Hamidiye Dönemi Osmanlı-ABD ilişkileri diplomatik olarak bütünüyle büyükelçilik düzeyinde sürdürülmedi. İstanbul’da Amerikan Büyükelçiliğinin açılması gayet sancılı oldu.
Sultan Abdülhamid idaresinin ilk zamanlarında Osmanlı Devleti’nin biri Washington’da ortaelçilik, diğeri New York’ta şehbenderlik/konsolosluk şeklinde iki temsilciliği bulunmaktaydı.
Washington ortaelçiliğinde Mustafa Şekip Bey (1901-1907), mevkii ve siyasi rolü açısından ciddi bir öneme haiz olan New York şehbenderliğinde ise Roterdam başşehbenderi olarak görev yapmaktayken, Londra Başşehbenderliği’ne atanma talebi kabul edilmeyerek New York’a tayin edilen, Münci Bey (1908-1909) başşehbender olarak bulunmaktaydı.
İstanbul’daki ABD temsilcisi İstanbul’daki temsilciliklerinin büyükelçilik düzeyine çıkarılmasını ve ABD’deki Türk temsilciliğinin de aynı şekilde büyükelçilik olmasını zaman zaman gündeme getirmiş ve Sultan Abdülhamid idaresinden ısrarlı bir surette bunu talep etmişti. Ancak Yıldız Sarayı tarafından ABD hükümetinin ve dolayısıyla İstanbul’daki diplomatik temsilcisinin bu yöndeki talep ve tekliflerine uzun bir zaman kibar bir surette olumsuz cevap verilmişti.
14 Ağustos 1904’te ABD temsilcisi sefaret konusunda yeni bir talep ve teklifte bulundu. Osmanlı Hariciye Nazırı/Dışişleri Bakanı ise Sadarete/Başbakanlığa yazdığı bir değerlendirme yazısında böyle bir değişime gerek olmadığını ve hatta kabulü halinde Osmanlı Devleti’nin bu işten zarar göreceğini ifade etmişti.
ABD’nin bu yöndeki taleplerine Yıldız Sarayı da sıcak bakmamakta, bu konunun padişahın hususi hakları arasında yer aldığı ve bu işin ABD temsilcisinin salahiyeti dâhilinde bulunmadığı ve dolayısıyla ilgili diplomatın tekliflerinin geçiştirilmesi gerektiği yönünde irade beyan etmişti.
İstanbul’daki mevcut ABD temsilciliğinin Büyükelçilik olmasının istenmemiş olmasının görünürdeki sebebi siyasiydi.
ABD temsilciliğinin büyükelçiliğe dönüştürülmesine izin verilmemesinin temel gerekçesi; yabancı hükümetlerin Osmanlı Devleti’nde yapılacak idari reformalar konusuna müdahil olmaları ve bu noktadaki taleplerinde birlikte hareket etmelerine engel olunmak istenmiş olmasıydı.
ABD’nin İstanbul’daki temsilciliğinin büyükelçilik seviyesine çıkması halinde İngiliz-Amerikan dayanışmasının bir neticesi olarak İngiliz nüfuzunun Osmanlı Devleti aleyhinde artmasına sebebiyet verebileceği düşünülmüş, ABD’ye verilen ret cevaplarında İstanbul’da bulunan Rus, İtalyan ve Avusturya Büyükelçilerinin de destekleri elde edilmişti.
Sonraki zamanlarda İstanbul’da bir ABD temsilciliği kaçınılmaz olarak sefaret düzeyine yükseltildi. Ancak ABD Hükümeti’nin İstanbul’daki diplomatik temsilciliğini büyükelçilik derecesine yükseltmesi ne Babıâli’nin ne de Yıldız Sarayı’nın tabii iradesi sonucu gerçekleşti. ABD’nin İstanbul’da büyükelçilik açabilmesi bütünüyle bir askeri güç gösterisi neticesi söz konusu oldu.
1904 yılında Beyrut vilayetinden gelen şifreli bir telgrafta; Beyrut Amerikan konsolosunun Beyrut’taki hükümet dairesine gelerek Amerikan zırhlısının dün Beyrut’a gelmek üzere hareket ettiğinin bildirildiği, bu haber üzerine Beyrut vilayetinin inzibat ve asayişinin tahkim ve takviye edildiği belirtilmişti.
Amerikan zırhlısını Beyrut’a doğru hareket ettirilmesinin nedeni; Osmanlı Devleti’nin uzun zamandan beri diğer devletlere tanımış olduğu imtiyazları ABD’ye de tanımasının ve diplomatik temsilciliklerin karşılıklı olarak büyükelçilik derecesine yükseltilmesinin ABD tarafından istenmiş olmasına rağmen Sultan Abdülhamid’in bu talepleri her defasında geçiştirmiş olmasından kaynaklanmıştı.
Ancak zırhlı diplomasinin ABD tarafından devreye sokulmasından sonradır ki iki taraf arasında kaleme alınmak zorunda kalan uzlaşma metninde;
Diğer devletlerden her hangi bir devlete ait veya himayesi altında bulunan kurumlar için ihsan olunan veya ihsan buyurulacak olan haklar ve imtiyazlar ve muafiyetlerin aynısının Osmanlı ülkesinde bulunan Amerikan eğitim, hayır ve dini kurumlarını da kapsayacak biçimde olması talep edilmiş ve ayrıca Osmanlı Devleti’nin Washington’daki ortaelçiliği büyükelçiliğe yükseltilecek olursa Amerika Hükümetince bu durumun memnuniyetle karşılanacağı ve böyle bir durumda İstanbul’daki Amerikan ortaelçiliğinin de aynı şekilde büyükelçiliğe çevirileceği…, büyük devletler Washington’daki ortaelçiliklerini nasıl büyükelçiliğe yükseltmişler ise Osmanlı Devleti de oradaki temsilciliğini büyükelçiliğe yükseltmek suretiyle gerek Amerika Hükümeti’ne gerekse diğer büyük devletlere karşı nezaket gösterileceğine Amerika Hükümeti emin olmakla beraber bu hususun şimdilik ertelense dahi ileride yerine getirileceğine dair Osmanlı Devleti’nin niyet beyanında bulunması Amerika Hükümeti’ni memnun etmiştir
ifadelerine yer verilmişti.
Nihayet 1906 yılında ABD Hükümeti’nin İstanbul’daki diplomatik temsilciliği, zırhlı diplomasi girişimi neticesi, Büyükelçilik mertebesine yükseltildi. John George Alexander Leishman da büyükelçi unvanı ile ABD’yi İstanbul’da temsil eden ABD Büyükelçisi oldu.
ABD nezdindeki Osmanlı diplomatik temsilciliğinin de, tabii olarak, büyükelçiliğe yükseltilmesi böyle bir gelişme neticesi kaçınılmaz oldu. Konu 1907 Ağustosunda Babıâli’ye arz edildi. Talep Babıâli tarafından da olumlu bir surette karara bağlandı.
ABD’deki diplomatik temsilciliğin büyükelçilik seviyesine çıkarılması neticesi Mustafa Şekip Bey ABD’ye tayin edilen son ortaelçi oldu. Mehmed Ali Bey ise Osmanlı Devleti’nin ABD’ye atanan ilk büyükelçisi unvanını kazandı.
ABD’de resmi bir sıfatla bulunmalarına rağmen Mustafa Şekip Bey gibi Mehmed Ali Bey de İngilizce bilmiyordu. Ancak Mehmed Ali Bey Fransızcaya ileri derecede vakıftı.