Kandırmaya Duyulan Aykırı Tutku Ve Afet

6 Şubat Pazartesi gerçekleşen depremlerin üzerinden 13 gün geçti.

Çığlıkların, acının arşı alaya çıktığı zaman yalpalayarak geçmişe çekildi… Tabi, dehşetli olay kümesini “felaket” kavramında kalıba döke döke!

Korkunun sarstığı travmatik ruhlara el uzatması beklenir malum politik figürlerin, her biri yüzyıla bedel şu on günde yaşattığı kırıklığa durup, olanların gerçekliğini sorgulamak;  silkinmek zorunda kalışımız utanılası bir mecburiyet!

Büyük tesellidir ki kendimizden değil utancımız;  tepinmeden duramaz önderlerin (!)  yerine, yanaklarımıza hücum eden bir yüz kızarması... Yürek kaybına;  ahlak yitimine duyulan bir üzüntü, hatta keder bizimki!

Daha dün, yer çırpınıp yüzeyi vurmazdan, her şeyi ezip geçmezden önce, ülke yönetme adına sıraya giren; aydınlık iklimde iyilik, refah sözü verenlerin yapacağı, facia anında karşımıza geçip yalan dolan üretmek mi olacaktı diye sorduran bir utanç!

Özellikle sorulmalı olan, vatanı zafiyet kollayanlara karşı korumak için tetikte durulması beklenir güç için “TSK sahada yok” diyerek askeri rencide etmek; kolladığı milletine karşı zan altında bırakmak ne derece doğru bir hareketti?

Hatta soruyu şöyle yöneltmeli; çağrıya uyulup TSK daha ilk anda sahaya dökülseydi, oluşan kalabalığın karmaşası ve öte yanda boşalan üslerin savunmasızlığı kime, hangi amaca hizmet edecekti?”

Göçükten cenazeler çıkarılırken, canlar hastanelere yetiştirilirken, korkulu yavrular kucaktan kucağa sarmalanırken ve her nefes alan için güvenlik dâhil tüm temel ihtiyaçlara yetmek için savaşılırken sadece gölge etmekle değil fırtına çağırmakla ihsan etmeye çalışanlara ne denir?

Yaralı ortam tek dolanla oklanmadı ki “ tehlike berheva edildi ya;  artık geçelim”  denilsin. Maalesef doğadan gelen yıkıcı depremlerin yarattığı felaketten sonra Türkiye’nin yaşadığı diğer afet de söz konusu süreğen durum!

Ortada, kandırmaya duyulan güçlü, aykırı bir tutku devlete karşı mevzilenmiş, tehlike saçarak kol geziyor... Tam önünde aptal yerine konarak aşağılanan koskoca millet; Yani hepimiz! Ardındaysa tüm kitle iletişim gücüyle yalana güç veren hesapçı bir koro!

Can Kurtarma gibi müstesna bir mesleği seçerek kişilikleri hakkında ne varsa söylemiş insanlara karşı yapılan şaibeli haberler;  barajsız, volkansız şehrin barajını;  yanardağını sanalda patlatarak sahayı korku dalgasına boğmalar, enkazdakilerin parti ayrımına göre kurtarıldığı gibi türlü tuhaf iftira üretimi…”Teröristler geldi”, ” çocuklar kaçırılıyor” a ek daha neler; ne yalanlar!

Felaket anını herkes gibi yaşayan fakat etkilenme bakımından katmerli acılarla bükülen Suriyeli sığınmışlara karşı yepyeni bir “anti semitik” şiddet dalgası yaratmak için oynanan bir diğer tehlikeli oyun da cabası!

Sayamadıklarımızla daha da uzayan yalan listesi, soğuk ve kaygının hâkim olmadığı ev konforundan bakanlara komik gelebilir.

Fakat travmatize olmuş insanlar üzerindeki etkileri bakımından ince ince hesaplandıkları; şu bildik yalan mühendisliğinden türedikleri su götürmez… Nitekim “baraj patladı” vakıasında harekete geçip kaçmaya çalışanların yarattığı karışıklık;  can havliyle gerçekleşen iş bırakmada kurtarımı sekteye uğramışların trajik ölümü bunun en açık kanıtı!

Canhıraş bir telaşın sürdüğü sahada ter döken her kesi defalarca inciten, enerji kaçırtan dezenformasyona karşı evvela soğukkanlı durmayı başararak, yapılanların aslında kime neye hizmet ettiğini, ediyorunu çok iyi düşünmeliyiz.

Bununla beraber bir yandan yüz ülkenin yetişen yardım eline duyduğumuz minneti korurken diğer yandan, yardım ekibiyle mahalle gelen malum gurubun kabul edilemez misyoner faaliyetlerine önlem almak gözden kaçmamalı.

Hegemon sermayenin “Yeni Dünya Düzeni” dediği proje uğruna insan eriyişini/yok oluşunu asla umursamadığı, yaşadığımız felaket kadar gerçek... Bağlantılı uluslararası güçlerin “reel politik”  emellerini özel durumumuza binaen gözden geçirme ihtimaliyse muhal!

Hamd olsun ki devlet aklı tüm gerçeklerin ve zalimce oynanan oyunların şuurunda.

O halde vatandaş olarak bize düşen, içimizdeki yabancılaşmış figürlerin başlatadurduğu yalan- iftira saldırılarına karşı soğukkanlı olmak ve facianın ilk gününde birbirimizin yardımına koştuğumuz gibi yine atılmak, tutmak, onarmaya çalışmak.

Ne demişti Peygamber (Sav) o en zor zamanda :”La tahzen innAllâhe meanâ” "Üzülme, Allah bizimle beraberdir."

Tüm yazılarını göster