Türk-Amerikan ilişkilerinde kara bulutlar dağıldı. Rahip Brunson konusunda o günlerde bulunduğumuz Amerika’da gördüklerimizi, duyduklarımızı aktarmış ve kamuoyu ile düşüncelerimizi paylaşmış idik. Brunson üzerinden tırmandırılan krizin aşağı çekilmesinin yolunun konunun çözümünden geçtiğini belirtmiştik. Nitekim, konu çözüme kavuşturuldu; Brunson davasında karar açıklandı, tutuklu geçen günleri ile mahkumiyeti arasındaki hesaplama ile serbest bırakıldı ve ülkesine döndü.
Şimdi ise İran ambargosu uygulamaya geçti. Ambargo dışı tutulan sekiz ülkeden biri Türkiye. Bu çok önemli. İran bizim sınır komşumuz. Bin yıldır yan yana, iç içeyiz. İran’da rejim veya sistem ne olursa olsun, halkı kardeşimizdir. İran’ın yıllardan beri rejim ihraç etmeye uğraşan, saldırgan ve diktatöryal rejiminin en büyük kurbanı da yine İran halkıdır.
Ortadoğu’daki krizlerin çıbanbaşı da İran rejimidir. İran rejimini hiçbir şekilde masum olarak değerlendirmemiz mümkün değildir. Bugün Suriye’de savaş bitmiyor ise İran’ın etkisini yok saymak imkansızdır.
Şii kuşak oluşturma çabası İran tarafından ne yazık ki pek çok terörist örgütün kurulmasına ve büyütülmesine yol açmıştır. Mezhep çatışmalarının keskinleşmesinde İran’ın etkisi açıktır. Mezhep farklılığını siyasetinin temeline yerleştiren İran yönetiminin en büyük kötülüğü hep söylediğimiz gibi kendi halkınadır. Ambargo İran ile ilişkili çok ülkeyi etkileyecektir ama en çok yine halkı etkileyecektir. Varlık içinde yokluk denilen şey budur. Milyarlarca dolarlık enerji kaynağının içinde olup yoksulluk ve çaresizlik içinde yaşamak zorunda kalan halkın, resmi söyleme rağmen kesinlikle mevcut siyasal anlayışı onayladığını söyleyemeyiz.
ABD veya daha doğrusu Trump haklı mı? Asla. Dünyayı ambargo tehdidi ile tweet diplomasisi ile terbiye etmeye çalışan, sürekli tehdit ve şantaj dili ile konuşan, başka milletlerin özgürlüklerini, devletlerin egemenliklerini tehdit eden, uluslararası anlaşmaları hiçe sayan bir anlayışı kim haklı görebilir?
Fakat konu nükleer silahsızlanma noktasına gelince, İran’ın anlaşma hükümlerine sadık kalıp kalmadığını gerçekten bilmiyoruz. Yeterince açık ve şeffaf davranmadıkları için anlaşmanın devamından yana olan ülkelerin de akıllarında bir “acaba?” sorusu olduğu açık. Bununla birlikte, anlaşma ve ambargo sonrası girişilen ticari irtibatlar da ülkelerin öyle hemen ABD’nin istemesiyle vazgeçebilecekleri türden değil.
ABD’nin binlerce km öteden İran’a müdahil olmasını, İran üzerinden tüm dünyayı etkileyecek yaptırımları hayata geçirmesini, çıkar çatışması içine girdiği her ülkeyi ekonomik bakımdan çökertme mücadelesine yönelmesini hiç kimse haklı ve ahlaki olarak değerlendiremez.
Üstelik ABD’nin sicili bu konularda hiç parlak değildir. Saddam Hüseyin’in kimyasal silah ürettiği iddiaları ile Irak’a yapılan “özgürleştirme harekatı”nın en büyük yükünü Türkiye üstlenmiştir. Irak hala siyasi birliğini temin edememiştir. Kendi içinde parça parçadır. Dağılmaması için başta Türkiye olmak üzere tüm komşuları olağanüstü bir çaba göstermektedir. Ama sonuçta ABD iddialarının gerçek dışı olduğu ortaya çıkmıştır. Olan Irak’a olmuştur.
İran nükleer faaliyetlerini durdurdu mu, durdurmadı mı bunu bilemeyiz. ABD böyle bir iddiada bulunuyor, onlar anlaşmaya uyduklarını söylüyor. İran yönetiminin sicili de hiç parlak değil, her zaman, her türlü yalana başvuracaklarına dair elde o kadar çok veri var ki, İran’ın açıklamalarının inandırıcı olmaması da normal.
Bundan sonraki aşamada İran’ın dünya kamuoyunu da, kendisiyle ilişkilerini sürdürmek için ABD ile karşı karşıya gelen ülkeleri de tatmin edecek açıklıkta bir anlayış içinde olması lazımdır. Güveni tesis etmek İran’ın zorunlu olduğu bir husustur.
Nükleer arayışları da, terörizmin desteklenmesi ve finansmanı da, mezhep savaşlarının körüklenmesi de hiçbir zaman İran’ın ve ülke halkının yararına olmayacaktır.
Şimdiki yaptırımlarla Türkiye’nin karşısına da bir fatura çıkmaması sevindiricidir. Bizim için işlerin iyi gittiği, Türkiye’nin bir ağırlığının olduğu ortaya çıkmıştır. Çok açık ve net olarak ifade etmeliyim ki, burada başarı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en baştan itibaren İran’a ambargoya karşı tavrı ile birlikte hem Rahip Brunson hem de Cemal Kaşıkçı olayında gösterdiği duruşla elde edilmiştir. Bu geçici muafiyet aşamasında İran’ın süreci iyi yönetmesi ve sorununu çözmesi gereklidir.