Kadıköy’ün sabırla imtihanı
Fenerbahçe’nin Benfica karşısında turu geçmesi zor değil. Tek şart sabır. ‘Sabır’ aslında yeni yapılanan kulüp için bu sezonun tamamında kilit kavram. Taraftar yeni başkana karşı sonsuz bir güven ve inanç içinde. Kombinede rekora gidildi,sokakta, sosyal medyada herkes yeni bir heyecan duyuyor ve mutlu görünüyor. Tüm camia ekonomik zorluklar içinde üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Yeni yönetimin kredisi şimdilik çok büyük.
Ama biliyoruz ki futbol nankördür ve tahammül çıtası çok yükseklerde değildir. Hele Kadıköy’de rüzgarlar farklı eser, iklim fırtınaya çok çabuk döner. Henüz beklenen transferlerin yapılmayışı, takımın geçen yıldan çok farklı bir görüntü sergilememesi, kongreyle başlayan değişim felsefesiyle çok uyuşmuyor. Sosyal medyaya bakınca dünkü maç sonrası taraftarda ufaktan serzenişler başlamış bile.
Ama hem Benfica maçının rövanşı hem de sezonun geneli için sabretmek, değişime zaman tanımak şart. 1-0 sonrası rakip Kadıköy’e rahat gelecek. Hızlı oyuncularıyla kalemizde ilk maça göre daha fazla tehlike yaratmaları muhtemel. Fenerbahçe şayet rövanşta ilk yarıyı gol yemeden kapatırsa ikinci yarıda hücum hattındaki tüm kadro yetersizliğine rağmen golü er ya da geç bulacaktır. Yeter ki tribünler sabırlı olsun, futbolcular da oyun disiplininden kopmasın.
Da Luz’da, Benfica taraftarının sahaya etkisini hep birlikte gördük. Fenerbahçe taraftarı bu tür bir baskıyı rakipleri üzerinde en son 100.yılında ve Devler Ligi’nde çeyrek finale çıktığında kurabilmişti. Eğer tribünler sabırla son dakikaya kadar takımı desteklerse turu geçmek imkansız değil.
Futbolda her sonuç var. Temennimiz Fenerbahçe’nin turu geçmesi ama olmazsa da karalar bağlamamak lazım. Hani ‘çok kadın hiç kadındır’ der ya Teoman şarkısında, bizim futbol realitemizde de yeniden yapılanan bir takım için ‘çok kupa(kulvar),hiç kupa’ anlamına gelebilir. Dolayısıyla sonuçtan bağımsız Benfica maçında benim gözüm tribünlerde olacak. Özlenen Fenerbahçe için sabırla ‘hep destek tam destek’ zamanı.
Son bir paragraf da Barış’a açmak lazım. Herkes onun oyuna girdikten sonra çektiği şuttan bahsediyor ama benim asıl dikkatimi çeken şey, o şut sonrası başka bir pozisyonda sol taraftan ceza sahasına yaptığı ortayla ilgili. Barış, topu ayağına aldıktan sonra karşısındaki rakip oyuncunun baskısı altındayken kafasını kaldırıp ceza sahası içine iyice bakıp sonra orta yaptı. İlk Avrupa maçına çıkan genç bir oyuncunun aceleci davranmayıp, yapacağı hamleyi tartıp biçip yapması altyapı eğitiminin ne kadar sağlam ve Avrupa standartlarında olduğunu kanıtlıyor. Elbette Altınordu’nun altyapısının sürekli uluslararası turnuvalarda boy göstermesi de buradan yetişmiş oyuncuların böylesi üst düzey ortamlara çabuk adapte olmasını ve temel futbol bilgilerini sahaya kolaylıkla yansıtmalarını sağlıyor.
Ama 2.ligden gelerek Fenerbahçe gibi büyük bir takımla Avrupa maçına çıkmak hiç kolay değildir. Aklıma geçmişte Gökhan Gönül’ün Oftaş’tan gelip bir PSV deplasmanında şans bulması ve mükemmel oynayarak formayı bir daha çıkarmaması geldi. Barış da ilk 11'de formayı kaparsa bir daha kolay kolay çıkarmaz.