Kısa filmler büyük ilgi gördü

9. İstanbul Edebiyat Festivali’nin üçüncü gününde çocuk edebiyatı ve sineması, edebiyatın sinemaya etkisi, senaryo destekleri ve kısa filmlerin kısa öyküleri konuşuldu. Kısa film gösterileri yoğun ilgi gördü.

27 Kasım’dan bu yana Tarihî Yarımada’da kültür sanat hareketliliği sağlayan ve oturumları büyük ilgi gören “Sinema ve Edebiyat” temalı 9. İstanbul Edebiyat Festivali’nin üçüncü günü sinema ve edebiyat ilişkisinin farklı kulvarlarında dolaşmaya devam etti.

İlk oturum “Kısa Film Kısa Öykü”de Süleyman Civliz, Yeşim Tonbaz ve Ekrem Doydu konuştu. Yeşim Tonbaz “Askıda” isimli mültecilik sorununu ele alan kısa filminin üzerine bazı değerlendirmelerde bulundu.

POZİTİVİST SAPKINLIĞIN AÇIK BİR GÖSTERGESİDİR

Süleyman Civliz, "Batının ve doğunun hikaye anlatama kodlarını iyi anlamak gerekir. Aksi takdirde en başından beridir bahsettiğimiz kurgu kavramının altını doldurmak güçleşir. Meşhur bir hikaye olarak Sindirella’yı ele alalım. Bir perinin yardımıyla baloya katılan evin hizmetçisi, prensle dans eder fakat gece yarısı büyü bozulmak üzereyken ayakkabısını ardında bırakarak kaçar. Prens ise elinde teki olmayan bir ayakkabıyla kapı kapı dolaşır. Anlaşılan o ki prens, kızın yüzüne hiç bakmamıştır. Biricik aşkını gözlerinin içine bakarak, kokusunu hissederek değil 38 numara bir ayakkabıyla arar. Bu batının her şeyi ölçme, rakamsal karşılığını bulma arzusunun yani pozitivist sapkınlığının açık bir göstergesidir. Batı hikayelerinin cinsiyet algısında erkek merkezdedir, kadınlar ona kendilerini fark ettirmeye çalışırlar. Doğuda ise kadın merkezedir, erkek biricik aşkına ulaşmak için savaşır, dağları deler, çölleri aşar. Diğer taraftan aşkı tamamen metafizik bir fenomen olarak ele alan doğu hikayeleri, ölçümlenebilir saplantılara hiç takılmaz. Aşkı anlamak için Leyla’yı Mecnun’un gözünden görmek gerekir. Bu iki küçük örnek bile batı ve doğunun hikaye anlatma kodlarında nasıl farklılıklar barındırdığını ortaya koyuyor" şeklinde konuştu.

Genç sinemacılara bazı tavsiyelerde Ekrem Doydu ise şunları söyledi:

“Hata yapmaktan korkmayın. Bol bol okuyun, izleyin. Vazgeçmeyin. Yapamazsın diyenler, boş işlerle uğraşma diyenler olacak buna rağmen vazgeçmemek en önemlisi.”

Söyleşinin ardından Yeşim Tonbaz’ın “Askıda” isimli kısa filmi ile Ekrem Doydu’nun “Melankoli” isimli kısa filmi gösterildi. Özellikle gençler hem söyleşiye hem de film gösterimine yoğun ilgi gösterdi.

ÇOCUĞUN TEK SERMAYESİ YÜREĞİ VE HAYALLERİDİR

“Çocuk Edebiyatı ve Sinema” başlıklı oturumda çocuk edebiyatının usta yazarı Bestami Yazgan, Erol Erdoğan ve Emir Şerif, Yusuf Dursun yönetiminde konuşmalarını gerçekleştirdiler. Bestami Yazgan “Çocukların tek sermayesi yüreğidir” diyerek başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Çocuğun tek sermayesi yüreği ve hayalleridir. Biz de şiir ve masaldan kanat yapıp bu hayalleri Kaf Dağı’na uçurmaya çalışıyoruz. Yorulduğumuz zaman hikâye ve romanla dinleniyoruz. Ama bir şey eksik kalıyor. İşte o eksik şey de sinema. Yazar olarak sinemayı rakip gibi görüyorum, ama şunu da biliyorum: Çocuk edebiyatçıları olarak görevimiz sinemaya kaynak olacak eserler vermek olmalı. Bunun için gece gündüz çalışmalıyız.”

FITRATA UYGUN İŞ ÖNEMLİ

Erol Erdoğan ise şunları söyledi:

“Bizim çocuk edebiyatı için çok ciddi kaynaklarımız var. Cumhuriyet’le bunlardan uzaklaşınca iki yaklaşım ortaya çıktı: Geçmiş tamamen kötüdür ya da geçmiş tamamen iyidir. Her iki şekilde de çocuğa uygun bir üretim şekli çıkmıyor. Çocuk edebiyatını ve çocuk dergilerini sinema açısından çok önemsiyorum. Üç tür yaklaşım var. Birincisi nasihat merkezli, çok didaktik ve buyurgan. Çocuğun durumunu dikkate almayan, ideolojik ve idealist yaklaşımlar. İkinci yaklaşım edebiyat merkezli. Burada da fıtrat çok gözönüne alınmıyor. Üçüncü yaklaşım ise kapitalizm merkezli, ticarete dönük yaklaşımlar. Bu üç dinamizm üretiyor çocuk edebiyatını.”

SİNEMA DİLİ KURMALIYIZ

Emir Şerif ise çocuk sineması hakkında ve kültürel emperyalizm hakkında bilgiler verdikten sonra şöyle konuştu:

“Benim annem ümmiydi ve ben çocukken bana masallar anlatırdı. Anlattığı masallardan birini bir gün sahnede izledim. Kuğu gölü idi bu. Annem dediğim gibi ümmiydi bunu bilmesi mümkün değildi. Türkiye’de yıllardır yapılmayan çocuk sineması çabası işine girdim. Makedonya’da çektik filmi Balkaymak ismi. Doğal bir ortamda çektik. Masalın içinde yaşanan bölgeler olduğunu göstermek istedik. Bizim bir sinemamız da oluşmadı aslında. Yeniden Alparslan ve Battalgazi oluşturamayız, dünyanın verdiği örneklere karşı Keloğlan’la çıkamayız. Sinema dilini kurmamız gerekiyor.”

Senaryo Destekleri

“Senaryo Destekleri” isimli üçüncü oturum, Nazif Tunç ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Selçuk Yavuzkanat’ın bilgilendirici açıklamaları ile başladı. Dinleyicilerle soru-cevap şeklinde gerçekleştirilen oturumda, Sinema Genel Müdürlüğü’nün Senaryo ve film desteklerinin nasıl ve ne şekilde gerçekleştirildiği ayrıntıları ile anlatıldı.

Selçuk Yavuzkanat, “Sinema alanında, 8 dalda destek veriyoruz. Kısa film, belgesel, animasyon, uzun metraj gibi desteklerimiz var. Daha sonra dağıtım ve gösterimde de desteklerimiz oluyor. 2196 başvurumuz var bu sene. Senaryo desteği de bu alanlardan bir tanesi. Bizim de önem verdiğimiz bir alan. Geçtiğimiz yıl başvurular içinde 45 senaryoya bütçe ayırdık. STK’lara, kurumlara, vakıflara, Anadolu’nun dört bir köşesine ulaşıyoruz. Senaryo alanında büyük bir ihtiyaç var ve bu konuda önemli destekler veriyoruz” dedi.

Edebiyatın Sinema Misafirliği

Halil İbrahim Uzun ve Mustafa Toprak’ın karşılıklı söyleşi olarak gerçekleştirdiği “Edebiyatın Sinema Misafirliği” oturumu, edebiyat, şiir ve şiirsel sinema hakkında derinlikli bir sohbet oldu. Mustafa Toprak sözlerine şunları söyledi:

“Dergah dergisini, Mustafa Kutlu sinema yazılarına açtı. Dergâh bir edebiyat dergisi. Fakat sinema yazılarına yer veriliyor. Daha sonra Ayşe Şasa Dergâh dergisinde ‘Yeşilçam Günlükleri’ yazmaya başladır. Bu enteresan bir hadisedir.”

Halil İbrahim Uzun ise edebiyatın ve sinemanın birbiriyle ilişkisini anlattı:

“İnsanlar satan filmler yapmak kaygısı taşıyorlar. Sanatın kaynağına inmemiz gerekir. Teknik kelimesi gemi yapma durumunu anlatan bir terim. Yunancada Avrupa’da. Bizim tekniği karşılayacak bir kelimeye ihtiyacımız var. Turgut Cansever’den mülhem, ‘inşa et’ kelimesinden yola çıkmamız gerekir. Nuh Aleyhisselam’a ‘gemiyi inşa et’ dediğinde ‘bizden aldığın ilhamla inşa et’ der Allah. Sanat sineması da aynen böyledir; şiirsel ve seyirciyi pasifize etmeyen bir anlatıma sahiptir. Biz hikmete âşık insanlarız. Tarkovski’de de Necip Fazıl uyarlamalarında da çok ciddi manalar vardır.”

Kerem Başer kimdir? Kaç yaşında ve nereli? Hangi araç ne kadar vergi ödeyecek? Derya Unutmaz Kimdir? Derya Unutmaz Nerede Görev Yapıyor?
Sonraki Haber