Ortalıkta birçok kamuoyu araştırması dolaşıyor. Araştırmayı kim yaptırıyorsa, rakamlar o tarafa göz kırpıyor.
Kamuoyu araştırmalarına mesafeli biriyim.
En inanılır olandan en inanılmaz olana yan yana koydum, gördüğüm tablo şu:
İktidar oylarını artırmıyor.
Muhalefet oy kaybediyor.
Kararsızlar çoğalıyor.
Ülke gündeminde Ekonomi Bakanı, Sağlık Bakanı, Milli Eğitim Bakanı her kesimden tepki aldığı halde tablo bu.
Zamanın ruhunu yakalayabilecek yepyeni bir seçenek olsa, şansı hayli yüksek.
Şimdilik o da yok.
Bu tabloya rağmen.
Oy kaybı süren CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu erken seçim istiyor!
Ya siyasetle dalga geçiyordur ya da önüne araştırma sonucu koyan danışmanları kendisiyle dalga geçiyordur.
Ya “nasıl olsa beni dinlemezler seçim onlar ne zaman isterse o zaman olur” diyordur.
Ya da büyük bir kozu var, onunla kararsızların oyu kendisine akacak diye düşünüyordur.
Bilemem.
Bildiğim tek şey, bu ülkede muhalefet hiçbir şey yapmasa, mesela toplanıp tatile gitseler iktidarın çok daha hızlı destek kaybedeceği.
Komik mi, acıklı mı siz karar verin.
Tüketim toplumu demek, özetle tüketilemeyecek şey yok demektir.
“Şey”, her şeyi kapsar; ürünler, nesneler, ilişkiler, aşk, sağlık ne varsa dahildir.
Sağlık.
Kariyerinin en iyi yerinde her şeyi bırakıp gidecek kadar aşık olan Özgü Namal, o çok sevdiği kocasını kalp krizinden kaybetti.
Ne büyük yıkım.
O acıyı hafifletecek bir yol yok.
Serdar Oral 53 yaşındaydı. Bir köyde yaşıyorlardı. Nefes eğitimi veriyordu.
Nefes eğitimi, kabaca sağlıklı nefes aldığınızda vücudunuzdaki oksijen oranını düzenlemeye, sizi daha sağlıklı yapmaya odaklı.
Kalp sorunu olduğu için de kendisine dikkat eden bir adam.
Bu ölüm bana, aralıkta öleli üç yıl olacak dostum İbrahim Çağlar’ı hatırlattı.
O da gençti. O da sağlığına çok dikkat ediyordu. Ek takviyeler alıyordu, spor yapıyordu.
O da aniden kalpten gitti.
Danimarka’da kardiyolog olan arkadaşımın geçen yaz bana söylediği cümleyi hatırladım:
“Kalp hastalıklarının büyük çoğunluğu genetiktir.”
Sonra üzerine araştırmıştım.
Meğer daha sağlıklı olmamız için üretilen ve satılan pek çok şey bizim daha uzun yaşamamızı sağlamıyor, sadece “yaşamak için elimden geleni yapıyorum” hissi veriyor.
Herkes herkese bir takım takviye gıdalar öneriyor.
Elinde listeyle dolaşan arkadaşlarım var.
Yıldızlara bakıp doğum saatinize göre ne yemeniz gerektiğini söyleyenler ve de onlara inanan bir yığın insan var.
Sağlık Bakanlığı, “tamamlayıcı tıp”ı kabul ediyor, “alternatif tıp”ı kabul etmiyor.
Benim bu konuda tavrım belli.
Anneannem ne yiyorsa onu yiyorum.
Bir kere uyumak için “kedi otu” takviyesi almıştım, doktor arkadaşım “onun yan etkisi yok mu sanıyorsun alma” dediği için bıraktım.
Ben ölmeyecek miyim? Öleceğim. Ama eminim ölümüm takviye gıdalar vs. almadığımdan olmayacak.
Çok sevdiğim KKTC’de cumhurbaşkanlığı seçimleri var.
Bir tarafta “Rumlarla federasyonu” savunan mevcut Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, diğer tarafta “iki ayrı devlet”i savunan Ersin Tatar var.
Ben Tatar’ın tarafındayım. Umarım o kazanır.
Seçim Yasası’nın değişmesi için çalışmalar yapılıyormuş. Baraj “yüzde 10’da kalsın” diyenler de var, “Yüzde 5 ya da 7 olsun” diyenler de.
Ben “seçim barajı düşsün” diyen taraftayım.
Şovu pek seven doktor Mehmet Çilingiroğlu, bir televizyonda “Bahçeli MHP’yi kapatsın, AK Parti’ye geçsin” demiş.
“Bravvo” diyen de var, “Haddini bil edepsiz” diyen de.
Ben herkes kendi işini yapsın diyenlerdenim. Çilingiroğlu’na “edepsiz” demesem de “haddini bil” diyenlerden tarafım.
Ajda Pekkan’ı büyük aşkı Bülent Çavuşoğlu, Ajda’nın yanında çalışan genç bir kadınla aldatmış.
“Ajda’ya bu yapılır mı” diyenlerle, “Tabii ki daha genç bir kadını seçer”ciler ayrışmış.
Her ne kadar Bülent arkadaşım olsa da, Ajda konusunda aramızda hayli tartışma çıkmış olsa da ben aldatmanın her türüne karşı olduğumdan Ajda’nın tarafındayım.
Milli Takımın Rusya ile berabere kalmasına “Bu futbola galibiyet yakışırdı” diyenler var, “Kazanacak kadar iyi değillerdi” diyenler var.
Futbol sonuç oyunu olduğuna göre beni iyi oyun ilgilendirmiyor, ben “Kazanacak kadar iyi değillerdi” diyenlerden yanayım.
Habertürk gazetesi kapandığında çok üzülmüştüm. O gazete, Fatih Altaylı’nın bana beş gün, beşinci sayfada yazmamı teklif ettiği gazeteydi.
Ve fakat.
Şimdilerde bakıyorum, medyada gündem olan ne varsa Habertürk’ün web sayfasında yazan yazarlardan çıkıyor.
Fatih Altaylı neredeyse mesleğinin zirvesinde yazılar yazıyor. Kübra Par, Sevilay Yılman, Muharrem Sarıkaya yazılarıyla basılı medyaya fark atıyorlar.
Son yıllarda medyada doğan boşluğu Habertürk yazarları dolduruyor. Dikkat edin.
Milli takım oyuncusu sakatlığını Twitter’dan açıklayınca Şenol Güneş haklı olarak kızmış.
Altını çizmek şart oldu, şu kişiler sosyal medyada kafasına göre takılamaz;
Bir, milli ya da değil bir takımın parçası olarak kimliklenenler,
İki, bir siyasi partide vitrin görevlerden birinde olanlar,
Üç, haberci sorumluluğu taşıyan gazeteciler,
Dört, öğretmenler,
Beş, hakim ve savcılar,
Altı, asker ve polisler sosyal medyada kafasına göre takılamaz.
Bu yıl Antalya Film Festivali, sessiz, sakin yapıldı.
Birkaç küçük haber dışında hiç konuşulmadı.
Sinema kamuoyu bile zırnık heyecanlanmadı.
Tamam pandeminin etkisi var bunda, ama daha çok ödül sisteminin etkisi var gibi.
“En iyi” ödülü veriyorsun üstüne bir de neden aynı dalda “jüri özel ödülü” veriyorsun?
Sanki ikisinin jürisi farklı mı?
“En iyi kadın oyuncu” ödülünü beş kadın birden nasıl alır?
Üstüne bir de “Cahide Sonku özel ödülü” var o da üç kadına verildi. Etti size sekiz en iyi kadın.
Sekiz en iyi kadın oyuncumuz var, dünyanın bundan haberi yok!
Jüri bizle dalga geçiyor, kesin.
Başlıktaki soruya, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç “üretimin ve ticaretin merkezi olması” demiş.
Bu soruyu yoldan geçene sorsan cevaplar bellidir;
Bir, meşhur Kayserililik ruhu.
İki, Kayseri mantısı.
Üç, her ne kadar Kastamonu’yla kapışsa da Kayseri pastırması.
O nasıl cevap Sayın Başkan?
Bir.
TRT Spor, Cem Dizdar gibi bir cevheri dört yorumcuyla stüdyoya sıkıştırmış.
Hiç olur mu?
Spora geniş açıdan bakan, felsefesi, duruşu olan Cem Dizdar’a bunu yapmak cinayet işlemek gibi bir şey.
Yıllardır “Spor Bakanına danışmanlık etmesi gereken kişi” diye yazmaktan yorulmadığım Cem Dizdar, en fazla iki kişiyle stüdyoda olmalı ki derdini anlatabilsin.
İki.
Esra Erol, her programıyla toplumun derinlerindeki yaralara dokunuyor.
Mağdurların sesi oluyor, sorunları çözüme kavuşturuyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı neden Esra Erol’a, birlikte çalışılacak projeler önermez? Önermeli.
Ankara’yı eski güzel günlere kavuşturma fikri: Geçen hafta mahkeme, Atatürk Orman Çiftliği’nde yapılaşmalara izin veren plan değişikliğini iptal etti. Pek sevindim. Ama sevinmek yetmez. Ankara Büyükşehir Belediyesi bedeli neyse ödeyerek, hem Atatürk Orman Çiftliği’ni içerisindeki hayvanat bahçesine kadar, hem de Gençlik Parkı’nı eski günlerdeki haline kavuşturmalı ve Ankaralıları AVM’lerden kurtarmalı.