“İyi bir devlet adamı kimdir?” denilince benim aklıma hep Ahmet Vefik Paşa gelir… Niteliklidir. Beceriklidir. Çalışkandır. Ahlaklıdır. Vefalı ve fedakâr insandır. Birikimi günümüzün değme aydınlarında yoktur…
Ahmet Vefik Paşa (d. 3 Temmuz 1823, İstanbul – ö. 2 Nisan 1891, İstanbul), devlet hayatımızda farklı özellikleri ile göze çarpan büyük ve mühim bir insandır.
Pek çok devlet görevi üstlenmiştir.
Bir kısmını sayarsak, 1871’de Rüsûmat Eminliğine; 1872’de Sadâret Müsteşarlığına; aynı yıl Maarif Nazırlığına atanmıştır. 5 Aralık 1872’de Mütercim Rüştü Paşa’nın sadaretinde Şûra-yı Devlet üyeliğine getirilmiştir. 1876 Eylül’ünde toplanan Petersburg Orientalistler Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etmiş, ayrıca Türk-Tatar seksiyonunun başkanlığını yapmıştır. 5 Şubat 1877’de Meclis-i Meb’ûsan reisliği görevine getirilmiş ve 19 Mart 1877’de meclisin açılışı ile kendisine paşa unvanını kazandıran vezirlik rütbesi verilerek ve ikinci kez Maarif Nazırlığını üstlenmiştir. Birkaç ay sonra Edirne valisi, daha sonra da yân Meclisi üyesi olan Paşa, 18 Nisan 1878’de bu görevlerden uzaklaştırılmış ve 4 Şubat 1879’da Bursa valiliğine atanmıştır. Üç yıl sonra valilik Bursa Valiliği görevinden de uzaklaştırılmış ve İstanbul’a dönmüştür. Hayatının dokuz sene dört ay süren bu son evresini Rumelihisarı’ndaki harap köşkünde, kitapları arasında geçiren Paşa, nefes darlığı sebebiyle 1 Nisan 1891’de vefat etmiş ve Rumelihisarı’ndaki Kayalar Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Bu kadar büyük devlet deneyimleri yaşayan Ahmet Vefik Paşa merhum’a da sorarlar: “İyi bir memurun ve idarecinin özellikleri nedir?” diye, o da şu şekilde sıralar:
- Muteber (itibarı olan, sözü geçen),
- Mutedil (orta ölçüde, aşırı değil),
- Mutena (özenilmiş),
- Mutezim (azimli),
- Mutlif (affedici, bağışlayıcı),
- Muvaffak (başarılı),
- Muvakkit (zamanı tayin edebilen),
- Muzaffer (üstün gelebilen),
- Mübeccel (yüceltilmiş, büyütülmüş),
- Mübeşşir (sevindirici haber veren),
- Müceddid (yenileyici),
- Mücerreb (tecrübe edilmiş, denenmiş),
- Müdebbir (tedbirli, işin sonunu düşünen),
- Müeyyit (kuvvetlendiren),
- Mufarık (ayırabilen),
- Mütefekkir (düşünen, düşündüren),
- Müferrih (ferahlık veren, sıkıntı gideren),
- Müheyya (hazır olan),
- Mühip (heybetli),
- Mükrim (ikram eden),
- Mültefit (iltifat eden),
- Mümeyyiz (iyiyi kötüden ayıran),
- Münevver (aydın)...
Sonrasında da der ki: "Ama bu evsafa ( özelliklere, vasıflara) sahip idare amirini öncelikle devletin istemesi, ona imkân vermesi şarttır."
Hepimiz bir şekilde kaliteli, verimli, nitelikli kamu hizmeti arzusu içindeyiz. Ne zaman devlet dairesine işimiz düşse yakınıyoruz. İş görenlerin eksikliklerini dile getiriyoruz. Gördüğümüz kusur ve sıkıntıları anlatıyoruz. Geldiğimiz nokta ise hep aynı: Ehliyet ve liyakat olmadan hiçbir işin doğru dürüst yürümeyeceği…
Bunu niye yazdım?
Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda “Kamu görevlileri için ehliyet ve liyakatın kriterleri nedir?” diye sordular. “Kime göre, neye göre belirlenir bu kriterler?" dediler…
Bunlar “Kime göre, neye göre?” kriterler değildir.
Çağ da değişse, ihtiyaçlar da farklılaşsa, devlet hizmetlerinin çeşitleri de artsa; iş görecek kişilerin nitelikleri görülüyor ki hep aynı…
İyi memur ancak devleti yönetenler isterse ve iyileri tercih ederse olur.
Devleti yönetenler tarafından tercih iyi, nitelikli memur olarak belirlenmezse devlet de, hükümetler de sendeler. Verimsiz ve niteliksiz işler üretilir.
Kaht-ı Rical durumu varsa yani devlet adamı kıtlığı, eksikliği görülüyorsa, devlet ve siyaset adamlarının kendileri ehliyetten, liyakatten uzak ise, nitelikleri itibariyle toplumu taşıyamıyorlarsa elbette tercihlerinde de isabetsizlik olacak ve iyi memur özelliklerini taşıyanları tercih etmeyeceklerdir.
Ahmet Vefik Paşa’ya rahmet olsun…