İsmail Hakkı Pekin: MİT'in bir ihanet içerisinde olduğu iddialarını doğru bulmam!
Türkiye meşum bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. 15 Temmuz gecesi, kendilerine "Türk askeri" diyen bir grup hain tarafından benzerine az rastlanır bir alçaklıkla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni işgal etmeye yönelik harekat gerçekleştirildi. 249 vatandaşımız şehit oldu, iki binden fazlası da yaralandı. Devlet içerisine 50 yıldan fazla bir süredir çöreklenmeye çalışan Fetullahçı Terör Örgütü, 3 yıl kadar önce sivil darbe yapmaya çalışmış, tutmayınca elindeki son kartlardan birini masaya sürerek, kanlı eylemle amacına ulaşmaya çalışmıştı. Ama millet izin vermedi. Peki bu sürece nasıl gelindi? Devletin güvenliğini sağlamakla görevli kurumlar nerede hata yaptı? Bir daha benzeri saldırılara muhatap olacak mıyız? Konuyu bu sorular çerçevesinde FETÖ’nün mağdur ettiği önemli bir isimle, Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi eski Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’le konuştuk...
Söyleşi: İbrahim Baran / SuperHaber
* İSMAİL HAKKI PEKİN: “FETÖ, CIA VE MOSSAD’A TAŞ ÇIKARACAK KADAR BU İŞİ BİLİYOR...”
- 15 Temmuz gecesi adeta bir kabus gibiydi. Olan biteni nasıl yorumluyorsunuz?
Darbeyi tertipleyen örgüt FETÖ, dünyanın en aptalca girişimlerinden birine kalkıştı. Başarılı olmayacağı en başından beri belliydi. Kendilerine verilen talimatlara göre hareket ediyorlar. Talimatı veren kişiye yani Fetullah Gülen’e göre de darbenin başarılı olup olmamasından ziyade yapılıp yapılmaması önemli. Şunu net bir şekilde anlıyoruz: Bu kalkışma öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerine, Türkiye Cumhuriyeti'ne ve millete yapıldı.
- Nasıl?
Şöyle, Türk Silahlı Kuvvetlerine Ergenekon ve Balyoz’da zaten bir darbe vurmuşlardı. Arada yaşanan başka pek çok süreç var. Türk ordusunu tasfiye edip, yerine kendi adamlarını doldurmak üzere yapılan girişimlerdi bunlar. Şimdi başka bir darbe daha vurdular. Tasfiyelerle TSK’nın zarar görmesinden bahsetmiyorum. Bu adamların orduda olmamaları, olmalarından daha iyidir. Ancak TSK’da ortaya çıkan moral bozukluğu kötü oldu. Yaşananların ardından vatandaşlar nezdinde ordu güven kaybedecek. Kumpas davalarının ardından kazanılmaya başlanan bir itibar vardı. Bu menfur olay, maalesef TSK’ya bu anlamda bir darbe vurdu. TSK’nın zayıflaması devletin zayıflaması anlamına gelir. Çünkü, bir devletin ordusu ne kadar güçlüyse, devlet de o kadar güçlüdür. Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri zayıflarsa, devlet de içerisinde bulunduğumuz konjonktürde dış politikada tavizler vermek zorunda kalabilir.
* FETÖ’YLE ALAKALI İSTİHBARAT FAALİYETİ YAPMAK ZOR
- Siz Genelkurmay İstihbarat Dairesi’nin başkanıydınız. Sizin görevde olduğunuz dönemde TSK içerisindeki Fetullahçı yapılanmanın tespit edilmesine ilişkin ne gibi çalışmalar yapıldı?
TSK’da FETÖ ve benzeri yapılarla ilişkili olan kişiler var mı, yok mu diye bazı çalışmalar elbette yapıldı. Fakat altını çizmek lazım: FETÖ’yle alâkalı böylesi bir çalışma yapmak çok zor. YAŞ kararı ile atananlar oluyordu. Bunların bir kısmı Fetullahçıydı ama tamamı değildi. Elinizde bunlarla ilgili bilgi ve belge varsa ancak o zaman işlem yapabilirsiniz. Nitekim zaman zaman bazı tespitler yapılmış ve ordudan atılmıştı. Tespit edilemeyenler kaldı. Şöyle bir şey de var: Ordu içerisinde Fetullahçı olmayan bazı isimleri de Fetullahçı diye fişlediler. TSK’da da fitne yaptılar. Zaten biliyorsunuz; Ergenekon, Balyoz, Andıç gibi davalarla hapse attırdıkları komutanların yerine de kendi kripto adamlarını yerleştirdiler. 2013’te siyasi irade tarafından tespit edilen 1200 kişilik bir liste vardı. Ama, Silahlı Kuvvetler bu kişilerle ilgili işlem yapamıyordu. Çünkü elinde bilgi, belge yoktu ve yanlış bir şeyler yapmaktan endişe ediyordu TSK. Bundan birkaç ay evvel de 1100 kişilik subay-general listesi ve 400 kişilik askeri personel listesi ortaya çıkmıştı. Bu isimlerin tasfiyesi söz konusuydu. Bunun üzerine darbe teşebbüsü oldu.
- FETÖ için “Dünyanın en büyük istihbarat teşkilatlarına ders verecek kadar uzmandırlar” şeklinde bir iddia var. Katılır mısınız?
Bu abartı değil. Hakikaten böyle. Gerçekten kendilerini çok iyi gizlediler. Suç işleme zamanı gelinceye kadar hiç bir şeye karışmadılar. Dolayısıyla dünyanın en büyük istihbarat teşkilatlarına CIA’ye, MOSSAD’a taş çıkartacak kadar biliyorlar bu işi.
* FETULLAH GÜLEN’İ PİYON OLARAK KULLANDILAR
- Arkasında NATO olduğu gerçeğinden hareketle darbe teşebbüsünü bir işgal harekatı olarak nitelendirebilir miyiz?
Elbette. NATO operasyonu olduğuna kuşku yok. Piyon olarak Fetullah Gülen’i kullandılar. Daha önce başka unsurları kullanıyorlardı. 80 darbesini hatırlayın. Burada TSK’nın ve AK Parti hükümetinin toptancı yaklaşımlarını da göz ardı etmemek gerekir. TSK her şeyi kendine tehdit unsuru olarak görüyordu. Hükümetin de bu duruma karşı geliştirdiği bir karşıt tavır söz konusuydu. Söz konusu durumdan vazife çıkaran FETÖ’nün Türkiye’yi bu hale getirdiğine hep birlikte şahitlik ediyoruz.
- İstihbarat zaafı konuşuluyor bir de. MİT’in darbe yapılacağına ilişkin haberi saat 15’te aldığı, 16.30’da Genelkurmay’da toplantı yapıldığı bilgisi paylaşıldı. Sayın Cumhurbaşkanı da darbe girişimi haberini eniştesinden öğrendiğini söyledi.
Evet. Darbenin planlandığı yerlerden biri Kara Havacılık Komutanlığı. MİT, Kara Havacılık Komutanlığı’ndan bilgi alıyor, saat 16’da Genelkurmay’a haber gönderiyor. Tabii Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a haber göndermemesi yanlış. Şayet haber gönderse belki farklı tedbirler alınabilirdi. Genelkurmay bir takım tedbirler alıyor, ancak görünen o ki alt birimlere verilen emirlere uyulmamış. Belki komutanları çağırıp bir yerlere gönderip daha farklı önlemler aldırabilirlerdi. Anlaşılan o ki ne MİT, ne de Genelkurmay bu kadar büyük bir harekat beklemiyordu.
* İHANET İDDİALARINA İHTİMAL VERMEM
- Kamuoyunda bir kesim MİT’le alakalı zafiyetten bahsediyor.
Evet, kimileri de düşüncesizce "ihaneti" dillendirmeye çalışıyor. MİT’in bir ihanet içerisinde olduğu iddialarını doğru bulmam. Ne MİT’in, ne de Genelkurmay’ın “Haber vermeyelim Tayyip Erdoğan devrilsin” şeklinde bir kanaatte olduğuna inanmıyorum. Bu saçma bir iddia olur. Ben başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Darbe teşebbüsünün içinde askerler var. Bir de siyasi ayağı var, ticari ayağı var. Yaşananlara siyasetin ve iş dünyasının içinden kimler destek verdiyse bunlarında bulunup cezalandırılması gerekiyor. Belki o zaman daha derli toplu bir mücadeleye girişilebilir. Çünkü darbe teşebbüsü ile ilgili pek çok nokta henüz aydınlanmış değil. Asker Pensilvanya’dan mı idare edildi, Türkiye’de Pensilvanya’nın gölgesi modunda birileri var mı bilmiyoruz.
- Türk istihbaratının mevcut yapısı ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Hakan Fidan’ın müsteşar olmasının ardından teşkilatta ciddi bir temizlik sürecinin yaşandığı söyleniyor. Gelinen noktada MİT, Türkiye’nin istihbarat ihtiyaçlarını karşılıyor mu?
Milli İstihbarat Teşkilatında bir İngiliz ve Amerikan etkisi her zaman olmuştur.
- Hâlâ var mı?
Evet, bu etki devam ediyor. Böyle olduğuna adım gibi eminim. Ben Hakan Fidan’dan çok ümitliydim. Kendisiyle görüşürdük de. Haftada bir Genelkurmay Başkanlığı’na gelirdi, 3-4 saat görüşürdük. Bu konuları da konuşurduk. Şunu yapmaya çalıştı Hakan Fidan: İstihbaratı iç, dış, teknik ve idari faaliyetler diye ayırdı. Hepsinin başına da müsteşar yardımcılarını koydu. Ama bu yeterli olmadı. GES Komutanlığı’nı da (Genelkurmay Elektronik Sistemler) MİT bünyesine aldı. GES Komutanlığı gittiğinde Silahlı Kuvvetler istihbaratında bir şey kalmıyor zaten. Ama buna rağmen MİT’i istenilen seviyeye getiremedi. Yani ülkelerin durumlarını Genelkurmay Başkanlığı’na, Başbakanlığa ve diğer kurumlara bilgi verir. Bunlar stratejik istihbarattır. İç istihbarat dediğimiz kontr-terör istihbaratıdır. Hem içerden gelen terör hem dışarıdan gelen terörü önlemeye yöneliktir. Fakat bunu tam anlamıyla başaramadılar.
- Neden?
Çünkü Türkiye ajan cennetiydi ve buna engel olamadılar. Rusya’nın KGB ajanları rahatça hareket ettiler. Mossad ajanları gelip otelden adam kaçırdılar. İranlı nükleer bilimci adamını kaçırdılar. Amerikalılar içimizde cirit atıyorlar, polislerimizle rahat görüşüyorlardı. Şimdi bakış açısı farklı, bütün istihbaratı tek çatı altında toplamak hataydı. Hakan Fidan’ın bu anlamda hata yaptığını düşünüyorum. İç istihbarat ve dış istihbaratın ayrı erkler tarafından yönetilmesi lazımdır.
* TEŞKİLATLAR İSTİHBARAT, POLİS İCRAAT YAPAR
- Türkiye istihbaratta yeni bir yol ayrımına gidiyor. Malumunuz, bundan sonra MİT dış istihbarata bakacak, jandarma ve polis de iç istihbarata.
Doğru bir hamle, ama şunu söylememiz gerekiyor: Polis istihbaratı olmaz. İç istihbarat olması ve en tepedeki kişiye bağlanması gerekir. Yani yürütmenin başındaki kimse ona bağlanması lazım. Dış istihbarat da yine yürütmenin başındaki kimse ona bağlanmalı. Mesela İsrail’de MOSSAD dıştan, Shin Bet iç istihbarattan sorumludur. Shin Bet’in görevi sadece iç istihbarattır fakat dışardan gelen tehlikeleri üst erklerine bildirir ve MOSSAD’dan acımasızdır. Kimsenin gözünün yaşına bakmazlar. Amerika’da da FBI aynı düzeydedir. Almanya’da Anayasayı koruma dairesi başkanlığı var. Bunlar istihbarattan sorumludur. Yani polis istihbarat yapmaz. Bunlar istihbaratı alırlar polise bilgi verirler, polis gider icraatını yapar.
- Türkiye’de Kamu Güvenliği Müsteşarlığı da kuruldu...
Kamu Güvenliği Müsteşarlığı çok kadük kaldı. Niye kadük kaldı? Bir tarafta İçişleri Bakanlığı var, bir tarafta Genelkurmay Başkanlığı var ve MİT Müsteşarlığı var. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı tam anlamıyla anlaşılamadı. Amerika’da Homeland Security var mesela. İç Güvenlik Komutanlığı diye bir komutanlık var. Onun da istihbarat teşkilatı mevcut. O da farklıdır. Askerler var başında. National Guard’ları askerler vasıtasıyla kullanıyorlar. Dolayısıyla Türkiye bu ayrımı mutlaka yapmak zorunda. Bir tek Almanya askeri istihbaratla sivil istihbaratı birleştirmiş durumda. BND ile Alman Askeri istihbaratı birleştirilmiş. BND Başkan yardımcısı bir tümgeneraldir ve buna bağlı en az 3-4 bin asker çalışır. Bize baktığınızda GES Komutanlığı olmadan evvel askeri istihbarata bağlı 13 asker vardı. Sivilleştirme dediğiniz zaman da bir uçtan bir uca savruluyoruz maalesef. 13 askerden de 7 tanesi İstanbul’daydı. Bunlar da denizcilikle ilgili çalışıyorlardı.
* YENİ BİR DARBE GİRİŞİMİ OLACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM
- Peki, darbe teşebbüsü ile ilgili bir ikinci, hatta üçüncü dalgadan da söz ediliyor. İhtimal veriyor musunuz?
Çok fazla ihtimal vermiyorum. Tabi daha sonra başka bir şeyler olabilir. Ama bu daha çok sabotaj, bir takım suikast girişimleri şeklinde tezahür edebilir. Ya da kaos oluşturmaya, terör eylemlerini yaygınlaştırmaya yönelik faaliyetler olabilir. Ama yerini bir darbe girişimi olacağını tahmin etmiyorum.
- Türk Silahlı Kuvvetleri’nin psikolojik olarak zayıflatıldığını ifade ettiniz. Görevden almaların TSK’yı terörle mücadele ile ilgili olarak açığa düşürdüğü de ısrarla vurgulanıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
TSK’nın terörle mücadele konusunda hiç bir zaman açığa düşmesi söz konusu olamaz. Bu adamlar görevdeyken, bence çok daha fazla açığa düşme söz konusuydu. Çünkü terörle mücadele konusunda kendilerinden beklenileni bilerek ve isteyerek yerine getirmezlerdi. Dolayısıyla ordudan atılmaları hayırlı olmuştur. Sonuçta şöyle olur, bir bölükte 3 üstteğmen varsa 1 üstteğmen kalır, 5 astsubay varsa 3 astsubay kalır. Taburda yarbay yoksa binbaşı tabur komutanlığı yapar. Albay, tugay komutanlığı yapar. Yeter ki adam seçme konusunda yerine getirilmesi gereken 3 kıstasa uygun olsun.
- Nedir bunlar?
Ehliyet, liyakat ve sadakat. Sadakat derken de bir “hoca”ya bir siyasi parti liderine filan değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne sadakatten bahsediyorum.