İstanbul'da bugün kar tatili mi? 8 Ocak İstanbul'a kar tatili mi? Hangi ilçelerde tatil olacak?
İstanbul'da yarın kar tatili mi? İstanbul'da yoğun kar yağışı etkisini göstermeye başladı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nünden gelen haberlere göre sabah saatlerinde yoğun kar yağışının olması bekleniyordu. Akşam saatlerinde başlayan kar yağışı etkili olmaya devam ediyor.Bazı bölgelerde daha fazla olan kar yağışı sonrası gözler yapılacak açıklamaya çevriliyor.Peki İstanbul'da yarın kar tatili mi? 8 Ocak İstanbul'a kar tatili mi? Hangi ilçelerde tatil olacak? Merak edilen detaylar...
İstanbul'da yarın kar tatili mi? İstanbul'da soğuk hava dalgası ile gelen yoğun kar yağışı sonrası gözler yapılacak son dakika açıklamalarına çevrilmiş durumda.İstanbul valisi henüz konu ile ilgili açıklama yaptı mı sorusu merak konusu olmuş durumda.Akşam saatlerinde başlayan kar yağışı saatler ilerledikçe etkisini arttırmaya devam ediyor.Kar yağışı sonrası oluşacak buzlanma sonrası velilerin gözü yapılacak açıklamalara çevrilmiş durumda.
İSTANBUL’DA OKULLAR TATİL Mİ?
İstanbul Valiliği konuya ilişkin herhangi bir açıklama yapmadı ancak yapıldığı takdirde haberimizdeki yerini alacak.
İSTANBUL’DA HAVA DURUMU
İstanbul'da Salı günü; Çok bulutlu,akşam saatlerine kadar aralıklı kar yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Gece ve sabah saatleri buzlanma ve don olayı beklenmektedir. Minimum: 0 °C Maksimum: 3 °C
Çarşamba günü; Parçalı ve çok bulutlu, akşam saatlerinden sonra batı ilçelerin (Çatalca, Silivri, Arnavutköy ve Büyükçekmece) aralıklı yağmur ve sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Minimum: 0 °C Maksimum: 8 °C
Perşembe günü ise; Çok bulutlu aralıklı yağmur ve sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Minimum: 6 °C Maksimum: 12 °C
İstanbul
İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık ve ekonomik açıdan en önemli şehri. Dünyanın 34. büyük ekonomiye sahip şehri, belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre Avrupa'nın en yüksek nüfusa sahip şehridir.
İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur.
İstanbul kıtalararası bir şehir olup, Avrupa'daki bölümüne Avrupa Yakası veya Rumeli Yakası, Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası denir. Tarihte ilk olarak üç tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir yarım ada üzerinde kurulan İstanbul'un batıdaki sınırını İstanbul Surları oluşturmaktaydı. Gelişme ve büyüme sürecinde surların her seferinde daha batıya ilerletilerek inşa edilmesiyle 4 defa genişletilen şehrin 39 ilçesi vardır. Sınırları içerisinde ise büyükşehir belediyesi ile birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, M.S. 330 - 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 1204 - 1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yaptı. Ayrıca, hilafetin Osmanlı Devleti'ne geçtiği 1517'den, kaldırıldığı 1924'e kadar, İstanbul İslamiyet'in de merkezi oldu.
Etimoloji İstanbul'a çağlar boyunca değişik adlar verilmiştir. Bu kent adları, kent tarihinin farklı dönemleriyle ile ilişkilidir. Bu adlar tarihsel sırayla, Byzantion, Augusta Antonina, Nova Roma, Konstantinopolis, Konstantiniyye ve bugünkü İstanbul adlarıdır.
Byzantion: Byzantion (Yunanca: Βυζάντιον, Latince: Byzantium), İstanbul’un bilinen ilk adıdır. M.Ö. 667'de Antik Yunanistan'daki Megara kent devleti'nden gelen Dorlu Yunanlı yerleşimciler bugünkü İstanbul üzerinde bir koloni kurdu ve yeni koloniye kralları Byzas veya Byzantas’ın (Yunanca: Βύζας veya Βύζαντας) şerefine Byzantion adını verdiler.
Byzantium, orijinal adı Byzantion olan antik kentin adının M.S. 1. yüzyıl’da, kenti Romalılar ele geçirince, onlar tarafından Latinceleştirilmiş halidir.
Augusta Antonina: Augusta Antonina, İstanbul'un 3. yüzyıl’ın başında Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından oğlu Antonius'un (sonraki Roma İmparatoru Caracalla) şerefine koyduğu kentin kısa süreli adıdır.
Nova Roma: M.S. 330 yılında Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından kent Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilince, kente Latince "Yeni Roma" anlamına gelen Nova Roma (Yunanca: Νέα Ρώμη, Nea Roma) adını koydu ve bu adı teşvik etmeye çalıştıysada bu ad hiç benimsenmedi.
Konstantinopolis: Ancak M.S. 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle kentin adı, onun şerefine "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'e (Yunanca: Κωνσταντινούπολις, Kōnstantinoúpolis, Latinceleştirilmiş:Constantinopolis) çevrildi. Konstantinopolis, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu boyunca kentin resmi adı olarak kaldı. Ama Konstantinopolis, kentin yerlileri tarafından sadece Yunanca "kent" anlamına gelen (Πόλιν, Polis) olarak anılırdı.
1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed önderliğinde Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethinden sonra bile, Konstantinopolis, Batı'da kullanılan en yaygın ad olarak kaldı. 29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bile, Cumhuriyet’in neredeyse ilk 7 yılı boyunca Konstantinopolis adı Batılılar tarafından kullanılmaya devam edilidi.
Konstantiniyye: Kostantiniyye (Arapça: القسطنطينية, al-Qusṭanṭiniyah, Osmanlı Türkçesi: قسطنطينيه, Kostantiniyye), Konstantinopolis'in Arapça şeklidir ve kentin İslam dünyasında bilinir hale gelen ve en çok kullanılan adı oldu. Yunanca'da "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'in aksine, Kostantiniyye Arapça'da "Konstantin’in yeri" anlamına geliyor.
1453 yılında fetihten sonra, kent Osmanlı İmparatorluğu'nun dördüncü başkenti ilan edilidi ve Kostantiniyye Osmanlı devleti tarafından kentin resmi adı olarak kullanıldı ve 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar, çoğu zaman bu ad kullanımda kaldı. Örneğin Osmanlı devleti ve mahkemeleri, Kostantiniyye'de yayımlanan resmi belgelerin kaynağını belirtmek için, "be-Makam-ı Darü's-Saltanat-ı Kostantiniyyetü'l-Mahrusâtü'l-Mahmiyye" gibi başlıklar kullanılırdı.
Ancak, bazı dönemlerde Osmanlı yetkilileri kent için diğer adlardan yanaydı. Hem kent için hem de Osmanlı hükümeti'ni tanımlamak ve diplomatik yazışmalar için özellikle bu yüceltici adlar eş anlamlı kullanılırdı ve teşvik edilirdi:
Dersaadet (Arapça: در سعادت, "Mutluluk Kapısı")
Derâliye (Arapça: در عاليه, "Yüce Kapı")
Bâb-ı Âli (Arapça: باب عالی, "Yüce Kapı")
Pâyitaht (Farsça: پایتخت, "Tahtın Ayağı" veya "Başkent")
Asitane (Farsça: آستانه, "Devletin Eşiği")
İstanbul: Etimolojik olarak, İstanbul adının kökeni (Türkçe telaffuz: [isˈtanbuɫ], ve halk arasında bazen [ɯsˈtambuɫ]) Ortaçağ (Bizans) Yunancası’nda "kent'e" veya "kent'de" anlamına gelen (Yunanca telaffuz:[εἰς τὴν Πόλιν], [is tin ˈpolin]) kelimelerinin Türkçeleştirilmesiyle oluşmuştur.
İstanbul adı, 10. yüzyıldan beri (farklı şekillerde) Arap kaynaklarında ve 11. yüzyıldan beri Türk kaynaklarında geçmektedir. Ayrıca İstanbul adı, 1453 fethinden önce bile Türkçe’de özellikle Türk halkı arasında kent için kullanılırdı.
Osmanlı İmpartorluğu'nda ilk dönem belgelerinde[18] İstanbul adı Osmanlı Türkçesi'nde, ( استان, a-sitan veya i-stan), olarak geçti ve Arapça'da i-stan "güzellikler diyarı" anlamına gelir. Son dönem belgelerinde ise ( استانبول, a-stan-bol veya i-stan-bul) olarak geçti.
İstanbul, Osmanlı döneminde resmi ad olmasa da, resmi belgelere girdi ve sıkça kullanıldı. Ayrıca Osmanlı Ordusunda İstanbul'un merkez ordu komutanı için resmen İstanbul ağası ve İstanbul'un en yüksek sivil hakimi için resmen İstanbul efendisi sıfatları kullanılırdı. Bu sıfat daha sonra prestijli bir hal alıp gayriresmi olarak kültürlü ve görgülü İstanbullular için kullanılmaya başlandı.
29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bile, Cumhuriyet’in neredeyse ilk 7 yılı boyunca Konstantiniyye ve yurtdışında Batılılar tarafından Konstantinopolis adları kullanılmaya devam edilidi.
Ancak, 28 Mart 1930 yılında Türk Posta Hizmet Kanunu ile kentin adı resmen değiştirilerek İstanbul adını almıştır. Konstantinopolis (ve Konstantiniyye) adı ise tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca Türk makamları yabancılardan kendi dillerinde kentin tek adı olarak resmen İstanbul adını kullanılmasını talep etmiştir ve uygulamaya koymuştur. Cumhuriyet dönemiyle birlikte İstanbul kentin resmi ve uluslararası adı ilan edildikten sonra "Konstantinopolis" adının mektuplarda veya diğer yazışmalarda ve uluslararası alanlarda kullanılması yasaklandı. Örneğin yurtdışından İstanbul'a gönderilen mektuplarda adres olarak "Konstantinopolis" (yanında İstanbul yazsa bile) yazıldıysa bu mektuplar geri gönderilmeye başlandı.
Tarih
Genel tarih: İstanbul, yerleşim tarihi 300 bin, kentsel tarihi yaklaşık 3 bin, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir. Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik halini almıştır. Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.
İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir:
Tarih öncesi dönemi
Byzantion dönemi
Konstantinopolis dönemi
Konstantiniyye dönemi
İstanbul dönemi
Tarih öncesi çağlar: İstanbul'un tarihi üç yüz bin yıl önceye kadar uzanmaktadır. Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlandı. Bu dönemde gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanların yasadığı sanılmaktadır. Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ'a, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst Paleolitik Çağ'a özgü aletlere rastlandı.
Kuruluş dönemi ve Byzantion: 2008 yılında İstanbul metrosu için yapılan Marmaray tüp geçidi kazıları sırasında Cilalı Taş Devri'nin sürdüğü MÖ 6500'lü yıllara ait kalıntılara rastlanan şehrin, Anadolu Yakası'ndaki Fikirtepe'de yapılan kazılarda ise Bakır Çağı'nın sürdüğü MÖ 5500–3500 yıllarına ait kalıntılar bulundu. Bunun yanında Kadıköy'de Fenikelilere ait kalıntılar bulundu. Traklar, kentin yakınlarına MÖ 13. yüzyıl ve 11. yüzyıllarda Semistra kentini kurdu. Kral Lygos zamanında Sarayburnu'na, bugünkü Topkapı Sarayı'nın bulunduğu yerde bir Akropolis kuruldu. MÖ 685'te Megara'dan gelen Yunanlar burada bir koloni kurdu, Kral Byzas'ın hükümsürdüğü MÖ 667 yılında ise Byzantion kuruldu. Kente Roma İmparatorluğu hakim olunca, kentin adı Septimius Severus tarafından kısa süreliğine oğlunun adı Augusta Antonina kondu, ardından İmparator I. Konstantin zamanında kent Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edildi. Bu sırada Nova Roma olarak değiştirilen kentin adı benimsendi ve 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle Konstantinopolis'e çevrildi.
Bizans İmparatorluğu Dönemi: Bu dönem 324 - 1453 yılları arasını kapsadı. I. Konstantinus şehri ele geçirip Roma İmparatorluğu'nun başkenti yaptıktan sonra, şehir ayrıca Roma'nın doğusunun yönetim merkezi oldu. Romalı nüfusu bu dönemde, Romalı soyluların göçü de dahil olmak üzere önemli boyutta arttı. Bu dönemde; yeni bir mimari yapıyla şehir oldukça genişledi. 100.000 kişilik bir hipodromun (Sultanahmet Meydanı) yanı sıra, limanlar ve su tesisleri yapıldı.
Konstantinus'un döneminde şehre Nova Roma dese de; 11 Mayıs 330 da şehrin ismi Konstantinopolis oldu. Döneminde Dünya'nın en büyük katedrali olan Ayasofya'yı 360'da kuran Konstantin; böylece Roma İmparatorluğu'nun dinini de Hıristiyanlık olarak değiştirdi. Pagan Roma dinine inanan batı ile ilk kopuş da bu dönemde başladı. Her ne kadar; Bizans İmparatorluğu I. Theodosius'un ölümü ile başlasa da; Bizans İmparatorluğu Konstantinus Hristiyanlığı getirmesine duyduğu saygıdan kendisini hep bir Bizans İmparatoru olarak gördü; 1453'deki çöküşüne kadar da 10 İmparatorunun daha ismi Konstantinus oldu. Bu dönemde İstanbul'un rolü oldukça stratejikti; Avrupa ve Asya arasında bir kapı oldu. Bu vesile ile, ticaret, kültür ve diplomasinin yapıldığı bir merkezdi. Bu dönemde şehrin ismi "Poli" (şehir) de oldu.
476'da Batı Roma'nın yıkılması sonrasında da; Batı Roma İmparatorluğu'ndaki Romalıların büyük bir çoğunluğu buraya göç etti, ve Bizans İmparatorluğu'nun da başkenti İstanbul oldu. 543'de nüfusun yarısının ölümüne sebebiyet veren veba salgınından sonra; şehir İmparator I. Jüstinyen döneminde yeniden inşa edildi.
700lü yıllarda Sasaniler ve Avarlar'ın saldırısına uğrayan şehir; 800lü yıllarda Bulgarlar ve Arapların, 900lü yıllarda ise Ruslar ve Bulgarların saldırısına uğradı.
Ancak; saldırılar arasında en yıkıcı olanı 1204 yılında oldu. Haçlılar tarafından; 4. Haçlı Seferi'nde 1204 yılında ele geçirilen şehir yağmalandı; halkın büyük bir çoğunluğu şehirden kaçtı; yoksul ve enkaz içinde bir kente dönüştü. Bunun sebebi Batı Roma'da büyüyen Latinlerin; Katolik Hristiyanlık anlayışı ile Bizans'daki Ortodoks Hristiyanlık inanışı arasındaki farklılıklar ve uyumsuzluklardır. Bu dönem sonrasında, 1261 yılında Palailogos Hanedanından; Michael VIII Palaeologus şehri tekrar ele geçirmiş ve Latin'lerin dönemini sona erdirdi.
Bu dönemden sonra giderek küçülen Bizans; Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1391'den sonra kuşatılmaya başlandı; en sonunda 29 Mayıs 1453'de Osmanlı İmparatorluğu'nun himayesine geçti. İstanbul'un fethi, Dünya tarihinde Orta Çağ'ın sonunu simgelemektedir.
Bizans'ın son imparatoru Konstantin fetihten önce İstanbul'u çok iyi savunuyordu.Suda bile yanan Grejuva,deniz seferlerini zorlaştırıyordu.Surların güçlülüğü ise şehre girmeyi %70-80 oranında zorlaştırıyordu.Fakat Fatih Sultan Mehmet,zoru başararak yeni bir çağ açtı...
Osmanlı İmparatorluğu dönemi: Bu dönem 1453 - 1923 yılları arasını kapsadı. 29 Mayıs 1453'de; Osmanlı İmparatorluğu padişahı Fatih Sultan Mehmet'in 53 gün süren kuşatması sonrasında; İstanbul Osmanlı'nın 3'üncü ve son başkenti oldu.
Osmanlının ele geçirmesinden sonra; Topkapı Sarayı ve Kapalı Çarşı'nın da kurulması ardından bir çok okul ve hamam açıldı. Dünya'nın ve İmparatorluğun dört bir yanından insanların taşındığı şehirde Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların beraber yaşadığı kozmopolit bir toplum oluştu. Bizans döneminden kalan, eski binalar ve surlar onarıldı.[33] Fetihten 50 yıl sonra; Dünya'nın en büyük şehirlerinden biri haline gelen İstanbul'da "Küçük Kıyamet" olarak da adlandırılan; 14 Eylül 1509 İstanbul Depremi sonrasında (8 şiddetinde olduğu ileri sürülmektedir); 45 gün süren artçı sarsıntılarla binlerce bina yıkıldı ve bir çok insan yaşamını kaybetti.
1510 yılında; Sultan II. Beyazıd; 80.000 kişinin çalışmasıyla şehri yeniden kurdu. Günümüzde de varolan eserlerin büyük bir çoğunluğu bu dönemden kaldı. Mimar Sinan'ın camileri ve diğer binaları kurduğu Kanuni Sultan Süleyman döneminde; mimari ve sanat konularına önem verildi. Lale Devri döneminde; Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa 1718 yılından itibaren; itfaiye'yi kurdu, ilk matbaayı açtı ve fabrikalar kurdu. 3 Kasım 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında da batılaşma süreci hızlandığı dönemde bir çok alanda yenilikler yaşandı.
Haliç'in üzerine köprü; Karaköy'e tünel, demiryolları, kentin içindeki deniz taşımacılığı, belediye örgütlerinin, hastanelerin kurulmasıyla modern bir şehir halini alan İstanbul, 1894 yılında Üçyüzon Depremi ile birlikte tekrar büyük bir zarar gördü. I. Dünya Savaşı'nın sonlarında ise 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri donanmasınca da işgal edildi. İstanbul'un 2500 yıllık başkentlik dönemi 29 Ekim 1923'de sona erdi.
Osmanlı ve Bizans kayıtlarında, 1402'de Yıldırım Bayezıd döneminde İstanbul’un alınması amacıyla yapılan kuşatma kaldırılırken, yapılan anlaşma gereği Sirkeci’de bir Türk mahallesi kurulması şartına uygun olarak Göynük ve Taraklı’dan 760 hane Manav İstanbul’a yerleştirildi. Yani İstanbul’a yerleştirilen ilk yerli Türklerin, bu yöreden giden Manavlar olduğu kaynaklarca da doğrulanmaktadır. Özellikle Anadolu Yakası'ndaki Türklerin kökeni manavlardır.
Cumhuriyet dönemi: "Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu." Napolyon Bonapart
Cumhuriyet sonrası 1923-1950 yılları arasında fiziksel atılımlar oldu. 1900'lerin başında 1 milyon olan nüfus, 1927'de 690.000'e düştü, 1935'de 740.000 ve 1945'de tekrar 900.000'e ulaştı. 1950'lerde Balkanlar'dan göç alan şehirde, bu dönemde şehirleşmede gecekondular ön plana çıkmaktadır. 1960'larda ise gecekonduların yanında, apartmanlaşma başladı. 1970'lerde ise hızlı nüfus artışı ile konut ve ulaşım sorunları önem kazandı. Bu dönemde otomobil sayısının artması ve sonucunda trafiğin artması Boğaziçi Köprüsü'nün yapılmasında etkili oldu ve ulaşımda önemli bir noktaya varıldı. İstanbul metropoliten alanı 1970-1975 yılları arasında merkezde 50 kilometre yarıçaplı iken 1980'de 60 kilometre yarıçapa ulaştı. 1990'ların nüfus artışı, nüfusun dış taraflara yayılması ile sonuçlandı ve sonucunda İETT'nin yetersiz gelmesi ile dolmuş ve minibüsler bu açığı kapatmaya çalıştılar. 70’li yıllarda eski hızı ile olmasa da imar faaliyetleri canlanan şehirde 1973 yılında Boğaziçi Köprüsü açıldı.
Sanat: Kent, çok kez el değiştirip, yıprandığından kentte, Roma İmparatorluğu Dönemine ait fazla yapı kalmadı.Kalanlar içinde en önemlileri: 330 yılında İmparator I. Konstantin onuruna kentin yedi tepesinden birine dikilen anıt. Sütun her biri 3 ton ağırlığında ve 3 metre çapında olan bileziklerle birbirine bağlanmış toplam 8 adet sütun ve bir kaidenin üst üste konulmasıyla oluşturuldu. Bu dönemden günümüze kalan bir başka yapı da Bozdoğan Kemeri'dir. Kentin su rezerv sisteminin inşası İmparator Hadrianus döneminde başladı. I. Konstantin zamanında kentin yeniden yapılanması ve büyümesiyle birlikte hızla artan nüfusun ihtiyacını karşılamak için sistemin daha da genişletilmesine gerek duyuldu. Kemer, suyunu Kağıthane ile Marmara Denizi arasında kalan tepelerin yamaçlarından alan ve Trakya'nın tepelik bölgelerinden kente kadar uzanarak kentin su gereksinimini karşılayan geniş kemerler ve kanallar sisteminin son noktasında yer aldı. O zamanlar kente gelen bu su, toplam kapasitesi 1 milyon metreküpten fazla olan üç açık ve Yerebatan Sarnıcı gibi yüzden fazla yeraltı sarnıcında depolandı. Bugün Sultanahmet Meydanı olarak bilinen Hipodrum Meydanı ise Circus Maximus tarafından inşa edildi.
Doğu Roma İmparatorluğu: Kız Kulesi, Üsküdar’da Bizans İmparatorluğu Dönemi'nden kalmış tek eserdir.
Doğu Roma İmparatorluğu, kentte bin yıl kadar hüküm sürdü ve burayı başkent olarak kullandı. Bu özelliğinden dolayı İstanbul'da çok sayıda Doğu Roma yapısı vardır. Bunların en önemlileri Eminönü'nde toplanmıştır. Bu yapılar içinde en önemlisi, kilise olarak açılan Ayasofya Müzesi'dir. Ayasofya Doğu Roma İmparatoru I. Jüstinyen tarafından M.S. 532 - 537 yılları arasında inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürüldü ve günümüzde müze olarak hizmet verir.
Ayasofya'dan sonra yapılan önemli yapılardan biri Fethiye Camisi'di. Kilise olarak, 13. yüzyıl sonlarında Doğu Roma'nın ileri gelenlerinden Mihail Glabas Tarkaniotes tarafından inşa ettirildi. İstanbul'un fethinden sonra 1454 yılında patrikhane olarak kullanıldı, 1590 yılında İran savaşlarında Gürcistan ve Azerbaycan'ın fethedilmesiyle, fethin hatırası olarak camiye dönüştürüldü. Gene önemli yapılardan Kariye Müzesi, manastır olarak 534 yılında Doğu Roma İmparatoru I. Jüstinyen döneminde Aziz Theodius tarafından yapıldı. 11. yüzyılda I. Aleksios'un kayınvalidesi Maria Doukaina tarafından yeniden inşa ettirildi. 1204-1261 yıllarındaki Latin İmparatorluğu döneminde harap olan manastır, Theodoros Metokhites tarafından 14. yüzyılda onarıldı. Dış narteks ve parekklesion bu dönemde yapıya eklendi.
Osmanlı İmparatorluğu: Osmanlı'da sanat mimaride olarak çok ileridedir. İmparatorluk devri boyunca sayısız eser yapılmıştır. Yapılar basit ve kullanışlı olduğu kadar vakur ve heybetlidir. Muhteşem saray tipi 19. asırda Batı'dan gelerek girmiştir. Bununla beraber Allah adına yapılan camiler ve Tekkeler tamamen abidevîdir. Camiler çevreleri bir sürü sosyal müessese ile örülür ve bir "külliye" teşkil ederler. Osmanlılar fevkalâde imarcıdır. Yapıları kendi medeniyetine ait olmasa bile ihtimamla korur. Bunun en güzel örneklerinden biride Aya İrini Kilisesi'dir. İmar görülmediği hiçbir imparatorluk köşesi yoktur. Bazı mütevazı mahalle zenginleri bile, bir mescid yaptıramadığı takdirde bir çeşme yaptırır veya bir mektep tamir ettirir. Toplum anlayışı fevkalâde güçlüdür. Mimar Sinan'ın dünya tarihinin en büyük mimarlarından biri belki birincisi olduğunda ittifak vardır. Bir asır yaşayan ve son yarım asrını mimarbaşı olarak geçiren Sinan şu eserleri yapmıştır. 81 cami, 50 mescid, 55 medrese,19 türbe, 14 imaret, 3 hastahane, 7 su bendi (baraj), 8 köprü, 16 kervansaray, 33 saray, 32 hamam, 6 mahzen, 7 d'arulkurrâ. Bu 441 eser bütün imparatorluğa dağılmıştır. 1839 yılında Tanzimat Fermanı'nın ilanı Avrupalılaşma yolunda önemli adımlar atılmıştır. Osmanlı, 18. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa tarzını benimsemiş ve bunu mimariye ve sanata yansıtmıştır. Avrupa'da yaygınlaşan barok stili İstanbul'da da bir çok eserin yapımında uygunlanmıştır. Barok ve rokoko tarzında yapılan Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı ve Ortaköy Camii dünyada bu tür için önemli bir yer teşkil eder.
Coğrafya: İstanbul 41° K, 29° D koordinatlarında yer alır. Batıda Çatalca Yarımadası, doğuda Kocaeli Yarımadası'ndan oluşur. Kuzeyde Karadeniz, güneyde Marmara Denizi ve ortada İstanbul Boğazı'ndan oluşan kent, kuzeybatıda Tekirdağ'a bağlı Saray, batıda Tekirdağ'a bağlı Çerkezköy, Tekirdağ, Çorlu, Tekirdağ, güneybatıda Tekirdağ'a bağlı Marmara Ereğlisi, kuzeydoğuda Kocaeli'ne bağlı Kandıra, doğuda Kocaeli'ne bağlı Körfez, güneydoğuda Kocaeli'ne bağlı Gebze ilçeleri ile komşudur. İstanbul'u oluşturan yarımadalardan Çatalca Avrupa, Kocaeli ise Asya anakaralarındadır. Kentin ortasındaki İstanbul Boğazı ise bu iki kıtayı birleştirir. Boğazdaki Fatih Sultan Mehmet ve Boğaziçi Köprüleri kentin iki yakasını birbirine bağlar. İstanbul Boğazı boyunca ve Haliç'i çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur.