O tarihi ana hep birlikte tanıklık ettik. Gökbilimciler, Dünya'dan 53 milyon ışık yılı yani 500 milyon trilyon km (500 kentilyon km) uzaktaki kara deliğin fotoğrafını çekti. 40 milyar km çapıyla Dünya'dan üç milyon kat daha büyük olan ve bu nedenle ‘canavar’ olarak adlandırılan dev kara delik Güneş sistemimizden de büyük. Güneş'in 6,5 milyar katı bir kütleye sahip. Bir ateş çemberinin ortasında yer alan karadelik bu görüntüsüyle bir ‘donut’ı (doughhnot), bir simidi andırıyor. Bu biçimin bir adı var: Torus.
Varlıkları uzun süre tartışıldı ancak Albert Einstein’in dile getirdiği ‘kara delik’lerden biri ilk kez fotoğraflandı. Bununla ilgili çok şahane bir illüstrasyon çıktı karşıma. Elinde bir elma tutan (Newton’a gönderme) Einstein ve tekerlekli sandalyesindeki Stephen Hawking fotoğrafı çekilen ‘tüm fizik kurallarının rafa kalktığı’ kara deliğe bakıyor. Bilim asla saygıda kusur etmez. Bilimin bu yanını da çok seviyorum.
Canavar, Virgo (Başak) kümesindeki M87 adlı galakside bulunan ve şu anda bilinen tüm kara deliklerin en büyüğü. Kızgın gazların deliğe düşmesinin etrafındaki ateş çemberine neden olduğu söylense de aslında bu parlaklığın nasıl oluştuğunu şu anda bilmiyoruz. Galaksideki milyarlarca yıldızın yaydığı toplam ışıktan daha fazla ışık ortaya çıktığı için Dünya'dan da görebiliyoruz.
***
Işık dâhil her şeyi yutan kara deliklerin gizemi kendini koruyor. Kara deliğin içine giren bir cismin asla geri gelemeyeceği söyleniyor. Bir teoriye göre, kara delik içine giren her nesne parçalanıyor. Kara deliğin içinden geçersek uzay (mekân) ve zaman çizgisinin yer değiştireceği de başka bir teori. Evrende biz mekânda ilerlerken zaman tek yönlü akıyor ya, bu teori; kara deliğin içinden geçersek zamanda da ileri geri hareket edebileceğimizi ileri sürüyor. Ve tabii kara deliklerin başka evrenlere açılan kapılar olduğu teorileri de var.
Maddeye, uzay ve zamanın esasına ilişkin olarak kara deliklerin varlığı ve anlaşılması çok önemli. Bu yüzden fotoğraflanması insanlık tarihindeki en önemli adımlardan biri, kuşkusuz.
Bu kara deliğin fotoğrafının çekilmesi hiç de kolay olmadı. Bu öneriyi ilk kez dile getiren ve 20 yıl pes etmeden bunun için uğraşan bilim adamının önünde saygıyla eğilmemiz gerekiyor. Bu adam, Profesör Heino Falcke’dan başkası değil. Hollanda'daki Radboud Üniversitesi'nden…
***
Yıl 1993… Profesör Falcke doktorasını yapıyor. Kafasında proje fikri oluşuyor ancak kimse kara dileklerin fotoğrafının çekilebileceğine inanmıyor. Kara delik etrafında radyoaktif emisyon oluşacağını ve bunun Dünya'dan teleskopla görülebileceğini tespit eden ilk kişi Profesör Falcke... 1973’te okuduğu bir makalede ise dev çekim gücünden dolayı kara deliklerin normalden 2,5 kat daha büyük görüneceğine dair bir bilgiyi hafızasında tutuyor. Bu iki bilgi Profesör Falcke’a, kara delik fotoğrafı çekmek için cesaret verdi. Ve o 20 yıl yılmadan bu fotoğrafı çekebilmek için uluslararası kurumları, kaynakları zorladı, ısrar etti, pes etmedi.
Ve en sonunda Avrupa Araştırma Konseyi, projeyi finanse etmeye yanaştı. Daha sonra ABD'den Ulusal Bilim Vakfı ile Doğu Asya'dan bazı kuruluşlar 52 milyon dolarlık 'Event Horizon' projesine destek vermeye başladı.
Profesör Falcke, bütün o zorlu sürecin ardından kara deliğin fotoğrafı çekildikten sonra şunu söyledi:
“Uzun bir süreçti ama bu, kendi gözlerimle görmek istediğim bir şeydi. Gerçek olup olmadığını öğrenmek istiyordum. Görev tamamlandı."
Peki, bir kara deliğin fotoğrafını çekmek neden bu kadar güç ve pahalı? Benim gibi konudan çok da anlamayanlar için…
Tek teleskopla fotoğrafı çekmek mümkün değil. Dünyanın farklı yerlerine yayılmış birçok teleskoba ihtiyaç vardı. Üstelik bu teleskoplar arasında bağlantı da sağlanmalı. Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi'nden Profesör Sheperd Doeleman yönetiminde teleskoplar arası bağlantı sağlayacak bir proje geliştirildi.
Hawai, Arizona (ABD), Meksika, İspanya, Şili ve Antarktika’da çöllere, yanardağların tepesine bu teleskoplar kuruldu. Teleskoplar 10 gün boyunca M87 galaksisinin merkezini gözlemledi. Bunun için 200 kişilik ekip çalıştı. Toplanan veriler internet üzerinden gönderilemeyecek kadar büyüktü. Yüzlerce sabit sürücüde depolanan veriler, Boston ve Bonn'daki işlem merkezlerine aktarıldı. Tüm bu veri aktarımını ‘muazzam bir bilim becerisi’ olarak açıklayan Doeleman, imkânsızı başardıklarını söylüyor.
İşte bütün bu çalışmalar, zaman, kaynak, emek, sabır meyvesini verdi ve bir kara delik fotoğraflandı.