Kaz Dağları eylemlerini AB mi fonladı?
Kaz Dağları'nda altın aranmasına karşı yürütülen protestolara ilişkin Vatan Partisi şok bir iddiayı gündeme taşıdı. Vatan Partisi Genel Sekreteri Utku Reyhan, Çanakkale’de altın madenciliğine karşı faaliyet yürüten Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneğinin Avrupa Birliği tarafından fonlandığını ileri sürdü. Reyhan, iddiasına ilişkin belgeleri de basın mensuplarıyla paylaştı.
Vatan Partisi Genel Sekreteri Utku Reyhan, son günlerde kamuoyunda sıkça tartışılan Kaz Dağları’nda altın madenciliği ve buna karşı yürütülen protestolarda başı çeken derneğe ilişkin açıklamalarda bulundu.
Protestoları organize eden Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği'nin yabancı fonlardan para aldığını belirten Reyhan iddiasına ilişkin belgeleri de paylaştı.
Utku Reyhan, şunları söyledi:
"Değerli basın mensupları,
Son günlerde gündemin en önemli maddelerinden birisi Çanakkale Kirazlı’da yürütülen altın madeniyle ilgili tartışmalardır. Özellikle Çanakkale Kirazlı diyoruz çünkü çokça iddia edildiği gibi bölge Kazdağları içerisinde yer almamaktadır. Altın madenciliğine ilişkin fikirlerimizi söylemeden önce sözde Kazdağları’nı savunan bir örgütün, dahası eylemlerin en önünde yer alan bir örgütün yabancı güçlerden nasıl fonlandığını sizlerle paylaşacağız.
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, 2016 yılından itibaren AB’nin finansal desteği altında faaliyetlerini yürütmektedir. Derneğin resmi gelir gider raporlarında, 2015 yılında bulunmayan “Proje hibeleri” kalemi, 2016, 2017 ve 2018 yılında gelir olarak yer almaktadır.
2016 raporunda 121.358, 83 TL, 2017 raporunda 58.466 TL, 2018 raporunda 22.236, 44 TL “proje hibesi” adı altında derneğe gelir kaydedilmiştir. Yani kendi hazırladığı rapora göre dernek, toplamda 202.061,27 TL hibe almıştır.
Peki 2015’e kadar olmayıp, 2016’dan sonra alınmaya başlayan bu hibe nedir? Neyin fonudur?
“AB’NİN FİNANSAL DESTEĞİ”
3 Ekim 2016 tarihinde uluslararası bir STK olan WWF’nin (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) yayınladığı basın bültenine göre, WWF, kendi ifadeleriyle “Avrupa Birliği’nin finansal desteğiyle”, 5 ülkede “Çevreye Uyumlu Sosyo-Ekonomik Kalkınma için Sivil Toplum Hareketi” isimli bir proje başlatmıştır. Hangi 5 ülke bunlar? Yine kendi açıklamalarına göre Arnavutluk, Bosna Hersek, Karadağ, Sırbistan ve Türkiye. Yani AB emperyalizminin parçalanması için yıllarca uğraştığı, iç karışıklıklar çıkardığı eski Yugoslavya coğrafyası ve yine yıllardır parçalamak için uğraştığı Türkiye.
WWF, ilgili basın bülteninde “yapılan başvuruların değerlendirildiği” ve 5 ülkeden toplam 23 STK’nın hibe almaya “hak kazandığı” belirtmektedir. 23 STK’nın 5’i Türkiye’de bulunmaktadır ve bu 5 STK’ya AB’den aktarılacak bütçe yine kendi açıklamalarına göre 252 bin Euro’dur. Yani bugünkü kurla söylersek AB Türkiye’deki çevre örgütlerine 1 milyon 550 bin TL para aktarmıştır. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, işte bu parayı almaya “hak kazanan” Türkiye’deki 5 STK’dan biridir.
WWF’nin basın bültenine göre, Avrupa Birliği’nden para almak için başvuru yapılması gerekmektedir. Yani son günlerde yapılan eylemlerde en önde yer alan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, kendisi başvurarak AB’den para talep etmiştir. Üstelik ilgili derneğin tüzüğünde böyle bir gelir kalemi belirtilmemiştir. Dernek tüzüğünün 12. Maddesine göre derneğin gelir kaynakları, üyelik ödentisi, gerçek ve tüzel kişilerin ‘kendi isteği ile” yapacağı bağışlar, faaliyet gelirleri, mal varlıklarından elde edilecek gelirler, yardım toplama mevzuatına uygun toplanan bağışlar ve ticari faaliyetler olarak sıralanmıştır. Yani yabancı kuruluşlardan hibe almak ilgili derneğin tüzüğüne de aykırıdır.
Derneğin başkanı, başka uluslararası projeler için sunduğu başvuru dosyalarında da, uluslararası örgütlerin desteğiyle yürüttüğü diğer projelere referans vermektedir. Yani AB’den alınan fon, tek örnek değildir.
“PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR”
Bizler çevre mücadelesi yapanlara düşman değiliz. Türkiye’nin doğal varlıklarının korunması hepimizin görevidir. Ancak bunu AB fonu ile yaparsanız, halk tabiriyle “parayı veren düdüğü çalar”. Avrupa Birliği parası, boş yere verilmemiştir. WWF basın bülteninde AB’nin parayı bu kuruluşlara neyin karşılığında verdiğini de söylemektedir. Bunların arasında “seçilecek üç ÇED raporuna karşı kampanya yürütülmesi” ve “iki yerde ÇED olumlu kararı ya da ÇED gerekli değildir kararının iptali için dava açılması” gibi şartlar bulunmaktadır! Yani parayı veren AB diyor ki, “parayı biz verelim, siz Türkiye’nin madenciliğini, enerji arayışlarını durdurun”. Bunun başka bir adı yoktur.
AB’NİN TÜRKİYE “AŞKI”
PekiTürkiye’nin dağını, bayırını, çiçeğini, ağacını, deresini, denizini çok mu önemsemektedir AB? Elbette hayır. Nedir AB’nin Türkiye siyaseti? Avrupa Parlamentosu’nun 2016 Türkiye raporu bile gerçeği anlamaya yeterlidir. Özetle,
PKK ve FETÖ ile mücadeleyi bırakın, içerdekileri çıkartın
Biz size yeni “demokratik” bir anayasa yapalım
PKK ile “müzakere” başlatın, TSK silah bıraksın
Biz FETÖ’den iltica edenleri kabul etmeye devam edeceğiz
Terörle Mücadele Kanununu değiştirin
Gümrük Birliği bizim çıkarımıza olduğu için üye olmasanız da devam
AB fonlarını artık hükümete değil STK’lara vereceğiz
Kıbrıs’tan Türk askeri çekilsin, GKRY’nin haklarına saygı duyun
Türkiye sınır ötesi harekât yapmasın
Suriyeli sığınmacıları tutmaya devam edin
Dış Politikanızı AB yörüngesinde oluşturun
İşte Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye bakışı budur. Avrupa Birliği işte bu başlıkların hayta geçmesi için Türkiye’deki kimi STK’lara para aktarmaktadır. Üstelik bu fonlama yalnızca çevre konularıyla sınırlı değildir. Etnik ve mezhepsel çalışmalar, misyonerlik, eşcinsellik vb. çok sayıda konu da AB’nin ilgi alanları içerisindedir. Şu anda bilinen 300’ün üzerinde dernek, vakıf, sendika vb. kuruluşlar AB tarafından fonlanmaktadır. ABD’nin NEP, NDI gibi kuruluşları aracılığıyla fonladıkları, Soros’un Açık Toplum Enstitüsü tarafından fonlananlar da cabasıdır. Muğla’nın güzelim ormanlarını yakan PKK’nın, AB tarafından korunup kollanması bile AB’nin Türkiye’deki sözde çevre aşkını anlamak için yeterlidir.
VATAN PARTİLİLER FONCU DERNEKTEN İSTİFA ETTİ
Balıkesir/Edremit merkezli Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği’ne üye olan 7 Vatan Partili, AB’den para alındığını öğrenmeleri üzerine kendi inisiyatifleri ile birkaç ay önce dernekten topluca istifa etmiştir. Genel Merkez olarak arkadaşlarımızı bu örnek tavırlarından dolayı tebrik ediyoruz. Hiçbir Vatan Partili, AB tarafından fonlanan, dahası fonlanmaya hevesli kuruluşların içinde yer alamaz.
KİRAZLI MADENİ İLE İLGİLİ OLGULAR
Değerli basın mensupları,
Kamuoyunda yürütülen Kazdağları tartışmasını Vatan Partisi olarak, Türkiye’nin çıkarları ve bilimsel gerçekler zemininde ele alıyoruz. Görüşlerimizi oluştururken öncelikle konuya ilişkin açıklama yapan iki yetkili meslek kuruluşu olan Maden Mühendisleri Odası ile Orman Mühendisleri Odasının bir de özel görüş aldığımız bir başka yetkili meslek odasının tespit ve önerilerini dikkate aldık. Böyle yapmak zorundayız çünkü havada gezen, kaynağı belirsiz birçoğu manipülasyon amaçlı bilgilerle yola çıkmak, bizi yanlış sonuçlara götürür.
Andığımız kaynakların verdiği bilgilere göre,
1 – Bölge Kazdağları içerisinde değildir. Kazdağları ekosistemine dahil değildir.
2 – Bölgenin, Çanakkale’nin içme suyu ihtiyacını karşılayan Atikhisar barajı ile ilgisi yoktur. Buraya yeraltı suları yoluyla herhangi bir sızma fiziken mümkün değildir. Barajın konumu akış yönünün tersinedir.
3 – Dünyada altın ayrıştırma işleminin %83’ü siyanürleme yöntemiyle yapılmaktadır. Gerekli tedbirlerin alınması ve denetimlerin düzenli yapılması durumunda siyanürün sızması kolaylıkla engellenebilir.
4 – ÇED sınırları dışında ağaç kesimi yapılmamıştır. Ağaçları Orman Genel Müdürlüğü kesmiştir ve onları ekonomik amaçla değerlendirmektedir.
5 – Projenin sonunda, alan yeniden ağaçlandırılacak ve eski örtüsüne kavuşturulacaktır.
6 – Kesilen ağaç sayısı ile ilgili 14 bin – 195 bin farkı, ağaç tanımından kaynaklanmaktadır.
7 – Maden, kıt bulunan ve bulunduğu yerde çıkarılması gereken bir kaynaktır. Milli Park, tarihi ya da doğal sit alanı gibi yerler dışında, mevzuata uyulması ve denetlenmesi koşuluyla yapılmasında bir mahsur yoktur. Kirazlı maden sahası, milli park ya da sit alanı içinde değildir.
MADENCİLİK BİR ZORUNLULUK
Değerli basın mensupları,
Madencilik, ülkemizin vazgeçemeyeceği bir ekonomik faaliyettir. Madenciliğin toplam ekonomik üretimimiz içindeki payı sadece %1’dir. Gelişmiş ülkelerde bu oran %10’un üzerindedir. Türkiye, önündeki ekonomik zorlukları aşmak için madenciliğini geliştirmek zorundadır. Madenciliğe karşı çıkmak, Türkiye’nin gelişmesini istememektir. Türkiye’nin yeraltı da en az yer üstü kadar değerlidir.
Madencilik Üretim Ekonomisini kurmak için olmazsa olmaz bir alandır. Ülkemizin dışa bağımlılığını azaltmak, millî kaynaklarla kalkınmasını sağlamak ve işsizliği azaltmak için madencilik yapmak zorundayız.
ÇÖZÜM: MİLLÎLEŞTİRME
Madenler, bütün milletindir. Türkiye, devlet eliyle kendi madenlerini çıkartabilecek olanaklara ve insan gücüne sahiptir. Bizim bu konudaki temel itirazımız, buradan elde edilecek gelirlerin önemli bir kısmının ülkede kalmamasıdır. Stratejik madenlerden başlamak üzere, madencilik alanının millîleştirilmesi Vatan Partisi’nin Millî Hükümet Programının önemli maddelerinden biridir.
Biliyoruz ki, “fonlanan” sözde çevreciler, söz konusu olan Kirazlı altın madeni devlet eliyle işletilse de karşı kampanya yürüteceklerdi. Çünkü AB fonları, Türkiye maden çıkarmasın, işletmesin diye verilmektedir.
ÇEVRECİLİK BÖYLE OLMAZ
Vatan Partisi, Hükümetin çevremizi tahrip eden uygulamalarının karşısındadır. Ancak bu karşıtlığımız, asla üretim düşmanlığı şekline dönüşmeyecektir. Çevreci pozu takınanların gerçek yüzünü de kamuoyumuzun bilmesi gerekir.
Bu sözde çevreciler, Kazdağları’nın 40 km dışındaki bir maden sahasıyla ilgileneceklerine örneğin, Sayın Ekrem İmamoğlu’nun ve babasının Kazdağları’nın içinde, Güre’nin Kavurmacılar köyünde aldığı binlerce metrekarelik arazilerle, bu arazilerin üzerine kurduğu sitelerle ilgilenseler daha doğru olmaz mı? O yürüyüşler neden buralara yapılmıyor? Edremit’i, Ayvalık’ı, Burhaniye’yi, Akçay’ı, Altınoluk’u yani Kazdağları’nın dibini yazlıklarıyla, villalarıyla, siteleriyle dolduranlar bu sözde “çevreciler” değil mi? Yoksa sizler, kendi villalarınızın çevrecisi misiniz? Beykoz ormanlarına villa konduran sanatçılarımızın çevreciliklerine nasıl inanacağız? Bodrum’u, Marmaris’i, Didim’i, Kuşadası’nı sahil bırakmayacak şekilde betona boğanlar doymayıp, dağını taşını doldurmaya başlayanlar mı bu ülkeye çevrecilik dersi verecekler?"