Mondros mütarekesi ile Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşındaki mağlubiyetinin kesinleşmesi üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerinin ülkeyi terk ederek Almanya’ya gittiklerini biliyoruz. Türkiye’yi terk eden İttihatçı liderlerin Almanya’daki faaliyetleri ve Anadolu’da başlatılan mücadeleye katkıları ve belki daha da önemlisi İttihatçı liderler ile Mustafa Kemal’in Berlin’de bir araya gelmeleri sonrasında Milli Mücadele’nin zaferle neticelenmesi için ne gibi adımlar atıldığına dair Parke Brown tarafından kaleme alınıp 07 Mart 1920’de Daily Tribune and Chicago Tribune gazetesinde neşredilmiş olan ilgili makaledeki bilgiler ilginç olduğu kadar yakın dönem Türk tarihine dair siyasi ve askeri gelişmeleri doğru anlamak bakımından da faydadan hali değildir.
Makalede yer alan bilgilere göre Rusya'daki Bolşevizm, Türkiye'deki ayaklanmalar, Mısır'daki isyanlar, İran'daki karışıklıklar, Afganistan'daki başkaldırılar ve Suriye'deki sıkıntılar arasında bir bağlantı olduğunu tüm dünya kabul ederken ara sıra ortaya çıkan ifşalar dışında iç içe geçmiş komplolar ağını yöneten devrimci hareket tam bir sır halindeydi. Ancak uygar uluslar, savaşı sözde dünya barışının imzalanmasından çok daha öteye uzatan bu karışıklıkların kışkırtıcıları için Berlin'in büyük bir takas merkezi haline geldiğini farkındalardı.
Berlin artık doğu ve batının buluşma yeri olmuştu. Her iki yarıkürenin radikalleri bu şehirde buluşabilmekte, planlar yapabilmekte ve komplolar düzenleyebilmektelerdi.
Söz konusu komplo ve kumpas ağının en ısrarcı tertipçileri arasında “kurnaz” Türkler de yer almaktaydı.
Büyük savaş sırasında Türkiye'yi idare eden İttihatçı liderler Almanya'daydı. Her zaman aktiflerdi. Bolca paraları vardı, ketum ve temkinlilerdi. Nadiren propaganda yapan bu Türklerin gerçekte ne yapacağı Batılılar için tam bir muamma idi. Sahip oldukları sırlarına ancak bir Türk nüfuz edebilirdi.
Sadrazam Talat Paşa; Harbiye Nazırı ve Başkomutan Enver Paşa; Bahriye Nazırı Cemal Paşa; Trabzon valisi Azmi Cemal Bey; İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin başkanı; İstanbul valisi Bedri Bey ve İstanbul polis şefi Azmi Bey mütarekeden sonra Almanya'da ikamet eden üst düzey yetkililerdi.
Bunların hepsi, sadece siyasi suçlardan değil fakat aynı zamanda hırsızlık, soygun ve cinayetten de hüküm giymişlerdi. Öyle olmakla birlikte rahat bir şekilde Almanya'da serbestçe dolaşabilmekte, sık sık ikametlerini değiştirmekte, genellikle hem Lozan hem de Zürih'te merkezleri bulunan İsviçre'ye gidebilmekte ve Talat Paşa'nın büyük karargâhının bulunduğu Berlin ile iletişime geçebilmektelerdi.
Bunlar, bilinmeyen kimseler değil, Abdülhamid'i deviren ve büyük savaşın sonuna kadar Türkiye'yi yöneten İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucularıydı ve kendilerine muhalif olan binlerce insanı idam ederek servetlerine el koymuş kimselerdi.
Bunlardan özellikle bazıları muazzam meblağlardaki savaş sözleşmeleri yoluyla hükümeti ve halkı soymuşlardı. Bu nedenle, savaşın sonu yaklaşınca Almanya'ya kaçmış ve faaliyetlerine orada devam etmeye başlamışlardı.
Bunlar Berlin'den tüm Doğu ile temas halindelerdi. Başka bir yol bulamadıkları takdirde istihdam ettikleri kuryeler ile Hindistan, Mısır, İran ve Afganistan ile iletişimlerini sürdürmektelerdi. Anadolu ve Kafkasya ile ise her zaman doğrudan iletişim sağlamaktalardı. Berlin'de olsalar da Rusya ile de oldukça kolay bir surette ve sürekli temas halindelerdi.
Bağlantıları son derece mükemmel olan İttihatçı liderler yalnızca bilgi alışverişinde bulunmakla kalmamakta, tüm bu noktalarla aynı zamanda para ve hatta silah ve mühimmat da aktarabilme imkânı bulabilmektelerdi. Bazı Almanlar ve nüfuzlu kişilerle de ayrıca bağlantıları mevcuttu.
Berlin karargahına ek olarak, Münih'te Cemal Paşa'nın sorumlu olduğu bir karargahları daha vardı. Münih karargâhı İsmail Hakkı Paşa'nın komuta ettiği İsviçre ile bağlantı içerisindeydi.
İsviçre bağlantısın önemini göstermek için İsviçre'de faaliyet gösteren Mısır Ulusal Komitesi’nin gizemli fon kaynağını hatırlatmak yeterlidir.
Berlin karargâhı, yakın zamanda Azmi Cemal Bey'in ikametgahı olarak satın alınan, ancak gerçekte Türkiye'nin gizli hükümetinin elçiliği olarak satın alınmış bulunan ve adeta özel bir otel, pansiyon haline gelmişti.
Enver Paşa Kafkasya'dan Berlin'e geldiği gibi kurmay subaylarıyla Anadolu isyanının başı Kemal Paşa da geçtiğimiz günlerde buradaydı. Dolayısıyla Berlin’de büyük bir toplantı gerçekleştirilmiş olmalıdır.
Toplantının amacı şüphesiz ki dünya barışındaki çalkantıları ve itilaf üyeleri arasındaki anlaşmazlığı uzatmaktı. Yaşananlar dikkate alındığında anlaşmazlıkların devam ettirilmesi yolundaki çalışmalarında başarılı da olmuşlardır. Fransa, İngiltere ve İtalya' arasındaki kıskançlığı ellerindeki en büyük koz olarak görmektelerdi. Oysaki kendilerini ölüme mahkûm edenleri en yakın sokak lambasına astıktan sonra nihayet tüm Türkiye'nin kontrolünü yeniden ele geçirme umutları, söz konusu ulusların orduları tarafından işgal edilmiş olan Mısır, İran ve Afganistan'daki karışıklıkların uzamasında yatmaktaydı.
Ankara’daki Meclis’e yeni seçilen üyelerin üçte ikisi kendi yandaşlarından oluşan bu İttihatçı liderler diğer taraftan doğal olarak Sovyet Rusya ile tam bir iş birliğine sahiplerdi.
Bunların dünyadaki alevleri süresiz olarak uzatıp uzatamayacakları belirsiz olmakla birlikte faaliyetlerinin tehdidi ne kadar erken anlaşılırsa dünyanın barışa kavuşma şansı o kadar fazla olacaktır.