Karamollaoğlu, Erdoğan'la görüşmesini anlattı!
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmenin ayrıntılarını katıldığı bir programda anlattı.. Karamollaoğlu, "Problemli olabilecek, münakaşaya vesile olacak hiçbir konuya girmek istemedim. Şu anda Türkiye'nin gidişatıyla ilgili endişe duyduğum konuları kendisine açıkça ifade ettim. " dedi. Karamollaoğlu, Erdoğan'ın kendisine 'Gelin birlikte çalışalım' dediğini aktardı.
Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la yaptığı görüşmenin ana hatlarını anlattı. Karamollaoğlu Türkiye siyasetinde kucaklaşmaya ihtiyaç olduğunun altını çizerek, mevcut sorunların üstesinden gelinebileceğini kaydetti.
Karamollaoğlu'nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
"TÜRKİYE'NİN GİDİŞATIYLA İLGİLİ ENDİŞELERİMİ DİLE GETİRDİM"
Ben ziyaret etmek istedim. Daha önceden 15 gün önce bir talebimiz olmuştu. İlk ağızdan benim açımdan hangi endişeleri şu anda taşıyoruz Türkiye'de onu doğrudan kendisine aktarmak istedim. Kendisi de sağolsun kabul ettiler. Yaklaşık 2 saat sürdü. Hemen hemen herşeye temas ettik desek yanlış olmaz. Her konuya. Özel konular da kısmen vardı. Kendisiyle geçmişte politika yaptığımız zamanlar da oldu, 2002 yılına kadar. Öyle sitemkâr falan değil. Problemli olabilecek, münakaşaya vesile olacak hiçbir konuya girmek istemedim. Şu anda Türkiye'nin gidişatıyla ilgili endişe duyduğum konuları kendisine açıkça ifade ettim. Kendileri de o konuyla ilgili görüşlerini, karşılaştığı problemleri ve kendi politikalarını anlattı. Hiçbir münakaşaya sebep olacak tartışma konusu gündeme gelmedi. Ben de kendisi de özen gösterdi bu duruma.
"ŞU ANDA TÜRKİYE ÇOK BADİRELİ BİR YOLDAN GEÇMEKTEDİR"
Ana hatları itibarıyla Türkiye'de şu anda, Türkiye'nin çok badireli bir dönemden geçtiği. Bölgemizin de, Ortadoğu'nun çok badireli bir dönemden geçtiğini. Kutuplaşmanın önlenmesi gerektiğine vurgu yaptım şahsen. Türkiye'de adalet anlayışının da mutlaka kendi rayına oturması gerektiğini ilettim. Tabii ki haklı olarak 'Bir problem mi var' diye düşünebilir. Ama açıkça bu benim kendi endişelerim ve çevremden edindiğim endişelerim. Şu anda Türkiye'nin badireli dönemden geçtiğini biliyoruz. Türkiye'de Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra askeri müdahaleler oldu. Sonunda da en ciddi kalkışmalardan birisini yaşadık 15 Temmuz'da. Geçmişte yaşadığımız müdahalelerin hepsinin 1-2 senede üstesinden geldik. 15 Temmuz belki onlardan çok daha farklı, tahripkâr bir kalkışma denemesi olmasına rağmen bundan kurtulmakta süratle ihtiyacımız var. Başı ihanet, ortası ticaret, tabanı ibadet denmişti. Alttakiler 'biz dini eğitim veren çocuklarımızı okullara gönderiyoruz, dini kültür alsınlar' diye. Bunlar o hainliğin içinde değiller, ne olduğundan haberleri yok.
"AFLA İLGİLİ HAZIRLIKLARIN YAPILDIĞI KANAATİNİ EDİNDİM"
Ben şunu söyledim, bugün 150 bin civarında KHK ile görevlerinden uzaklaştırılmış insan var. Ayrıca farklı kanaatlerle ceza görmüş veya itham altında insan var. Bunların içinde mahkemeye gidip masum olduklarını ispat edip görevlerine dönemeyenler var.Başka işle uğraşamıyorlar. Ben 'Bunun üstesinden gelinmesi lazım, bunu yapacak olan sizsiniz, bu af yoluyla da olabilir. Kendiniz birtakım çalışmalar yapıyorsunuz, bu mağduriyetlerin gecikmeden giderilmesine ihtiyaç var' dedim. Kesin olarak bir ifade kullanmamasına rağmen bu konuda birtakım hazırlıkların yapıldığı intibaı bende doğdu.
"SAYIN KILIÇDAROĞLU VE SAYIN AKŞENER'LE DE GÖRÜŞECEĞİM"
Biz görüşmelerimizi bitirdikten sonra ayağa kalkınca, çıkarken 'birlikte çalışalım' dedi kendisi. Ben de kendisine 'bu konuya girmek istemiyorum' dedim. Biz herkesle birlikte çalışırız, prensipler, politikalar üzerinde ittifak kurarsak. Bizim esas derdimiz makama gelmek, mecliste temsil edilebilmek değil. Biz geçmişte bu konuyla karşı karşıya kaldık, tavrımızı belirttik. Türkiye'de uygulanacak politikaları konuşmamız, ne yapacağımızı konuşmamız gerekir. Bu konuşulmadan bizim gündemimizde ittifak olmaz. Ben bu hafta içinde sayın Kılıçdaroğlu, sayın Meral Akşener'le görüşeceğim. Bugün yeni oluşumlar var. Sayın Babacan, sayın Davutoğlu ile görüşeceğim. Bu onlarla birlikte hareket edeceğiz anlamına gelmez. Ülkemiz çok badireli dönemden geçiyor, biz bu dönemden kurtulmak için ne yapmalıyız? Asıl konu bu.
"SANAYİLEŞEMİYORUZ, YATIRIMLARA İHTİYACIMIZ VAR"
Şu anda ekonomik problemle karşı karşıyayız. Dış borçlar, işsizli, dış ticaretimizde düzgün bir şeyler gelişiyor gibi ama o sadece algıdan ibaret. Doğru dürüst sanayileşiyemiyoruz. Yatırımlara ihtiyaç var. Dış kaynağa ihtiyaç var. Bunun gelebilmesi Türkiye'de hukuk sisteminin rayına oturmasıyla mümkün. Türkiye'de pazarın iyi olmasının ilk şartı adaletin tesisidir. Bunu benim söylememle olmuyor. Adalet dört dörtlük çalışmayla olmuyor. Buraya yatırım yapacak insanların bu kanaate gelmeleri lazım.
"SAYIN CUMHURBAŞKANI KÜLAHINI ÖNÜNE KOYUP DÜŞÜNMESİ LAZIM"
Ben bir konuda birileri bir şeye teşebbüs ederken, 'bunlar bu işi yanlış yaparlar' tarzı yaklaşmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Şu anda bizim insanları makul olmaya davet etmekle başlar. Bu da hüsnü zanla olur. Türkiye kucaklaşamaz, biraraya gelemeyiz diyorlar. Hayır diyorum ben. Biz biraraya gelebiliriz. Sayın Cumhurbaşkanımızın kendisi bizden ayrıldı, arkasından kopmalar, iltihaklar oldu. Şimdi ciddi manada Cumhurbaşkanlığı'nı düşünmeye sevkedecek iki ayrılık geldi. Birisi sayın Babacan, birisi sayın Davutoğlu. Külah benzetme olacak ama şimdi sayın Cumhurbaşkanının külahını önüne koyup düşünmesi lazım. Nasıl insanları yeniden toparlarım diye. Bunu sayın Tayyip Erdoğan mutlaka dikkate alır, bu istikamette birtakım adımlar atar. Tamamen hüsnü zan.
"OLUŞUMCULARIN MÜSPET DEĞİŞECEĞİNE DAİR KANAATLERİ YOK"
Yeni oluşumları açık bir arayışın ihtiyacı olarak görüyorum. AK Parti politikaları bundan sonra aynen devam ederse bu ülkenin problemlerini çözmek mümkün olmaz. Mesele bundan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Ben sayın Babacan, sayın Davutoğlu ve sayın Abdullah Gül'le de görüştüm. Onlar anladığım kadarıyla şu kanaate gelmişler; bundan sonra kendilerinin AK Parti politikalarının, müsbet yönde değişeceğine dair bir kanaatleri yok.
"KİMSENİN ADALET MEKANİZMASINA GÜVENİ KALMAMIŞ"
Ben çok iddialı konuşmaktan hoşlanmıyorum. Siyasi bir partinin genel başkanı olmak biraz iddialı olmayı gerektiriyor. Türkiye'nin problemleri ve bize göre çözüm yolları da belli. Sadece oy almak için değil, bu ülkenin problemlerini çözmek için söylüyoruz. Şu andaki kutuplaşma kucaklaşmayla önlenir. Adalet mekanizmasının bozulması vesilesiyle kimsenin adalete güveni kalmamış. Bu yeni müesseseler kurmakla değil iktidarın tavrıyla belirlenir. Ne yapmak lazım ki, Türkiye selamete ersin. Bunun için de diğer partiler nasıl tavır sergileyecekler? Şimdiye kadar en tutarlı, ısrarlı tavrı sergileyen benim kanaatim Saadet Partisi oldu gibi. Onun arkasından istişare mekanizma geliyor. İsraf, yolsuzluk, rüşvetten uzak bir yönetim anlayışı geliyor.
"DIŞ GÜÇLERİN ETKİSİYLE POLİTİKA OLUŞTURULMAMALIDIR"
Biz bu söylediğimiz prensiplerle varız diyoruz. Şimdiye kadar da ifade ettiğimiz şu oldu, bizim kapımız herkese açık. Herkesle görüşürüz. Bu prensiplerde mutabık kaldığımız takdirde görüşürüz. Bizim bu olgunun içinde ille de ben olayım diye bir derdimiz yok. Prensiplerin dışına çıkma ihtimali karşısında bizim de kimseyle biraraya gelmemiz mümkün değildir. 'Biz israfa karşıyız, ama yeri geldiğinde birazcık yapabiliriz' denilirse buna da karşıyız. İsraf doğrudan doğruya ceza yapamazsınız ama o makamdan uzaklaştırılmayı gerektirir. Biz söylediğimiz prensiplerle Türkiye'nin yönünü belirlemeye çalışıyor. Bizim prersibimiz; şahsiyetli bir dış politika izlemekten yanayız. Kendi problemlerimizi kendimiz çözmemiz gerektiğine, politikaları kendimiz oluşturmamız gerektiğine, dış güçlerin etkisiyle politika oluşturmamak, hiçbir ülkenin iç işlerine karışmamayı prensip olarak görüyoruz.
"SAYIN CUMHURBAŞKANINDAN BU KANAATİ EDİNDİM"
Bizim Suriye ile bu bölgede oturup görüşmeye ihtiyacımız var dedim. Sayın Cumhurbaşkanı kendisi şahsen görüşmeyebilir, ama Türkiye'nin sadece Suriye değil Lübnan, Ürdün ve İran'ı da bu işin içinde olmalı. Diğer ülkeler de olmalı ama ABD olmamalı. ABD problemi çözmez, büyütür. Benim anladığım kadarıyla sayın Cumhurbaşkanı böyle bir tavrı kendisinin de artık kabul ettiği, zaten Çankaya görüşmeleri neticelendi. Çankaya görüşmelerine bakın, bizim 7-8 senedir ısrarla söylediğimiz konular üçlü zirvede karar alındı, kabul edildi. Şu an da Çankaya'da alınan kararlar bizim tasvip ettiğimiz kararlar. Bu kararları tatbik etmek çok zor. Suriye'de kanlı çatışmalar olmuş. Kimisi anne, babası, kimisi çocuklarını kaybetmiş. Bunları uzlaştırmak kolay değil. Belli süreye ihtiyacımız var.
"SİYASETTE YENİ OLUŞUMLAR YENİ İMKANLAR DOĞURUR"
Ben bütün gelişmelerin Türkiye'nin ileride daha doğru mecraya sürüklenmesinin işaretleri olarak görüyorum. Yeni oluşumlar meydana geliyor, bu bir ümit veriyor. Seçimlere giderken ne yapılır? Şimdi önümüzde iki seçim var. Bu noktada bu yeni oluşumların yeni imkanlar doğurduğu kanaatindeyim.
"BİZİM OYUMUZ 103 BİN HALBUKİ 800 BİN FARK DOĞDU"
Biz ikiyüzlülük, kalleşlik yapmayız. Biz seçimde adayımızı koyduk ve arkasında duyduk. Adayını koyup da desteklemeyen kalleşlik yapmış olur. Biz adayımızı koyduk ve adayımızın arkasında durduk ve bütün gücümüzle çalıştık. Aslında İstanbul seçimlerinin yenilenmesinin adil ve doğru olmadığı kanaatindeydim. Ama iyi de oldu. Çünkü kabahat bizim omuzlarımıza yüklenmişti. Halbuki 800 bin oy farkı doğdu. Bizim oyumuz 103 bin. Bu netice bizi bir vebal duygusundan kurtardı. Geçmişte Saadet'e oy verenler belki sandığa gitmedi, belki bir kısmı İmamoğlu'na verdi, ama bize de ilk kez oy verenler oldu.
"VATANDAŞ İSTANBUL SEÇİMLERENİN TEKRARINA İSYAN ETTİ"
Binali Bey burada olumlu bir tavır sergiledi. Buna da ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Bu Saadetli seçmenin Binali Bey'e oy verdi anlamına gelmez. Binali Bey, daha yumuşak, uyumlu, bir yerde hata yaptığı takdirde düzeltme erdemini gösterecek bir insandır. Vatandaşlar oyunu iki sebepten verdiler. Bir artık İstanbul'u AK Partili belediye başkanları yönetmeye yetmiyor. Seçimlerde tasvip edilmeyen yola girildi. İlçe seçimlerini geçerli sayıyorsunuz, aynı sandıkta büyükşehir oylarını geçersiz sayıyorsunuz. Vatandaş buna isyan etti.
"BELEDİYE BAŞKANINI 3 AYDA DEĞERLENDİRMEK SAĞLIKLI DEĞİL"
Bu bir şov da olabilir, vatandaş anlasın diye bir tavır olabilir ama bu İstanbul'un ve Türkiye'nin problemini çözmez. Ben hiçbir zaman bu tip meseleleri ülkenin bir numaralı meselesiymiş görüp bunun üzerinde kavga yapmam. İmamoğlu daha yeni başladı, bekleyip göreceğiz. Bir belediye başkanının 3 ay içerisinde performansının ne olduğunu ölçmek sağlıklı olmaz. Birtakım sıkıntılarla karşı karşıyalar. Yapılan yanlışlıkları vatandaşa göstermek için birtakım adımlar atıyorlar. Ama bunlar bir belediyenin hakiki icraatları değil. Belediye başkanları İstanbul'da yaşanan problemleri nasıl çözdükleri projelerle anılacaktır. Ulaşım, otopark meselesi çok ciddi bir mesele olarak gündeme gelecek.
"MAYMUNCUK KELİMESİ FARKLI YORUMLARA VESİLE OLDU"
Ben Meral Hanım'ın böyle bir şeyi yanlış anlamadığını temenni ediyorum. Meral Hanım dik duran, meseleler karşısında şahsiyetli tavır sergileyen hanımefendi. Kendisini de koalisyon ortaklığı dönemimizden tanıyorum. İçişleri Bakanı olarak ortaya koyduğu performansı biliyorum. Onu kıracak bir şey söylemek istemem. Orada şunu söylemek istedim; anahtar olmak her kapıyı açma manasına gelirse o zaman maymuncuk gibi bir ifade kullanılabilir demek istedim. Burada sayın Akşener'in ve partisinin iddialı olduğunu ifade etmek istedi diye düşünüyorum. Onun için biz herkesle konuşur, görüşürüz ve anahtar parti konumundayız ifadesini garipsemiyorum. Maymuncuk kelimesi gündeme gelince farklı yorumlara vesile oldu. Onu da doğru bulmuyorum.
"KAFTANCIOĞLU'NUN TAVIRLARININ ESKİSİYLE ALAKASI YOK"
Bir topluluğu rencide eden, bir inanca hakaret manası taşıyan ifadeleri hiçbir zaman tasvip etmiyorum. Birisi çıkar İslam'la alay etmeye kalkar, ibadetleri küçümsemeye kalkarsa buna rıza göstermem. Ancak bazı konulardaki meseleleri gündeme getirmek olduğunda insanlar bizim hoşumuza gitmeyen ifadelerde bulunabilirler. Adalet mülkün temelidir. Mülk dediğimiz devletin temelidir. Adaletin tecelli ettiğinin en açık delili, hasmınız bir problemle karşı karşıya kaldığında ona karşı uyguladığınız tavırdır. Ona adaleti gözetiyorsanız adalet var demektir. 6-7 sene önce söylenen bir söz bugün dava konusu yapılıyorsa bu yaklaşım doğru değil. Kaftancıoğlu'nun söylediği bazı ifadeleri tasvip etmem. Geçmişte okuduğum bazı ifadeleri oldu, kesinlikle o ifadelerin karşısındayım, tepki de gösterdim. Ancak şu anda seçimler esnasında Kaftancıoğlu'nun tavrına bakıyorum, eski tavırla alakası yok. Gayet müspet, olumlu ve anlayışla yaklaştığını görüyorum. Doğruya doğru, eğriye eğri. Bugün çıkar çok yanlış şeyler söylerse karşısında olduğunu söyleriz. Ama bugünkü tavrıyla daha makul duruş sergiledi. Biz birbirimizin rakibiyiz, hasmı sayılmayız. Ben iktidara gelirsem senin canına okurum diye hareket etmiyoruz, daha iyi çalışırım, proje üretirim diyoruz.
"DİYARBAKIR'DA EYLEM YAPAN ANNELERİNİN ARKASINDAYIZ"
Biz Diyarbakır'da evlatlarının acısıyla nöbet tutan annelerin acısını sonuna kadar paylaşıyoruz. Onların arkasındayız. Mutlaka yuvalarına döndürmeleri gerekir. Bunu yaparken Cumartesi Anneleri'ni de unutmamalıyız dedi sadece. Bugün şimdi her partinin önünde anneler toplanmaya başladı. Buna da sebep olmamak lazım. Siyasiler, muhalefet partiler olarak bizler de bu konuda fikir üretebiliriz. Annelerin derdiyle dertlenmek istiyorsak, onların derdiyle iktidar daha çok ilgilenmeli. Dağa kaçıranlar varsa onlarla da mücadele edilmeli.
"DEMİRTAŞ'LA İLGİLİ MAHKEME KARARINA BAKILMALIDIR"
Benim söylediğim ifadeler aşırı ifadelere götürüldü. Sayın Demirtaş'la ilgili hukukun gereği ne ise yapılmalı dedim. Eğer bir yerde belediye başkanları görevlerinden alınıyorsa, bir parti başkanı kendisi bir konuda adaylık ortaya koyuyorsa diğer partilere uygulanan hukuk kuralları onlara da uygulanmalı dedim. İnsanlar tetikçilik yapmayı, çarpıtmayı, hakareti marifet zannediyorlar. Eğer ellerinde deliller varsa önce o delillere göre mahkemeler yapılır ve gerekirse hızlandırılır. Karar verilir. Ne iktidar ne başka bir güç kendisini mahkemelerinin de yerine koyarak karar almamalıdır.
"ADALETİ GÖZETMEDEN POLİTİK KARAR VERMEK YANLIŞ OLUR"
Önemli olan adaletin tecelli etmesidir önemli olan. Mahkemeler karar vermişse elbette adaletin tecellisidir. Bitaraf olarak karar vermişse, adalet tecelli etmedi mi diyeyim? Gerçek görüşümü söylüyorum. Buralarda Türkiye öyle bir noktadan geçiyor ki, adeta iktidar suçluyu, suçsuzu belirliyor, medyanın bir kısmı da o belirlenen istikamette veryansın saldırıyor. Biz bunlardan hakikaten bıktık. Bugün ak dediğine dönüyor yarın kara denilse hiç utanmadan dönüyor, kim demiş ak diye, ben yapmışsam hata yapmışım, bu karadır diyor. Ülkeyi bu hava yönlendiriyor. Adaleti gözetmeden politik sebeple karar vermişse o zaman yanlış olur.
CÜBBELİ AHMET YORUMU: CENAB-I HAK'KA HAVALE EDİYORUM
Tövbe etsin ve kendisi İslamiyeti ve değerleri bilen bir insan. Ona göre benim sözlerimi tekrar mukayese etsin isterim. Bu konuda polemiğe girmek istemem. Zanla hüküm olunmaz. Bunlara cevap vermek istemiyorum. Ben onun seviyesine inmem. Bu tip insanların ifadeleri beni üzdüğü için. Bu konuyu kapatmayı isterim. Kendisi hapse girdiği zaman onunla en çok ilgilenen bizim arkadaşlarımız oldular. Çıktığı zaman kendisi de bunu ifade etti. Ben hakkımı helal etmem, bundan anlar anlamaz ama bu kadarla yetiniyorum. O benim gündemimde değil. Cenab-ı Hak'ka havale ediyorum.
"ERBAKAN HOCAMIZ SAADET'İN GENEL BAŞKANI İKEN VEFAT ETTİ"
Bir defa sayın Erdoğan partiden koparken 'Ben milli görüş gömleğini çıkardım' diyerek ayrıldı. Onun için milli görüşle ilgisi var mı yok mu muhal. Milli görüşün isim babası Erbakan hocamızdı. Erbakan hocamız Saadet Partisi'nin genel başkanı olarak gözlerini yumdu. Biz bütün dünyada huzur ve barışın olabilmesi için gayret gösteren bir inanca sahibiz. Bunu gerçekleştirebilmek için önce kendi memleketimizde bunun oluşması icap ettiğine inanıyoruz. Türkiye'de milli görüşün birinci ayağı ahlaki ve manevi değerlerin ihyasıdır. Bütün dünyada huzur ve barışın olabilmesi için şahsiyetli bir dış politika izlemektir.
"BİZİM ÖZGÜL AĞIRLIĞIMIZ SANDIĞA MUTLAKA YANSIYACAKTIR"
Ya vatandaşın tam olarak bizim söylediklerimizi anlamadığı, kabul etmediği, görmediği veya kendisine bizim fikirlerimizin ulaşmadığı kanaati var. Bakıyorum ki, yaşlılarımız var ama şu anda Saadet Partisi'ne karşı duyulan ilgi diğer partilerden fazla. Bu sadece sandığa yansımıyor, bunu görüyoruz ama bu ilgi var. Çok açık söylüyorlar 'sizin özgül ağırlığınız sandıkla mukayese edilemez'. Bu sandığa muhakkak yansıyacak, bundan eminim ben.
"BİZİM İNANCIMIZIN TEMELİNDE KUCAKLAMA VAR DIŞLAMAK YOK"
Kendi tabanımız diye kabul edeceğimiz inancı güçlü tabanı AK Parti'nin 'gömleği çıkardık' ifadesini laf olsun diye söyleniyor, gerçekte bunlar bu gömleği hala taşıyorlar diye inanıyor. Bu taban bizim söylediklerimizi tam olarak dinlemedi. Son zamanlarda bizim söylemlerimize bir ilgi duyulmaya başladı. Bizim dışımızdaki kesim, 'bunlar farklı şeyler söylüyor, bu söyledikleri de bizim aradığımız' diyorlar. Bizim yakamıza yapışıp da 'bugüne kadar neredeydiniz' diyorlar. Biz de 'Biz buradaydık ama siz duymadınız' diyoruz. Bizim esas tabanımız dediğimiz kesimde de çok büyük ilgi var. Taban deyince Türkiye'nin 82 milyonunu bizim tabanımız. Bizi seven, sevmeyen, anlayan anlamayan herkese hitap eden bir politika izliyoruz. Bizim inancımızın temelinde şefkat, sevgi, adalet, kucaklama var dışlama yok. Yanlışa yanlış, doğruya da doğru diyoruz.