme sürecinde yüze yakın insanın izdihamdan ölmesi, üç yüz kadar insanın yaralanması yetmezmiş gibi Ukrayna uçağının “Amerikan seyir füzesi” sanılarak düşürülmesi ve 176 insanın hayatını kaybetmesi ve bunun gizlenmesi çabaları, intikam için Irak’taki ABD üslerine atılan füzelerle 80 ABD’linin öldürüldüğü iddiasının tamamıyla hayal ürünü çıkması İran’ın itibarını şu anda Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden çok daha fazla zedelemiştir.
İran karizmayı böyle toparlayamaz. Artık daha fazla tehdit ve şiddet dili ile de olacak iş değil. Normal bir devlet olmak, rejim ihracı gibi saplantılardan kurtulmak, halkını dünya ile bütünleştirmek ve çevresine güven veren bir ülkeye dönüşmekle itibarını toparlayabilir.
Türkiye her zaman iyi komşuluk ilişkileri içinde İran’a destek veren bir ülke olmuş buna mukabil aynı tutum ve davranışları İran’dan görememiştir. İran her ortamda tereddütsüz Türkiye’nin karşısındaki kamplarda yer almıştır.
Bundan sonrasında da kimse İran’dan öyle ABD ve İsrail’e yönelik herhangi bir ciddi mukabele ve mukavemet beklemesin. Kendi hava sahasında, çıplak gözle bile görülecek bir sivil yolcu uçağını füze sanan, içindeki onca yolcu ve mürettebatla birlikte imha eden bir İran’ın tehditlerine kimsenin aldırmayacağı açıktır.
İnsanların Süleymani’nin cenazesinin şehir şehir dolaştırılması nedeniyle sokaklara dökülüp tek vücut bir görüntü vermeleri de rejime destek değil, artık yaşadıkları bu büyük baskıcı ortama isyan olarak görülmelidir. Nitekim aynı insanlar bu kez sokaklara bu arzularını daha açık bir şekilde söylemek için dökülmektedirler.