Beyazıt
Bizans döneminde Forum Tauri diye anılan meydanın adı, İmparator
Teodosius döneminde “Forum Teodosius” olarak değiştirilmiştir. Bu
ortaçağ meydanı deprem ve yangınlar nedeniyle zaman zaman tahrip
olmuştur. İstanbul’un fethinden sonra ise, İmparator Konstantin’in
kapitolünün yerine 1454 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Eski
Saray’ın kurulmasıyla da bir saray meydanı niteliği
kazanmıştır.
Daha sonra meydan, adını 2. Beyazıt’ın kendi adına yaptırdığı cami,
medrese, imaret ve hamamdan oluşan külliyeden almıştır.
1855′te Şehremaneti (Belediye) örgütünün kurulmasının ardından,
başka meydanlarla birlikte Beyazıt Meydanı’nda da düzenleme
çalışmaları yapılmış, 1866′da meydanın kuzeyini sınırlayan ve
Seraskerlik Dairesi olarak kullanılan Eski Saray binaları yıkılarak
yerlerine, daha sonraları İstanbul Üniversitesi’ne verilen Harbiye
Nezareti binası yapılmıştır. Meydanın mimari karakterini değiştiren
bu binanın Bakırcılar Caddesi tarafındaki bahçe duvarının altına da
şimdi de mevcut olan dükkânlar inşa edilmiştir (1).
Daha sonra, Fransız mimar Joseph Antoine Bouvard’ın 1902’de
İstanbul için yaptığı planlama çalışmaları arasında Beyazıt Meydanı
için bir tasarım önerisinde bulunduğu biliniyor. Bouvard, mevcut
meydanı genişleterek Osmanlı geleneğinde bulunmayan tarzda Avrupai
bir meydan öngörmekteydi.
Öneriye göre, Harbiye Nezareti ekseni üzerinde tam karşıya
yüksek kulesiyle bir belediye sarayı gelecekti. Meydanın, caminin
karşısına rastlayan kenarındaki Beyazıt Medresesi yıkılarak yerine,
ortası avlulu iki bina yerleştirilecekti. Bu binalardan biri
“Sanayi ve Tarım Müzesi”, öteki “Devlet Kütüphanesi” olacaktı.
Meydanın ortası ise geometrik düzende yeşil tarhlar ve fıskiyeli
havuzlarla donatılacaktı. Bouvard’ın Beyazıt Meydanı projesi
gerçekleştirilmemiştir.
Beyazıt Meydanı, 1923-1924 yılları arasında Haydar Bey (Ali Haydar
Yuluğ)’un şehremini olduğu dönemde ele alınarak Mimar Asım
Kömürcüoğlu’nun tasarımıyla yeniden düzenlenmiştir. Bizim çocukluk
ve gençlik anılarımız arasında yaşayan, tramvaylı, çift fıskiyeli
eliptik havuzlu meydan, Kömürcüoğlu’nun düzenlediği o meydandı.
Havuzun çevresinde çiçek tarhları bulunuyordu.
1950′li yıllarda, dönemin başbakanı Adnan Menderes’in İstanbul’da
başlattığı, “İmar Hareketleri” adı verilen yıkma-genişletme
çalışmalarından Beyazıt Meydanı da payını alacaktı.
İlkin,1956-57′de Ordu Caddesinin genişletilmesi amacıyla tarihi
Simkeşhane’nin ve Hasan Paşa Hanı’nın meydana bakan cepheleri ve
kuzey bölümleri yıkıldı. Daha sonra, meydanla ilgili olarak Sedad
H. Eldem’e hazırlatılan proje, Belediye’ce değiştirilerek 1957’de
uygulandı ve böylece havuzlu meydan ortadan kaldırıldı. Beyazıt
Meydanı’nın en talihsiz dönemi böylece başlamış oluyordu. Sonuç
başarısızdı ve kimseyi tatmin etmemişti.
O dönemde büyük bir hızla, ama çok büyük bir bilinçsizlik payıyla
sürdürülen “imar hareketleri” hem İstanbul’u, hem de yarattığı
yüksek enflasyon nedeniyle siyasal iktidarı tüketmek üzereydi.
Nitekim ekonomik nedenlere politik nedenlerin de eklenmesiyle
1960′ta 27 Mayıs ihtilali (o zamanki deyişle “devrimi”) geldi.
İhtilal, şehrin yönetimine de askerleri getirdi. General Refik
Tulga İstanbul Vali ve Belediye Başkanı, Yarbay Turan Ertuğ da
Belediye Başkan Yardımcısı oldu. Beyazıt Meydanı öylesine perişan
bir durumda kalmıştı ki, hangi belediye yöneticisi işbaşına gelirse
gelsin, İstanbul’un her döneminde simge olmuş meydanını o halde
bırakamazdı. Üstelik meydan, gençliğin gözünde, Anayasayı çiğnemiş,
baskıcı DP iktidarına karşı direnişin başlatıldığı alandı. Bu
nedenle adı o günlerin coşkusuyla Hürriyet Meydanı olarak
değiştirilmişti. Meydanın yeniden düzenlenmesi işi, ele alınan
öncelikli konulardan biri oldu. Meydanın yeniden düzenlenmesi
arayışları içinde Prof. Luigi Piccinato, Prof. Hans Högg ve Mimar
Turgut Cansever’e projeler hazırlatıldı.
İtalyan Milli Şehircilik Enstitüsü Başkanı olan Prof. Piccinato
1954′te İstanbul’da Ataköy projesine danışman olarak atanmış,
1958′de de İstanbul Nâzım Plan Bürosu’nun başına getirilmişti.
Münih şehrinin başmimarı olan Prof. Högg ise bir süre için İstanbul
planlamasıyla görevlendirilmişti. Hazırlatılan üç proje arasından
Cansever’in projesinin uygulanmak üzere seçilmesinin ardından
İstanbul mimarlık çevrelerinde büyük bir tartışma başladı. Mimarlar
Odası ve mimarların önemli bir bölümü öncelikle İstanbul’un nâzım
planının yapılmasını istiyor, o plan yapılmadan Beyazıt Meydanı’nın
düzenlenemeyeceğini savunuyordu. Doğal olarak, karşı görüşte
olanlar da vardı.
Uzun süren tartışmalar ve homurtular arasında Belediye, Meydanı bir
yaya bölgesine dönüştürecek yeni projenin yürütülmesi için Turgut
Cansever’i, görevlendirdi. Cansever, İstanbul Belediyesi İmar
Planlama Müdürlüğü görevinin yanısıra bir yandan da mimar ve
mühendislerden oluşan bir ekiple, Beyazıt Camisi’nin yanıbaşında,
meydana bakan bir şantiye barakasında proje ve uygulama
çalışmalarını yönetiyordu. Ancak tartışmalar ve karşı koymalar
öylesine büyüktü ki, askeri yönetim yerini sivil yönetime bırakır
bırakmaz Cansever’in her iki görevine de son verildi ve Beyazıt
Meydanı işte bugün de görülen durumuyla, bitmemiş olarak kaderiyle
başbaşa bırakıldı. Elli yıldan beri de öylece duruyor.
Gerçekten de nâzım plan olmadan Beyazıt Meydanı düzenlenemez
miydi?. Kanımca düzenlenebilirdi. İmar ve İskân Bakanlığı’na bağlı
İstanbul Nâzım Plan Bürosu, çalışmalarını uzunca bir zamandan beri
sürdürmekteydi ve Beyazıt’ın düzenlenmesine yetebilecek belli
kararları almış olmalıydı. Ayrıca Beyazıt Meydanı’nın kendisi bazı
kararlara odak olacak nitelikteydi.
O tarihten yaklaşık yirmi yıl sonra 1980′li yıllarda Taksim ve
Üsküdar Meydanları için açılan proje yarışmalarının yanısıra
Beyazıt Meydanı da bir kez daha yarışmaya çıkarıldı. Bu kez nedense
hiç kimse “Nâzım Plan bitirilmeden bu meydanlar yarışmaya
çıkarılamaz” diye direnmedi.
Kanımca, 1960′ların başında mimarlarca sürdürülen itirazlar başka
bir nedenden, uygulanacak projeden çok, Turgut Cansever’in şahsına
duyulan tepkiden kaynaklanıyordu (2). “Beyazıt Meydanı bugünkü
tutarsız haline nasıl gelmiştir?” sorusuyla başlamıştık. Asıl
sorulması gereken soru, “Beyazıt Meydanı elli yıldır nasıl bu halde
bırakılmıştır?” şeklinde olmalıdır. Bir türlü bitirilemeyen
talihsiz Beyazıt Meydanı rekorlar kitabına girmeye aday. Zaman
Mimarlar Odası’nı kısmen haklı çıkardı. Oda, “Nâzım Plan olmadan
Beyazıt Meydanı yapılamaz” diyordu. İşte, ne nâzım plan bitti, ne
de Beyazıt Meydanı.
1. Doğan Kuban- Yegân Kahya, Beyazıt Meydanı Kentsel Tasarım
Yarışması Kitabı-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, 1987.
2. Turgut Cansever’in, Milli Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel’e
yazdığı, mimarları suçlayan bir mektubundan çokça söz
ediliyordu.