Havaalanı saldırısı sonrası bana en çok sorulan soru güvenlik ve istihbarat zafiyeti olup olmadığıyla ilgiliydi. Ben de “güvenlik zafiyetinden bahsetmek mümkün görülmüyor fakat istihbarat yetersizliğinden söz edebiliriz” demiştim.
İstihbarat zafiyeti ile yetersizliği arasında derin bir fark olduğunu da ayrıca belirtmiştim. Bu istihbarat yetersizliğinin ne anlama geldiğini de ayrıntılı olarak açıklayacağım demiştim. Fırsat SuperHaber okuyucularına kısmet oldu.
'Zafiyet' deyimini çoğunlukla yapılması gereken bir işin tam anlamı ile yerine getirilmemesi için kullanırız. 'Yetersizlik' ise en basit tanımı ile kapasitenin yetmemesi olarak ifade edilebilir.
Türkiye’de istihbarat sisteminin kendisine özgü handikapları hep var olmuştur. Bu handikaplar ihtiyaca ve duruma göre kendisini gizlemeyi başarsa da artık mızrak kılıfa sığamayacak kadar büyük gelmektedir. Şimdi size yetersizliğin detaylarına girmek isterim.
Öncelikle Milli istihbarat teşkilatının iç ve dış diye ayrılmamasından kaynaklanan durum kurumun ayağına bağlanmış en büyük prangadır. Bu pranga nedeniyle görev tanımlamalarında ve yetkilerde hep bir güvensizlik oluşmakta, gerekli düzenlemeler yapılamamaktadır. Bu düzenlemelere itiraz edenlere de oldukça hak verdiğimi söylemek isterim.
Dış İstihbarat birimleri yaptıkları iş gereği iç istihbarat birimlerine göre daha farklı yöntemler ve uygulamaları içinde barındırmaktadır. Yaptıkları işin doğası gereği uyguladıkları yöntemlere bir uluslararası koruyucu kalkan oluşturmak zaten mümkün değildir. En basit anlatımı ile bu nedenle “ yakalanınca tanınmaz ve yok sayılırlar “. Yok sayılacak işler yapan kurum ile iç istihbarat yapan kurumun bir arada olması doğası gereği doğru değildir.
İstihbarat olgusu Türkiye’de genel olarak bilgi edinme olarak algılandığı için akıl kurma ve oyun kurma kısmı hep unutulmuştur. Bu nedenle de cari istihbarat da başarılı olma şansı % 50 ye düşmektedir. İstihbarat MI6 için bir “ analitik planlamadır “ bu nedenle de olanın değil olacağın hep içinde yer alır. Bu da ön almak için fırsat verir.
İstihbarat kurumların yapısı iki bloklu Dünya düzenine göre inşa edilmiştir. Düzenin dağılması ile beraber de istihbarat kurumları yeni payın peşinden giden avcı kurtlara dönmüştür. Yani eskiden blok olarak hareket etmeye çalışan müttefik istihbarat birimleri şu anda daha çok yalnız hareket etmek istemektedir. Yardımlaşan kurumlar yerine rekabet eden kurumlara dönüşmüştür. Bu da istihbarat kurumunun teknolojik ve alan olarak daha güçlü olmasını gerektirmektedir. Bu ise güç bir dönüşüm olacaktır.
İstihbarat da bölgesel paylaşım ve filtre sistemine sahip olmak gözden kaçan eylem sayısını azaltmakta ki en önemli faktördür. Bölgesel işbirliğinde yaşanacak gerilimler bu istihbarat paylaşımların önünü de keser. Yani dış politikada yaşanan her gerilim istihbaratın alamadığı bir bilgiye mal olabilir. Geçen dönemde İsrail, Mısır ve Rusya ile yaşanan gerilimler bölgenin güçlü istihbarat birimleri ile irtibatı tamamen koparmıştır. Bu da ön alma kabiliyetinde eksikliklere yol açmıştır.
İstihbarat her zaman anlamlı bir mesaj ile çalışan bir kurum değildir. Bazen pazılın bütün parçalarına ihtiyaç duyabilir. Bu pazılın parçaları da bir kurumun elinde çoğunlukla bulunmaz. Başkasının anlamsız bir parçasına bile ihtiyaç duyulabilir. Bunu alabilecek iş birliği her zaman üst düzey olmalıdır. Geçmişte en çok aranan kişiye ulaşılmasını sağlayan bilgi çok küçük bir istihbarat biriminden gelmiştir. Bu bilgiyi bütün teknolojisine rağmen CIA ulaşamamıştır.
Türkiye’nin en büyük açmazı, iki devasa imkanlara sahip terör örgütünün kendi sınırlarının hemen dibinde ve içinde yer almasıdır. Biri uluslararası toplumun gözünden kaçarak diğeri de gözümüze soka soka büyütülmüştür. Sınırı aşan örgütler ile mücadele sınır içinde olamayacağı içinde yapılan mücadele pansuman tedavilerin ötesine geçememiştir.
Bu iki örgütün palazlandığı ülkelerde, devlet yapısı ya zayıf yada hakimiyet kuramadığı alanlar oluşmuş durumdadır. Bu gri alanlar ise istihbarat birimleri için kara delik gibidir. Alanda istihbarat yapmak zorlaştığından da tek kaynak teknolojik istihbarata ve ülke içi istihbarata kalmaktadır. Bunun sonucunda da 150 intihar bombacısı yakalamanıza rağmen ülkenin farklı yerlerinde eylemler olabilmektedir. Örgütün merkezinde önleyici operasyon yapma seçeneği yerine ülke içinde toplama operasyonları yapmak zorunda kalınmaktadır. Bu ise hiçbir istihbarat örgütünün kaldıramayacağı türde bir operasyondur. Tespih tekdir taneleri ise 99 dur.
Terör örgütlerinin 4ncü nesil savaşın bir parçası olarak kullanılması da istihbarat birimlerinin işini zorlaştırmaktadır. Onları destekleyen devletler ve istihbarat birimleri tarafından örtülü desteğe tabi olmakta ve lojistiğin takibi zorlaşmaktadır. Buna bir de açıkların söylenmesi eklendiğinde iş şirazesinden çıkmaktadır.
Türkiye’nin yapmaktan çok çekindiği bir hareket tarzı vardır. İstihbarat birimi başka kurumlardan başarılı elamanların devşirmesine çok da sıcak bakmaz. Batının çoklukla başvurduğu bu yöntem ülkemizde siyasal bir sorun olarak algılanmaktadır. Geçmişte ki kötü tecrübeler neticesinde asker ve başarılı polisler kurum içinde sayısal anlamda bir oranın üzerine çıkarılmaz. Aslında bu durum kurumun başka özellikleri bünyesine katmasını zorlaştırmaktadır. Yeterli sayıda personel yetiştirmeye çalışması da teknik olarak mümkün değildir. Bu nedenle de ihtiyaç hiçbir zaman kapanmamaktadır.
Bugün size yalnızca MİT üzerinden, istihbaratın bu terör olayları karşısında neden yetersiz kaldığını anlatmaya çalıştım. Bunun diğer bacaklarını da uygun bir zamanda anlatmaya çalışacağım.
Evet Atatürk havalimanı önünde kendini patlatan kişilerin olayı nasıl yaptığının simülasyonu yapmak kolaydır. Zor olan oradan başlayarak geri sara sara hatanın nerede olduğunu bulmaktır. Sizin için eksiklikleri ile beraber geri sarmaya çalıştım.
İnşallah bir faydam olmuştur.