Millet olarak Korona virüsten henüz kurtulmuşken maalesef yeni bir felakete maruz kaldık. Toplum olarak içimiz yandı, hakikaten perişan olduk.
Vuku bulan deprem o kadar güçlü o kadar şiddetli oldu ki sadece bize, değil etrafımızdaki ülkelere, bütün Ortadoğu’ya dahi varlığını hissettirdi.
Eskilerin “semavi ve arazi afetlerden” muhafaza olunmak için dua ettiği deprem bizi Anadolu’da, tabir caiz ise, kalbimizden vurdu. Hem de bir defa değil, üst üste iki kez vurdu. Birinci darbede yıkamadığı binaları ikinci darbede yıktı. Anadolu’da 10 vilayetimizi yerle bir etti. Anadolu’ya ilaveten Suriye’de Halep ve İdlip gibi şehirleri de harap etti. Lübnan’da dahi hasarlar oluşturdu.
Halihazırda bütün bölgede binlerce hane viran olmuş, on binlerce insan yaralanmış bir haldedir. Sayısını bilemediğimiz yüzlerce insanımız ise enkaz altında kurtarılmayı beklemektedir.
Mevsimin maalesef kış olması, kara yollarının ve enerji hatlarının zarar görmüş bulunması depremin vahametini daha da artırmaktadır.
Ancak Türk milleti her zamanki gibi bütün gücü ve varlığı ile mağdurlara el uzatmaktadır.
Hükümet kurumsal yapısı, mali ve idari veçhesi ile deprem bölgesinde daha hadisenin ilk saatlerinden itibaren var olmuştur.
Kenya’dan Yeni Zelanda’ya, Pakistan’dan Belçika’ya kadar birçok devlet ve milletten gelen yardım ve kurtarma ekipleri devasa deprem sahasında arama kurtarma çalışması içerisindedir. Resmi ve sivil, bütün güçler, bir tek kişi de olsa, can kurtarma azmindedir. Afad’ın, Kızılay’ın, Thy’nin, özel hava yollarının, Tsk ve sair güvenlik güçlerimizin, maden işçilerimizin ve daha nice özel ve tüzel kurum, kuruluş ve sivil bireylerimizin gayretleri destansı birer özveri olup yüreğimiz ferahlatmaktadır.
Yardım kampanyaları, bazı gıda firmalarının yüklü miktardaki erzak ve malzeme bağışları hakikaten takdire şayandır.
Pakistan’ı öteden beri neden “kardeş” kabul ettiğimiz Pakistan Hükümeti’nin aldığı son karar ile bir kez daha haklılığını ispat etmiştir.
Ancak “Varlığım Türk milletine armağan olsun” sözünün hakikaten bir kez daha tahakkuk ettiği böle bir zamanda aramızda bir hayli “ayrık otları”, “virüsler”; fırsatı ganimet bilen kötüler; devletine ve milletine nankörlük eden arsızlar; yaşanan acılardan, acziyetlerden ders almayan utanmazlar ve varlığımızdan ziyade yokluğumuzu temenni eden basiretsizler de yok değildir.
Bunlar her fırsatta ve her vesile ile etrafa zehir saçmakta, asılsız ve akılsız söylemleri ile toplumsal birliğimizi dinamitlemeye çalışmaktadırlar.
Bunlar; depremin şiddeti ile yarılan dağı görmez ama yarılan yollara laf ederler.
Bunlar; bükülüp kırılan dağdaki bayırdaki raylardan ibret almayı bilmezler.
Bunlar; havaalanlarının iyi ki yapılmış olduklarını değil de niye zarar görmüş olduklarını sorgularlar.
Kim bilir belki de bunlar; “kaderin üstünde bir kader olduğunu …göklerden gelen bir karar bulunduğunu” bilmezler.
Bunlar galiba iktidara hasret, gözlerini siyaset hırsı bürümüş ve dolayısıyla geçeği göremeyen asrımızın garip gureba bireyleridir.
Allah akıbetimizi hayreylesin.
Ölenlerimize rahmet, yaralılarımıza şifalar diliyorum.