Kim demiş kuşlar hapishaneye giremez diye!

Geçtiğimiz ay 'Duvara bir çizik at' adlı öyküsü ile SuperHaber okurları ile tanışan yazar Serpil Tuncer'in ekim ayı öyküsü ise 19 yaşında girdiği hapiste tam 53 yıl geçiren 'Alkatraz Kuşçusu'nun gerçek hikayesini anlatıyor. "Kim demiş kuşlar hapishaneye giremez diye!" adlı öyküsünde Tuncer, 'Kuş Adam' olarak da bilinen Robert Franklin Stroud'un çarpıcı yaşamını irdeliyor...

KİM DEMİŞ KUŞLAR HAPİSHANEYE GİREMEZ DİYE!

Bir hapishane düşünün ki bir adanın üzerinde olsun. Deniz, güneş, kum, aman ne güzel diyebilirsiniz ama hapishane adı üstün de hapishanedir. Demir parmakların ardındaysanız tüm bu güzelliklerin ne anlamı olabilir ki? İnsan özgür olduğu sürece insandır. Mahkûmluğa esir verilmiş bir özgürlük, insanı bütün insani yargılardan uzaklaştırır.

Bu yazı ne yazık ki 19 yaşındayken birini öldürdüğü için 53 yılını demir parmaklıklar ardında geçirmek zorunda kalan ‘Alkatraz Kuşçusu’ ya da ‘Kuş Adam’ olarak bilinen Robert Franklin Stroud’un gerçek hikâyesidir.

Her şey 1775 yılında ünlü İspanyol gezgin Luan De Ayala’nın San Francisco açıklarındaki adaya çıkmasıyla başlar. Ada, anakarayı gören yüksek bir kayalıktan ibarettir ve buraya İspanyolca bir isim olan Alcatraces verilir ve kelime İngilizceye geçtiğinde ilginç kuş ya da pelikan anlamına gelen Alkatraz oluverir. 1850 yılında Amerikan hükümeti orduda kullanılmak üzere bu ada üzerine bir kale inşa eder.1850 yıllarının sonralarına doğru ada, ilk asker mahkûmlarını alarak hapishaneye dönüşür. Hapishane hizmet verdiği süre boyunca pek çok suçlu ünlüyü burada ağırlar. “Kuş Adam” ya da ‘Alkatraz Kuşçusu’ olarak bilinen Robert Stroud bunlardan en ünlüleridir.

Robert Stroud 28 Ocak 1890 yılında ABD’nin Seattle’ında dünyaya gözlerini açar. Dört kardeşin üçüncüsüdür. 12 yaşındayken anne ve babası boşanır ve Robert Stroud annesi tarafından büyütülür. 12 yaşındayken okulu bırakır. Annesine aşırı bağımlıdır ama ne var ki 13 yaşında evi terk eder. 17 yaşında kadar Alaska’da amaçsız bir hayat yaşar.1909 yılında hayatının dönüm noktası olan o olay başına gelir. Kendisinden yaşça hayli büyük olan Kitty O. Brien adını kullanan bir kabare dansçısı ile birlikte yaşamaya başlar. Bir gece eve geç geldiğinde Kitty’i yatak odasında ağlarken görür. Dövülmüştür. Kitty’in eski erkek arkadaşı Rus asıllı bir barmen olan Charlie Dahmer eve gelmiş ve kadına şiddet uygulamıştır. Kolyesini de almıştır. Stroud barmeni acımasızca öldürür ama kaçmaz. Gidip polis karakoluna teslim olur ve 1911 yılında adam öldürmekten suçlu bulunan Stroud, McNeil Island hapishanesine gönderilir. Ancak buradaki şiddet, bitmeyen huzursuzluklar yüzünden sessiz kalamayan ve sürekli sorun çıkaran Stroud’u bir hastane görevlisinin idareye rapor etmesi üzerine görevliye acımasızca saldırır ve Kansas’taki Leavenworth Federal Hapishanesi’ne nakledilir. 1916’da erkek kardeşinin ziyaret etmesine izin verilmez. Hapishanenin bütün olumsuz tutumlarını zihinden geçiren Stroud hapishanenin yemekhanesinde herkesin gözü önünde bir gardiyanı bıçaklayarak öldürür. Birinci derece cinayetten suçlu bulunur ve hakkında idam kararı verilir. Oğluna düşkün annesi devreye girer. Annesinin 1920’de Başkan Woodrow ile görüşmeleri sonuç verir ve Wilson ölüm cezası kararını, tahliye olmaksızın ömür boyu hapse çevirir.

Stroud, Leavenworth’da kaldığı otuz yıl boyunca bir gün hapishanenin bahçesinde yaralı serçelerden oluşan bir yuva bulduktan sonra bütün hayatı değişir. Kim bilir belki de yaralı yürekleri yine yaralı bir yürek tamir edecek ve evren, benliğinin üzerindeki kötülüğü silmek adına Stroud’a bir şans verecektir. Bütün zamanını kuşlara verir ve ilk başlarda lazım olan malzemelerin parasını annesinden tedarik eder. Kafesler, minik damlalıklar, su kapları ve yemlikler… Stroud’un bütün dünyası değişmiştir. Başlangıçta kuşları anlamakta güçlük çekmiştir ama doğal olarak şifacı olduğunu sezinler. Kuşların fizyolojisini dikkatle inceler, özellikle de kanaryalara olan ilgisi diğer kuşlara oranla daha fazladır. Kanarya türlerini araştırır ve bunun için fazlaca emek sarf etmez. Kuşlar gideceği adresi bilircesine doğrudan Strond’un eline gelir. Derken hapishanenin yönetimi değişir artık bir gardiyan tarafından yönetiliyordur. Stroud’un bu gayretlerinden etkilenen yeni müdür, elinden gelen bütün yardımları ‘Kuş Adam’a’ sunar. Yıllar içinde hücredeki kuş sayısı üç yüzü bulmuştur. İncelemeleri, önceleri notlar halindedir ama daha sonra bilgiler birikir ve kitaba dönüşür. İlaçlar da geliştirmiştir ve kuşlar, artık hapishanenin avlusunda ölü olarak yere düşmemektedir. Biriken bilgiler, kanarya hastalıkları ve kuş hastalıkları üzerine yazdığı iki kitapta bir araya gelir.

Sonraki 17 yılını geçireceği Alkatraz’a transfer edildiğinde yıl 1942’dir.

Stroud’un 1943 yılındaki psikolojik raporunda şu cümleler geçer. Entelektüel gelişimi, eğitimi tamamlanmamasına rağmen ortalamanın üstündedir. IQ 112’dir. İyi beslenmiş görünüyor. Görme bozukluğu ve işitme kaybı var. Uyuşturucu kullanmıyor ve iğne izi yok. Bilinç bozukluğu ve halüsinasyon gördüğüne dair bulgular yok. Oldukça içe dönük biri ve kendi vücut işlevlerine çok kafa yoruyor.

Stroud’un hikâyesi burada bitmez. 1955 yılında Amerikalı yazar Thomas E. Gaddis onun yaşam öyküsünü kitaplaştırır. Stroud’un yaşam öyküsü, yazara ün kazandırır ve yazar bu kitapla meşhur olur.
Stroud’un yaşam hikâyesi sinema için de ilham kaynağı olur. Hollywood’un ünlü Yönetmeni John Frankerheimer’ın yönettiği film, Guy Trosper tarafından senaryolaştırılır ve film, döneminde oldukça ilgi görür. Storud’un sinemadaki yüzü ise Burt Lancaster’dır.

1965 de Altın Kitaplardan çıkan ‘Alkatraz Kuşçusu’ isimli kitabın önsözünde şunlar yazar.

Bu adamın son defa bir kadını (o da kendi annesi) öptüğü zaman, meşhur Titanik henüz denizlerin dibine göçmemişti ve Rusya’da Çarlık hüküm sürüyordu. Hapse girdiği zaman Amerika’da henüz kazanç vergisi yoktu. O zamandan sonra da bir uçağı yerde görmedi, bir otomobilin direksiyonuna el sürmedi. Amerika başkanı Woodrow Wilson gözlüklerini takıp, Almanya’ya harp ilan eden kararı imzaladığı tarihten beri bir sofrada başka bir insanla ekmek bölüşmedi.

En tehlikeli mahkûmların gönderildikleri Alkatraz’da bile bu adam herkesten ayrı ve tek başına muhafaza edilmektedir. Bu adam, demir parmakların gerisine kapatıldığı zaman “Alkadraz’ın kudurmuş köpekleri” diye adlandırılan katilleri, ıslah olmaz suçları ve çocuk hırsızlarının çoğu henüz dünyaya gelmemiş, bir kısmı da henüz kısa pantolonlu idiler. O hapse girdiği zaman Alkatraz daha inşa edilmemiştir. Gangsterler, henüz türememişti. İçki yasağı henüz konmamıştı. Devlet hapishaneler bürosu da mevcut değildi.

Bir hâkimin torunu olan bu adam, kendisini ilgilendiren bir usulün değiştirilmesini sağlayan hükümet kararı almış tarihte yegâne mahkûmdur. Bu usul kuş konusu bakımı konusunda idi.

Kuşlar bir seferinde onun için dikilen darağacına konmuşlardır. Sonradan onun omuzlarına konuyor, başının üstünde geziyorlardı. Hayatı boyunca diğer insanlardan ayrı tutulunca en büyük sevgisini başka yerlerde aradı. Ancak son altı sene zarfında bir kuşun yanına bile yaklaşmasına müsaade edilmedi. Hapishane gardiyanlarına bu adamın isminden bahsedilince hepsinin yüzünde maziden kızıl bir alev gibi hiddet, korku, nefret ve istiskal belirir. Uzun yıllar tek başına hapsedilmesi ve acayip hayat tarzı ile bu adam dünya hapishaneler tarihinin bir muammasıdır.

Kırk yıldan fazla bir süre, en ağır cezaya maruz bırakılmasına rağmen, bu adamın maneviyatı kırılmamıştır. Yaşayan ölülerden birisidir. Numarası ALKATRAZ 594.

21 Kasım 1963 ‘de Robert Franklin Stroud için hapishanenin demir parmaklıkları ardındaki hayat hikâyesi sona ermişti ve iyileştirdiği kuşların ardı sıra o da uçup gitmiştir.

Belçika’da M Çiçeği virüsü alarmı! Yeni varyant tespit edildi! Mehmet Şimşek’ten canlı yayında kritik 2025 vurgusu Meteoroloji'den yurdun büyük bölümü için sarı ve turuncu kodlu uyarı!
Sonraki Haber