İstanbul’un değişen it yüzü

İstanbul sokak köpeklerinin tarihi devamlılığı noktasında bazı araştırmacılar tarafından, fantezi surette olmak üzere, bir kesintiden söz edilir.

Bazı yazarlara göre Bizans dönemi İstanbul itleri ile Osmanlı dönemi İstanbul itleri arasında, itlerin cins ve türleri bakımından olduğu gibi varlık nedenleri bakımından da, farklılık bulunmaktaydı. Sözüm ona yazarlara göre, her halükarda Bizans’ın Constantinople’ündeki itler, Osmanlı’nın İstanbul’undaki itlerden mukayese kabul edilemeyecek derecede üstündü. Osmanlı İstanbul’undaki itler fakir ve hakir yaratıklarken Bizans Constantinople’ündeki itler anlı, şanlı, bakımlı ve saraylı türden aristokrat itlerdi. Nasıl ki şehrin adı daha evvelce Constantinople iken kutlu komutan Fatih Sultan Mehmet’in fethi sonrası İstanbul olmuşsa şehrin itleri de şehrin eski ve yeni isimleri arasındaki fark kadar ciddi bir değişim geçirmişlerdi.

Fantezi içerikli bu yaklaşımın hakikati ifade etmesi hiçbir surette söz konusu değilse de yakın tarihimizde vuku bulmuş mutlak bir hakikat İstanbul’un it yüzünü dünden bugüne altüst etti.

Söz konusu hakikat; İttihatçıların iktidarı ele alması neticesi 1910 yılında İstanbul’da yaşanan oldukça elim ve vahim suretteki it itlafıdır.

Şehrin fethi sonrasında gerçekleştiği fantezi surette iddia edilen mezkur değişimin gerçek anlamda vuku bulması 1910 yılında söz konusu oldu ve yaşanan o vahim hadise akabinde İstanbul’da tam anlamı ile bir itsel değişim zamana bağlı olarak vuku buldu.

80.000 itin itlaf edildiği söz konusu hadiseden sonra İstanbul’un sokak ve caddeleri hiçbir zaman itsiz kalmasa da İstanbul’un itperverleri ile şehrin sokakları, barındırdığı it nüfusu, itlerinin cinsi, kalitesi ve kökeni bakımlarından yeni bir döneme girdi.

İstanbul’un sokak ve caddelerinde asırlardır özgür bir surette dolaşan, soyları ve şecereleri belli olup oldukça sosyalleşmiş bulunan şehrin son derece uysal, insanperver kadim dostlarının yerine, adı, sanı ve şeceresi yabancı bambaşka son derece canavar ruhlu itler gelip yerleşti.

Söz konusu değişim ile şehrin sırtı mesabesindeki sokak ve caddelerinde dolaşan ve kendilerine efendi sıfatı verilen itler o kirli çamurlu, yaralı bereli yerli itler değil, daha bakımlı ve oldukça pahalı finolar ve sair cinslerden itler oldu.

İtlaf öncesinde sokaklarda dolaşan hayvanlara bayağı ve basit bir surette it denilmekteydi. İtlaf sonrasında var olanlar ise artık o bayağı suretteki itler değil, her biri son derece kıymetli ve itibarlı köpeklerdi. En azından her biri fino yahut petti. Ancak cinsleri yahut adları fino, pet, Bulldog, Golden Retriever, Labrador, Retriever Beagle, Pug yahut daha başkaca da olsa gerçekte her biri yahut hepsi kelimenin tam anlamı ile birer itti. Ancak yerli ve milli değil, bilakis Batı menşeli yani yabancı itlerdi.

Eskiden memlekette herkes tarafından bilinen ve beslenip büyütülen köpek olarak Çoban köpekleri yahut Sivas’ın meşhur Kangal itleri vardı. Bu itlerin mevcudiyetleri ve hususiyetleri hemen herkes tarafından gayet iyi bilinirdi. İstanbul sokaklarında ise hemen hemen ve sadece Türk itleri dolaşırdı ve adları da ya Karabaş’tı yahut Yumak veya Beyaz, Kara ya da Toprak’tı. Yahut bunlara benzer isimler taşımaktalardı. Artık değil İstanbul’un sokaklarında Anadolu’da dahi yeterli surette ne Kangal, Çoban ne de Kurt köpeklerimiz kaldı. Onların yerini Alman, Sibirya, Alaska, İrlanda, Boyroz ve Kanada kurtları aldı.

1910 itlafından sonra Türk dostu olan itlerden boşalan semtlere Türk düşmanı olan İngiliz ve Fransız öncü işgal güçleri olarak yabancı kökenli itler konuşlandı. Bu itleri müteakiben Birinci Dünya Savaşı sonrasında ise işgal edilen İstanbul sokaklarında işgalci İngiliz ve Fransız askerleri dolaşmaya başladı. Şehrin işgalci İngiliz ve Fransız askerlerinden tahliyesi mümkün kılınabildiyse de İngiliz ve Fransız kökenli itler İstanbul sokaklarında dolaşmaya devam etti.

Geçmişte, St. John köpeği denilen Labrador Retriever’lar; havlamayıp uyurken horlayan Bulldog’lar; türü dahi bilinmeyen ama altın tüyleri olan! Bloodhound’lar; Kanada asıllı Newfoundland’ler; 1800’lerde fare yakalamak için üretilen ve en meşhuru Yorkshire’lı olan Terrier’ler; Fransız Mastiff’i Dogue de Bordeaux’lar; Tibet manastırlarından Japonya’ya götürülen ve İstanbul’a kadar gelebilen Pug’lar; İngiliz tazısından türediğine inanılan Beagle’lar; İngiliz yahut Amerikan Cocker Spaniel’ler ve kökeni Mısır firavunları dönemine kadar uzanan Dachshund’lar ve daha birçok milletten ve türden itler günümüzde İstanbul sokaklarında oldukça rahat bir surette dolaşabilmektedirler.

Hemen belirtmek gerekir ki, kültürel değişimin öncüsü olan ve cinsleri, çeşitleri, ithal mamaları, hekimleri ve hastaneleri ile ciddi bir ticari sektör haline gelmiş bulunan bu itlerin her biri, hiç şüphesiz ki, kibar, her biri sevgi dolu, her biri sadık, her biri sabırlı, her biri zeki olup, pek tabii ki, her birinin en iyi köpekler ve insan dostu mahluklar olduklarında hiç kuşku yoktur!!!

Batı insanı daha on beşinci asrın ortalarından itibaren İstanbul itlerini sevmemiş, onları hor görmüş ve her daim itlaf yahut sürgün edilmelerini istemişken, sadece itleri değil, Türk kültürünü de küçümsemiştir.

Böyle davranmakla İstanbul sokaklarında bugün mevcut haliyle Batı kökenli bir it kültürü mü cari olsun istenmiştir bu durum muhakkak olarak bilinmez ise de mutlak ve muhakkak bir surette bilinen bir şey varsa o da Türk kültüründeki klasik şekli ile it geleneğinin sona erdirildiği, yerine ise maddi ve manevi şekli ve unsurları ile Batı menşeli bir it türü ve kültürünün ikame edildiğidir.

Çok şükür ve gözümüz aydın ki; kendileri de, mamaları da, aşıları da… ve dolayısıyla kültürü de Batılı olan yüzlerce, binlerce, çeşit çeşit, türlü tülü ve boy boy itlerimiz var artık.

Günümüz toplumlarında köpeklerin önemli bir yer işgal ettikleri ve birçok insanın hayatına girdikleri şüphesizdir. 2006 yılı itibarıyla Britanya Adaları'nda yaklaşık 9.000.000, Kuzey Amerika'da ise 62.000.000’dan fazla köpek olduğu tespit edilmiştir. Birleşik Krallık'ta her iki aileden birinin yaklaşık bir tür evcil hayvana sahip olduğunu ve bu evcil hayvanların yarısının ise köpeklerden oluştuğu bilinmektedir. Kuzey Amerika'da ise tüm insanların yüzde 36'sı hayatlarını köpeklerle paylaşmaktadır. Ancak şu da bir gerçek ki; Batı’da pet olarak bulundurulan her bir itin sicil kaydının olmasına, vergisinin ödenmesinin gerekli bulunmasına, kimseyi rahatsız etmelerine izin verilmemesine mukabil günümüz Türkiye’sinde ve özellikle İstanbul’da ne kadar petli aile olduğu, şehrin hangi cins ve türden ne kadar it nüfusu barındırdığı bütünüyle meçhuldür.

İsteyen herkes tabii ki kendisine bir it edinebilmelidir. Ancak bu tercihin olmaz ise olmaz şartları da olmalıdır. Çevreyi kirleterek, insanları rahatsız ederek, vergisi ödenmeyerek, tıbbi bakımı sağlanmayarak… kimse pet edinememelidir. İtin sicili ve sertifikası olduğu kadar ona sahip olan kimsenin de hususi ruhsatı olmalı, itlerin yaşamına dair olduğu kadar it beslemenin toplumsal sorumluluğuna dair de muayyen bir eğitimden geçmiş bulunmalıdır.

Tüm yazılarını göster