Windows
Windows, kullanıcıya grafik arabirimler ve görsel iletilerle yaklaşarak, programları çalıştırmak, komut vermek gibi klavyeden girdi yazma zorunluluğunu ortadan kaldıran, Microsoft firmasının geliştirdiği bir işletim sistemidir. Windows’ta işlemleri gerçekleştirmek için klavyeden komut girmek yerine aynı işlemler fare kullanılarak gerçekleştirilebilir.
WİNDOWS HAKKINDA BİLGİ
Windows, kullanıcıya grafik arabirimler ve görsel iletilerle yaklaşarak, programları çalıştırmak, komut vermek gibi klavyeden girdi yazma zorunluluğunu ortadan kaldıran, Microsoft firmasının geliştirdiği bir işletim sistemidir. Windows’ta işlemleri gerçekleştirmek için klavyeden komut girmek yerine aynı işlemler fare kullanılarak gerçekleştirilebilir.
Microsoft’un ilk işletim sistemi olan MS-DOS’tan farklı olarak Windows’ta aynı anda çok sayıda programla çalışmak mümkündür.
Windows’un program ve uygulamaları standarttır; herhangi bir Windows programını öğrenmeniz, diğer programların büyük bölümünü öğrendiğiniz anlamına gelecektir.
Windows, masaüstü pazarında en yaygın kullanılan işletim sistemi. Herhangi bir Windows sürümünü kullanmak için lisansının satın alınması şarttır. Bu alanda en ciddi rakibi şu anda Linux ve Mac OS X'tir.
Longhorn kod adlı sürümü 2006'da piyasaya çıkmıştır (bkz.
Windows Vista).
Kaynaklar
Vikipedi
Geçmişten günümüze Windows
Dünyanın en çok kullanılan işletim sistemi Windows' un yazılım
mimarisi ve gelişim tarihçesi ..
Windows 1.0
Windows serisinden ilk işletim sistemi Windows 1.0 olarak 1985
yılında piyasaya çıktı. 1.0 bir task-switcher idi. Yani, birden
fazla programı açabiliyor ama aynı anda tek bir program aktif
oluyordu. Diğerlerinin çalışması askıya alınıyordu. Kullanıcı
askıya alınan bir programa geçtiğinde bu sefer o program kaldığı
yerden çalışmaya başlıyordu. Bu ilk versiyon hiç tutulmadı.
Tutulmamasının nedeni o sıralarda kullanılan bilgisayarların
donanım olarak yetersiz kalmasıydı. PC’ler o zamanlar grafik
düşmanı bir yapıya sahiptiler. Ayrıca, bilgisayarlar henüz bugünkü
yaygınlık düzeyine ulaşmamışlardı ve o zamanın kullanıcıları daha
teknik kökenli kişiler idi. Bu da grafik arabirimli bir sistemden
yararlanabilecek insanların azlığı anlamına geliyordu. Son bir
neden ise Microsoft’un grafik kullanıcı arabirimleri üzerine çok
deneyimli olmamasıydı. Bu ilk sürüm, 1984 yılında piyasaya çıkan
Apple Macintosh’a karşılık olarak üretilmişti. Macintosh başından
itibaren grafik temelli olarak tasarlanmıştı. PC’ler ise metin
temelli sistemler olarak işe başladılar. Bu da grafik temelli bir
yapıya uyarlanmalarını zorlaştırdı. Bu yapı bugün bile olumsuz
etkilerini hissettiriyor.
Windows 2.x
Microsoft’un ikinci girişimi de pek parlak olmadı. 1987 Yılında
piyasaya sürülen Windows 2.0 grafik temelli olmasına karşın doğru
dürüst ikon bile kullanmıyordu. Daha çok grafik ortamında
gerçekleştirilmiş metin temelli bir sistemdi. Çünkü daha iyi
grafikler için gereken güçlü işlemciler halen ortada yoktu. Gerçi
Intel 1985 yılında 80386’yı çıkarmıştı ama piyasada en yaygın
işlemciler 8088 ve 80286 idi. Zaman içinde Microsoft, Windows’un
80286 işlemcilerinin gücünden yararlanmasını sağlayan Windows/286
versiyonunu çıkardı. Bütün dezavantajlarına karşın bu versiyonun
kullanımı yine de DOS’tan daha kolaydı ve kullanıcının birden fazla
programı çalıştırabilmesine olanak sağlıyordu. Ama hem 8088
versiyonu hem de 286 versiyonu halen birer task-switcher’dı.
Çokgörevli (Multitasking) bir yapıda değildi. Task switching’de
birden fazla program çalıştırılabilir ama yalnızca öndeki program
iş yapar. Arka plandaki programların işleyişi askıya alınır.
Çokgörevli çalışmada ise hem ön hem arka plandaki programlar
çalışmalarını sürdürürler. 1988’de çıkartılan Windows/386
versiyonunda çokgörevlilik sağlanıyordu. Windows/386 ile gelen (ve
Windows NT ile Windows 95’e kadar süregelen) çokgörevlilik
işbirlikçi bir çokgörevlilik (cooperative multitasking) idi.
Işbirlikçi çokgörevlilikte birden fazla program aynı anda
çalışabilir. Arka plana alınan programların çalışması devam eder.
Programlar birbileri ile iyi geçinmek yani, işbirliği yapmak
zorundadırlar. O anda çalışan bir program bir süre sonra CPU
zamanı, sabit disk, COM portları vb. sistem kaynaklarını diğer
programlara sunarak onların da çalışmasını sağlar. Ama kötü
yazılmış bir program bütün sistem kaynaklarına el koyabilir. Diğer
programların çalışıp çalışmamasına yalnızca o program karar
verebilir. Buna karşılık Windows 95’de ve Windows NT’deki
çokgörevliliği işletim sistemi yönetir. Hangi programın hangi
sistem kaynağına ne kadar süre ile sahip olacağını işletim sistemi
belirler. Programlar için işletim sistemi tarafından belirlenen
süre sonunda işletim sistemi devreye girer ve sistem kaynaklarını
bir diğer programa aktarır. Bu türden çokgörevliliğe önceden
belirlenmiş çokgörevlilik denir (preemptive multitasking). Windows
2.0’ın üç versiyonu da piyasada tutulmadı. Üç versiyonun da
kullanıcı arabirimi yeterince basit ve kullanışlı değildi. Ayrıca
üçü de yeterince güvenilir değildi.
Windows 3.x
1990 yılının 22 Mayıs’ında büyük bir kampanya eşliğinde piyasaya
çıkartılan Windows 3.0, önceki versiyonların tersine çok başarılı
oldu. Bellek kullanımının gelişmiş olması gibi güçlü teknik
özelliklerinin yanısıra kullanıcı arabirimi de olağanüstü gelişmiş
idi. Ikonlar ilk kez burada yoğun bir şekilde kullanılmaya
başladılar. Birçok kişinin Windows ile özleştirdiği Program Manager
arabirimi de bu versiyonda ortaya çıktı. En önemlisi de, birden
fazla programın aynı anda oldukça sorunsuz bir şekilde
çalışabilmesiydi. Kuşkusuz Microsoft bu versiyonda da bazı ödünler
verdi. Örneğin, 8088 işlemcili, düşük konfigürasyonlu
bilgisayarların da Windows 3.0’ı çalıştırabilmeleri göz önünde
tutulmuştu. 8088’in çalışabileceği son Windows versiyonu Windows
3.0 oldu. Windows 3.0 piyasada çok iyi karşılandı. Ama
kullanıcıların sayısının artmasıyla birlikte sorunlar da ortaya
çıkmaya başladı. Çıkan sorunların büyük kısmı düşük konfigürasyonlu
makinalar düşünülerek verilen ödünlerden kaynaklanıyordu. Örneğin,
Windows 3.0 gerçek modda (real mode) çalıştırılabiliyordu ama bu
modda hiç de güvenilir değildi. Işletim sistemi bu modda çalışırken
kötü yazılmış bir program sistemi çökertebilirdi. Korunmalı modda
(protected mode) çalışan bir işletim sistemi ise bu türlü
programların sisteme zarar vermesini daha iyi engelleyebilirdi. Bir
başka sorun da ünlü geri dönülemez uygulama hatasıydı
(unrecoverable application error, UAE). Bu hataların çoğunda
Windows’un bir kusuru yoktu; programlar bir dosyayı açmaya
çalışmadan önce böyle bir dosyanın var olup olmadığını kontrol
etmiyorlar ya da olmayan bir sistem kaynağına ulaşmak istiyorlar ya
da buna benzer bir hata yapıyorlar ve sistem çöküyordu. Bütün bu
sorunlara çare olarak Microsoft, Windows 3.1 versiyonunu çıkardı.
Bu versiyonda kullanıcıya yeni gelen çok az şey vardı. Ama asıl
farklılık küçük ayrıntılarda ve sistemin derinliklerindeydi. Bu
versiyonda UAE’ler hemen hemen ortadan kayboldular. Çünkü Microsoft
artık sistemden bir şey istendiği zaman isteğin geçerli olup
olmadığını araştıran mekanizmalar eklemişti. Bir uygulama diskte
yer alan bir dosyayı istediği zaman ya da benzer bir iş yapmak
istediği zaman Windows ilk önce işin yapılabilirliğini kontrol
ediyordu (örneğin, istenilen dosyanın diskte yer alıp almadığını
kontrol ediyordu). Bu özellik birçok yazılımevinin ürettikleri
yazılımları gözden geçirmesini sağladı. Yazılımevleri sorun
çıkarmaya aday kısımları inceleyip yazılımlarını neredeyse yeniden
yazdılar. Bütün bunlara karşın yine de sistem bütünlüğünü bozan
uygulamalar ortaya çıkıyordu. Bu durumda sonuç genel koruma
hatasıydı (general protection fault, GPF). Yani, UAE’ler ortadan
kalktı ama şimdi de yerine GPF’ler geldi. Bir sorun çıktığı zaman
kullanıcı açısından değişen tek şey gelen mesajdı. Ama Windows 3.1,
GPF’lerden sonra kendini daha kolay toparlayabiliyordu. Windows
donup kalmadan önce en azından hatanın nedenini gösterebiliyordu.
UAE’ler ise genelde Windows’un tanımlayamadığı hatalardan
çıkıyordu. Bu fark, üreticilerin programlardaki hataları daha kolay
görebilmelerini sağlıyordu. Bunların yanısıra ortalama bir
kullanıcı şimdi çok daha az hata, yani GPF, ile karşılaşıyordu.
Microsoft Windows 3.1 ile birlikte daha da gelişmiş ve güvenilir
hale getirilmiş bir bellek düzeni sağladı. Windows 3.1 sanal bellek
kullanabiliyordu; yani, sabit diskin bir bölümü RAM bellek gibi
kullanılabiliyordu. Microsoft bu ek belleğin bir bölümünü daha
gelişmiş, 16 bitlik aygıt sürücüleri sağlamak için kullandı. 16
bitlik sürücüler korunmalı modda çalıştığı için Windows 3.1 8088’li
bir makinada kullanılamıyordu.
Windows for Workgroups 3.11
Windows 95 öncesi en güvenilir, en sağlam Windows versiyonu Windows
for WorkGroups 3.11 oldu. Bu versiyon aslında öncekilere göre çok
daha iyi bir ağ desteği sağlamak için üretilmişti ama özellikleri
yüzünden tek başına çalışan PC’lere bile yüklenmeye başladı. Bu
versiyon ile birlikte, birkaç bilgisayarın bulunduğu ortamlarda,
başkaca bir ağ işletim yazılımı kullanmadan bir bilgisayar ağı
oluşturmak mümkün oluyordu. Ayrıca elektronik posta için Microsoft
Mail ve iş düzenini sağlamak için Scheduler programını da
içeriyordu. 3.11’in daha güvenli olmasının nedeni ise önceki
versiyonlarda bulunan hataların (bug) çoğunun temizlenmesiydi.
Ayrıca 32 bitlik disk erişimi gibi yeni ve performansı arttıran
özellikleri de vardı. Ama halen yeterince güvenilir bir sistem
değildi. Olması da mümkün değildi. Çünkü önceki Windows
versiyonları gibi o da disk erişimi ve benzeri işler için DOS’u
kullanıyordu. Korumalı modda çalışan, birden fazla programı aynı
anda çalıştıran bir işletim sistemi alt düzey işler için gerçel
mod, tek-görevli bir sistemi kullanırsa sorunların çıkması
kaçınılmaz.
Windows NT
DOS ve OS/2’dan sonra Microsoft’un üçüncü tam-tekmil işletim
sistemi denemesi Windows NT oldu. Windows NT’yi Digital’dan
transfer edilen bir grup yazdı. Digital’ın WAX bilgisayarlarında
kullanılan VMS işletim sistemini de bu grup yazmıştı (Windows
NT’nin kısaltması WNT’yi oluşturan harflere bakarsanız herbirinin
VMS kısaltmasındaki harflerden sonra geldiğini görürsünüz). Windows
NT, daha önceki Windows yazılımlarından farklı olarak DOS’a gerek
duymayan tam bir işletim sistemi idi.
DOS/Windows ikilisi varken NT’ye niçin gerek duyulduğu sorulabilir. Bu sorunun yanıtını şöyle verebiliriz. DOS ortada durduğu sürece güvenilir, hızlı, çağa uygun bir işletim sistemi oluşturmak hayaldi. Yaratılan herşey DOS’un kısıtlamaları yüzünden yetersiz kalmaya mahkumdu. Microsoft bu yazılımlarla büyük işyerlerine giremiyor, ciddi uygulamalar gerçekleştiremiyordu. Büyük işyerleri kullanımı kolay, grafik arabirimli ama çok daha güvenilir ve güçlü bir işletim sistemi istiyorlardı.
Windows NT güvenilir bir yapıdaydı. Buradaki çok görevlilik
yapısının preemptive olduğunu yukarda belirtmiştik. Ayrıca
uygulamaların doğrudan donanıma (disk, görüntü kartı, faks-modem
kartı vb.) erişimi yasaklanmıştı. Daha önceki uygulamalar
performanslarını arttırmak için DOS’u atlayıp donanıma doğrudan
erişmek eğilimindeydirler. Bu da sistemin kararlılığını (stability)
azaltıyordu. NT’de ise uygulamalar donanıma doğrudan erişemiyordu.
İsteklerini çekirdek (kernel) modunda çalışan yönetici hizmetlere
iletiyorlardı. Yönetici hizmetler isteklerin uygun olup olmadığına
bakıyor, uygunsa istekleri yerine getirip sonuçlarını uygulamalara
bildiriyordu.
NT aynı zamanda Microsoft’un ilk 32 bitlik işletim sistemi idi. PC dünyasında 32 bitlik ilk işlemci, 80386, 1985 yılında piyasaya çıkmıştı ama 1993 yılına kadar bu işlemcinin kaynaklarını sonuna kadar kullanan bir işletim sistemi üretilememişti. İşletim sisteminin 32 bitlik olması işlemlerin daha hızlı yapılabilmesini ve daha büyük belleklere daha kolay erişimi sağlıyordu. NT başlangıçtan itibaren çokişlemcili (multiprocessing) çalışabiliyordu. Yani, bilgisayarda birden fazla işlemci bulunuyorsa işleri eşit bir şekilde bu işlemcilere dağıtabiliyor ve sistem performansını arttırabiliyordu. Daha önceki işletim sistemlerinin tersine NT, Intel işlemcilerine mahkum değildi. NT, Digital’ın Alpha, Silicon Graphics’in MIPS ve IBM/Motorola/Apple üçlüsünün PowerPC işlemcisi ile de çalışabiliyordu (yakın zamanlarda MIPS ve PowerPC işlemcileri için NT geliştirilmesi işine son verildi). Bu işlemciler arasında halen en iyi fiyat/performans oranı Intel işlemcileri ile elde ediliyor. (Burada Intel derken aslında bir platformu, i386 platformunu, kastediyorum. Intel firmasının işlemcileri dışında, AMD ve Cyrix işlemcileri de bu paltformda yer alıyorlar. Hatta AMD işlemcileri çoğu zaman performans bakımından Intel işlemcileri geçiyorlar.)
Microsoft, NT’yi ilk olarak sunucu bilgisayarlarda kullanılmak
üzere tasarladı. Bu yüzden de üzerinde çalışabileceği bilgisayarın
oldukça yüksekti özelliklere sahip olması gerekiyordu. Hızlı bir
işlemci ve en az 16MB bellek istiyordu. Yeni bilgisayar alanlar bu
özellikleri küçümseyebilirler; çünkü aldıkları bilgisayarlar şu
anda en azından 633MHz’lik bir Celeron’a ve 64MB’lık bir belleğe
sahip. Ama NT’nin ilk çıktığı zamanlarda (çok değil, 1993 yılında)
bu özellikler küçük bir servet anlamına geliyordu.
Microsoft’un daha sonra geliştirdiği workstation versiyonu NT’nin daha düşük konfigürasyonlu makinalarda da çalışmasını sağladı. Düşük konfigürasyon diyoruz ama yine de bu versiyon için de en az 12 MB gerekiyordu. Bu versiyon daha az kullanıcı, daha az sayıda bir arada çalıştırılabilecek işlemci vb. şeyler demekti.
Paranın ikinci planda, güvenilirlik ve performansın ilk planda kaldığı büyük işyerlerinde, devlet dairelerinde NT ilgi çekmeyi başardı. Ama bütün parlak özelliklerine karşın NT bir türlü yayılamadı. Değerlendirmelerde hep yüksek puanlar ve övgüler alıyordu. Ama Microsoft’un istediği yalnızca güzel değerlendirmeler değildi. Microsoft, hiç bir zaman kısıtlı pazarlara yönelik üretim yapan bir firma olmadı. Onun için başarı, ürününün 10-20 bin değil, 10-20 milyon adet satmasıydı. NT, hem donanım olarak zamanına göre üstün ve pahalı bir donanım gerektirmesi, hem de bu işletim sistemi için yazılmış 32 bitlik programların piyasada bulunmaması yüzünden bir türlü yaygınlaşamıyordu.
Bu ortamda ne yapılabilirdi? Ya bu projenin batak olduğuna karar verip başka şeyler denenecekti ya da bu ürünün yaygınlaşmasını kolaylaştıracak yeni hamleler düşünülecekti. Microsoft daha önce de, daha sonra da, batak projelerin içerisine girmiş ama vazgeçmesini bilmişti. NT’de durum değişikti: Microsoft, NT’ye güveniyordu; vazgeçmek niyetinde değildi. Microsoft’a göre NT sıradan bir ürün değildi. Firmanın bütün geleceğini bağladığı bir projeydi.
NT’den vazgeçilmeyecekse onun yaygınlaşmasını engelleyen unsurlar
temizlenmeliydi. Kullanıcıları hem donanım olarak hem de yazılım
olarak NT’ye uygun bir duruma getirmek gerekiyordu. Microsoft’un
donanım tarafında çok şey yapması gerekmedi. 1990’ların
ortalarından başlayarak yarıiletken teknolojisinde akıl almaz
ilerlemeler gerçekleşti. Birim hacme daha çok devre sığdırılırken
fiyatlar sürekli düşmeye başladı. Birkaç örnek verilmesi gerekirse:
1995 Temmuzunda, Intel’in Tükiye temsilcilerinde Pentium 75
işlemciyi 350 dolardan satılıyordu. Şu anda ise 2.66 GHz’lik bir
Pentium IV işlemci hemen hemen aynı fiyata satılıyor. O zamanlar
bilgisayarlarımızın maximum belleği 4MB iken şimdi yalnızca görüntü
kartlarımızın minumum belleği 32MB. Yine o zamanlar
bilgisayarlarımızda sabit disk 80MB iken, şimdi 80GB’lık bir sabit
diskler var. Yazılım tarafında ise yapılacak çok şey vardı. Yazılım
firmaları 10-20 bin satan NT için 32 bitlik program üretmeye
yanaşmıyorlardı. Haklıydılar. Öbür yanda yüzlerce milyona ulaşan
bir Windows 3.1 piyasası vardı. Onları ikna etmek için denklemin
öbür tarafına, yani kullanıcı tarafına geçmek ve önce onları 32
bitlik ortamlara taşımak gerekiyordu. Eğer kullanıcılar 32 bitlik
bir işletim sistemine geçerlerse yazılım firmaları da 32 bitlik
program üretmeye başlayacaklardı. Buradan hareket eden Microsoft,
tarihinin en masraflı tanıtım kampanyası ile duyurduğu Windows 95’i
üretti. 1995’in Ağustos ayında bu işletim sistemi piyasaya çıkarken
Türkiye’de Ali Kırca Taksim’den canlı yayın ile bu ürünü
tanıtıyordu. Gazeteler, dergiler, televizyonlar bu yeni ürünün
tanıtımıyla dolup taşıyordu. Böyle bir şey daha önce yaşanmadığı
gibi daha sonra da yaşanmadı.
Windows 95
Microsoft, Windows 3.11 ve DOS 6.22 ikilisi sonrasında,
kullanıcıların önünde bulunan bilgisayarlarda çalışacak yeni bir
işletim sistemi çıkaracağını açıkladı. Bu yeni sistemde DOS’a gerek
kalmıyordu. Kullanıcılar başından sonuna dek grafik ve dost bir
ortamda çalışabileceklerdi.Bu yeni sistem 1995 içinde çıkarıldığı
için Windows 95 olarak adlandırıldı. 1995’in Ağustos ayında tarihin
gördüğü en büyük bilgisayar kampanyası eşliğinde piyasaya sürülen
bu sistem çok tutuldu. Daha ilk haftada milyonun üzerinde satış
rakamlarına ulaştı. Windows 95’de DOS ortadan kalktı ama geriye
doğru uyumluluk yüzünden büyük ödünler verildi. Örneğin, 32 bitlik
olduğu söylenen Windows 95’de çok yoğun bir şekilde 16 bitlik
kodlar kullanılıyordu. Ama bu sayede de daha önceki programlarla ve
ürünlerle sorunsuz bir şekilde çalışma sağlanıyordu. Ayrıca Windows
95’in Tak-çalıştır (Plug-and-play) özelliği sayesinde bilgisayara
yeni parçalar eklemek çok kolaylaşıyordu. Windows 95’de bütün
Windows DLL’leri ve destek kodları korumalı modda çalışıyordu. DOS
uygulamalarını çalıştırmak için bir sanal makina (virtual machine)
oluşturuyor ve bu makina üzerinde bir DOS kopyası çalıştırıyordu.
Tak-çalıştır özelliği olmayan makinalarda bir kısım BIOS
fonksiyonları için destek sağlıyor ve gerçel-mod sürücüler kullanan
çok eski kartları bile destekliyordu. Windows 95 gerçek mod
sürücüleri dışında tamamen korumalı modda çalışıyor ve Windows
NT’nin 32 bitlik programlama arabiriminin bir alt kümesini
kullanıyordu.
Windows 95, daha önceki Windows versiyonlarından daha iyi, daha hızlı ve daha güvenilir çalışmakla kalmıyor kullanıcıya yeni bir grafik arayüzü de getiriyordu. Bu arayüz çok tutulunca uyumluluğu sağlamak için Windows NT 4.0’a da yerleştirildi.
Yukarda saydığımız kısımlar dışında Windows 95 ile kullanıcıların
elektronik posta ve iletişim gereksinimlerini karşılayan MAPI ve
TAPI desteği, az sayıda bilgisayardan oluşan küçük bir bilgisayar
ağını çok kolay kurabilme desteği de sağlanıyordu.
Windows 95’de her türlü program çalışıyordu ama bu işletim
sisteminden en yüksek yararı sağlamak için 32 bitlik programlar
kullanmak gerekiyordu. Windows 95’in yaygınlaşmasıyla birlikte
yazılım firmaları hızla 32 bitlik program üretmeye başladılar.
Windows 95 için üretilen 32 bitlik programların hemen hepsi NT
üzerinde de çalışıyordu. Microsoft böylece yazılım piyasasını da
istediği gibi 32 bitlik bir yapıya kavuşturdu.
Windows NT 4.0
Windows NT’nin en son versiyonu olan NT 4.0, 1996 yılında piyasaya
çıktı. NT 4.0’daki en büyük yenilik 1995 yılında piyasaya çıkan
Windows 95’in arayüzünü kullanması idi. Bunun yanısıra bir DNS
sunucu hizmetinin işletim sisteminde yer alması ve grafik
altsisteminin çekirdek kipine taşınması gibi bazı ufak tefek
değişiklikler vardı. Ama özellikle grafik altsisteminin çekirdek
kipine taşınmasıyla birlikte artan grafik performansı, bilgisayar
destekli tasarım programı (CAD) üreticilerini NT’ye çekti. NT halen
CAD için en çok tercih edilen platform niteliğini taşıyor. Windows
NT 4.0 geriye doğru uyumluluk konusunda Windows 95’in çok
gerisindedir. Windows 95’in çalıştırdığı birçok DOS ve 16 bitlik
Windows uygulamalarını NT 4.0 çalıştırmaz. Çalıştırmaması da
gerekir. Çünkü bu çalışmayan programlar ya doğrudan donanıma
müdahale eden ya da ciddi bir şekilde sistem bütünlüğünü ve
güvenilirliğini ihlal eden programlardır. Bu türlü programları
çalıştırmak istiyorsanız işletim sistemi olarak Windows 95’i
seçebilirsiniz. Ama en iyisi programlarınızı yenilemektir.
Windows NT 4.0 piyasada büyük bir başarı sağladı ve sağlamaya devam ediyor. Şu anda hem Türkiye’de hem de dünyada en çok kullanılan ağ işletim sistemi Windows NT 4.0. Ağ işletim sistemleri pazarında başa güreşen ve yakın zamana kadar fiilen tekel olan Novell’in pazar payı gitgide küçülüyor. Bu güçlü rakibinden kısa zamanda sıyrılan NT 4.0’ın şu anda en büyük rakibi Linux. Linux, amatör ve kısıtlı bir proje olarak yola çıkmışken Microsoft’a bir seçenek bulmaya çalışan firmalar ve kişiler tarafından keşfedildi. Bu kişiler ve firmalar şu anda en küçük ortamlardan en büyük sunuculara kadar her ortamda Linux’u kullanma çabası içindeler.
Windows NT 4.0’ın iki versiyonu var: NT Server ve ve NT Workstation. Workstation versiyonu tek başına çalışacak bilgisayarlar için ya da az sayıda bilgisayarın kendisine bağlanacağı bilgisayarlar için kullanılıyor. Server versiyonu ise çok sayıda bilgisayardan oluşan ağlara hizmet vermek için kullanılabilecek bir sistem. Workstation versiyonunun çalışabilmesi için en az 12MB bellek gerekirken server versiyonu için en az 16MB bellek gerekiyor. Ama her iki versiyon için de aslında 32MB’dan aşağısı önerilmiyor.
Yukarda sırasıyla task-switching, cooperative multitasking, preemptive multitasking ve multiprocessing terimlerini açıkladık. Windows 95 ve Windows NT ile birlikte yeni bir terim daha karşımıza çıkıyor: Multithreading. Şimdi bu kavramı açıklayalım.
Bir task (görev) çalışmakta olan bir programdır. Bir program, kullanıcı tarafından çalıştırılan bir program olabileceği gibi sistem tarafından çalıştırılan programlar da olabilir. Örneğin, Windows’u başlattığınızda çalışan ortada hiçbir program yok gibi görünür. Oysa işletim sistemi, Explorer ya da Program Manager gibi programları, ağa erişim sağlayan programları, tanımlanmışsa yazıcı kuyruklarını çalıştırır durumdadır. Task yerine process (süreç) terimi de kullanılır.
Windows 3.1’de her bir uygulama tek bir göreve karşılık
geliyordu. Windows 95 ve Windows NT’de ise bir uygulamada birden
fazla görev bulunabilir. Bir uygulama içindeki işletilebilir en
küçük kod parçasına,yani görev parçasına thread denir.
Uygulamalarda birden fazla thread’e izin veren işletim sistemine de
multithreaded denir. Windows 95 ve Windows NT multithreaded işletim
sistemleridir. Multhtreaded yapı, uygulamaların içindeki küçük
görevlerin (thread’lerin) birbirlerinden bağımsız çalışabilmelerini
sağlar. Bu özellik en çok çokişlemcili (multiprocessing)
sistemlerde işe yarar. Çok işlemcili sistemlerde işletim sistemi
uygulamaları ya da uygulamaların içinde bulunan thread’leri
sistemdeki işlemcilere dağıtır. Bu da sistem performansını önemli
ölçüde arttırır. Ama tek işlemcili bir bilgisayarda bile
multithreaded yapı performans artışı sağlar. Örneğin, Windows 95
için yazılmış bir elektronik tablolama programında thread’lerin
birisi tablonun yeniden hesaplanması işi ile uğraşırken diğeri
basım işlemi yapabilir.
Windows 2000
Microsoft, Windows NT 4.0’ın bir üst sürümü için adlandırma
kuralını değiştirdi. Bu sürümün adı Windows 2000 oldu. Bu pek de
parlak bir düşünce değildi ve diğer Windows ürünleriyle
karıştırılmasına neden oldu. Hatta bu yüzden Windows 2000’in yeni
sürümü için adlandırma kuralı tekrar değiştiriliyor. Windows 2000
Server’in yeni sürümü Windows Server olarak adlandırılacak.
Peki, 17 ŞUBAT 2000 yılında piyasaya çıkan Windows 2000 ne gibi yenilikler içeriyor? Baş yenilik dizin (directory) hizmetleri konusunda. “Directory” terimi Microsoft tarafından uzun zaman sabit diskteki bölümleri göstermek için kullanıldı. Ama uzun bir süre önce Microsoft disk bölümleri için folder (klasör) terimini kullanmaya başladı. Dizin, şu anda, bir sistemdeki nesnelerin bilgisi demek. Örneğin, telefon dizini kişilerin ad ve telefon numarası bilgisini içerir. Bir işletim sisteminin dizini ise kullanıcıları, bilgisayarları, yazıcıları, paylaşım alanlarını vb. nesneleri içerir.
NT’nin bir dizin hizmeti vardı. Örneğin, User Manager for Domains programı ile dizin içindeki kullanıcılara, Server Manager programı ile de dizin içindeki bilgisayarlara erişebiliyordunuz. Ama bu dizinin bazı sorunları vardı: Yönetimi tutarlı bir arabirimle yapılmıyordu; her iş için ayrı ayrı programlar kullanılıyordu. Dizin içindeki nesnelerin sayısı üzerine sınırlar bulunuyordu. Örneğin, bir NT etki alanı içinde ortalama olarak birkaç bin kullanıcı tanımlanabiliyordu. Dizin hizmetlerini üstelenen bilgisayarlar (PDC ve BDC’ler) katı bir şekilde tanımlanıyordu: Normal sunuculardan PDC-BDC durumuna, PDC-BDC’lerden normal sunucu durumuna geçiş mümkün değildi. Bu ve benzer kısıtlamalar Windows 2000’in dizin hizmeti Active Directory’de giderildi.
Active Directory dışında Windows 2000, Plug-and-play desteği, USB desteği, enerji yönetimi desteği gibi yeni teknolojilere destekler de içeriyor. En güzel özelliklerinden birisi de NT’ye göre çok daha az yeniden başlatılması: NT’ye yeni bir hizmet, kart, protokol yüklediğinizde sistemi yeniden başlatmanız gerekir. Windows 2000’de toplam olarak altı-yedi yerde yeniden başlatmak gerekiyor.