Abdülhamid’in vehimli ve korkak olduğu bugünün Türkiye’sinde bazı yazar çizerler tarafından hala yazılıp çizilebilmektedir. Ancak Abdülhamid’in korkak olduğunu iddia ile bu konuyu kaleme alanların temel dayanağı, konuya dair sağlam bir bilgiye sahip olmaları yahut hakikate vakıf bulunmaları suretiyle değil, bilakis geçen asırda yabancı kaynakların iddia ve ithamlarını tekrar etmeleri yönüyledir. Bu noktada Türkiye’de günümüz yazarlarından bazılarının kendi zehaplarınca Abdülhamid için onun korkak olduğu şeklinde bir takdirleri vardır. Dolayısıyla da Abdülhamid’i korkak ve vehimli olarak görüp:
Öylesine vehimli ve korkaktı ki, padişahlık ettiği 33 yıl boyunca sarayından cuma namazları hariç hiç çıkmamış, İstanbul'un dışına bir gün olsun adımını atmamıştı
şeklinde fakat mesnetsiz bir surette suçlayabilmişlerdir.
Yabancı basın Abdülhamid’in korkak biri olduğunu iddia edip dillendirmiş olsa da bu iddialarını yine aynı basın kendi sayfalarında, belki de farkında olmadan, tekzip de etmiştir.
Topeka State Journal gazetesi, örneğin, 12 Aralık 1900 tarihli sayısında Yıldız Sarayı’nda sefirlere yahut şehre gelmiş bulunan hatırı sayılır şahsiyetlere verilen yemek ziyafetlerinden bahsederken, 10 Aralık 1900’de Pazartesi günü akşamı Yıldız Sarayı'nda verilen yemeğe sadece Amerikalıların davet edildiğini belirttiği haberinde, şu ifadelere yer vermiştir:
Abdülhamid, sadrazamla ABD maslahatgüzarı Bay Griscom'un arasına oturmuş ve kendisine alışılmadık surette bir samimiyet göstermişti. Onun Birleşik Devletler savaş gemisi Kentucky'den Yüzbaşı Colby M. Chester'a aşırı derecede dostça davranması, Kentucky'nin İzmir ziyaretinin herhangi bir rahatsızlık yaratmadığını gösterme arzusuna bağlanmıştı…
Türk toplumunun bazı fertleri bugün itibarıyla geçmişin basma kalıp ithamlarını esas almak suretiyle Abdülhamid’i üstesinden gelemediği korkulara sahip biri olarak tanımlamaya ve korkak olarak suçlamaya devam etse de daha bir yüzyıl öncesinde Kansas City Daily Journal gazetesi hakkaniyetli bir duruş sergilemiş ve The New York Herald gazetesinden yaptığı alıntılar ile Abdülhamid’e dair sayfalarında yer verdiği bir yazıda onun korkak olmadığını beyan ile ispata çalışmıştı.
Abdülhamid’in suikast endişesi içerisinde bir hayat yaşadığını ve dolayısıyla da her daim acısını hissettiği ölüm korkusu nedeniyle Yıldız Sarayı’ndan dışarı çıkmadığı çoklukla dile getirilmiş bulunsa da böyle bir yaklaşımın hakikat olduğunu kabul etmek mutlak surette yanlış olacaktır. Abdülhamid muhakkak ki suikastlara maruz kalmıştı ve kalması da kaçınılmazdı. Kendisine karşı düzenlenecek bir suikastın en ziyade başarılı olabileceği yer ise şüphesiz ki Cuma Selamlığıydı. Abdülhamid’in her Cuma günü düzenli bir surette katılmaya özen gösterdiği Cuma Selamlığı nitekim 1905’te kendisini öldürme teşebbüsüne sahne teşkil etmişti. Ancak o, korkak biri olduğu ve ölmekten ödü koptuğu şeklindeki iddiaların aksine, hadise sonrası büyük bir sükûnet içerisinde dizginlerini eline aldığı atlı arabasını bizzat kendisi kullanmak suretiyle saraya dönme yürekliliğini gösterdiği gibi sonraki haftalar, aylar ve yıllarda da Cuma Selamlığına katılmaktan geri kalmamıştır.
Esasen 1905 suikast girişimine rağmen onun Yıldız Hamidiye Camii’ndeki Cuma Selamlığı icrasını devam ettirmiş olması kişisel cesaretini göstermesi bakımından dikkate değer bir durumdur. Bu cesarete tanıklık edenlerden birinin ifadesiyle:
Moloz ve kan etrafa saçılınca genel bir panik çıktı. Padişah ellerini kaldırdı ve boğuk sesiyle bağırdı: "Telaş etmeyin!" Bundan sonra arabasına bindi, dizginleri aldı ve hep bir ağızdan ''Yaşa!" diye bağıran yabancı konukların önünden geçip gitti.
Abdülhamid, hakikaten de o gün tek başına atlarını mahmuzlayarak Saray’a geri dönmüştü. Ancak bu mecburi dönüşü, birçok tercihli geliş ve gidişler takip etmişti.
Abdülhamid’in uzun yıllar hizmetinde bulunmuş olan Amerika asıllı Bucknam Paşa 1913 yılında The New York Times gazetesinde yer alan bir açıklamasında Abdülhamid’e atfedilen korkunun gerçekliğine dair:
Hakikatlere hiçbir şey bu denli aykırı olamaz
diye belirttikten sonra beyanlarına şu suretle devam etmiştir:
Herkesin eski rejimin o büyük, gizemli figürü, Sultan Abdülhamid ile ilgilendiğini biliyorum… Muhtemelen modern tarihte hiç kimse kendisi hakkında bu kadar az doğruya ve o kadar çok yalana sahip olmamıştır. O, fiziksel bir enkaz ve karakter olarak bir korkak şeklinde resmedilmiştir. Hakikatlere hiçbir şey bu denli aykırı olamaz.
…
Tahtta bulunduğu tarihlerde etrafındakiler ona sürekli olarak hayatının tehlikede olduğu telkininde bulundu. Bu fikir bir saplantı haline getirilmişse de o korku duymaktan oldukça çok uzaktı. Onun korku içinde olmadığı birkaç yıl önce Cami’de patlatılan bomba karşısındaki tutumu ile aşikâr surette görülmüştür.
O törene ben de katılmıştım. Bomba, onun faytonuna yakın mesafede bulunan yedi kişiyi öldürdü. Duygularını hiçbir surette belli etmeyen bir çehre ile arabasına binmiş ve soğukkanlı bir sesle, arabanın ilerleyebilmesi için cesetlerin kaldırılmasını için emir vermiş ve kalabalıktaki heyecanı bastırmak için bandonun çalması emrini verdiğinde Abdülhamid dışında herkes korkudan afallamıştı. O, vahim bir sonla karşılaşacağına kesinlikle inanıyordu, ama bundan korkmuyordu…
Kansas City Daily Journal gazetesi The New York Herald gazetesinden alıntılandığı ve sayfalarında yer verdiği Abdülhamid’e dair bir yazıda onun korkak olmadığını, onun tarihi hadiseler karşısındaki duruşu ile örneklendirmek suretiyle, izaha çalışmıştır.
Gazetede yer alan ilgili yazı aynen şöyledir:
Abdülhamid'i alçak bir korkak olarak suçlamak bugünlerde moda. Korkaklık hiçbir zaman Osman Ailesi’nin vasfı olmadı. Bu nesil, kalıtsal olarak cesurdur ve Abdülhamid, hanedan soyuna ait olduğunu gösteren yeterli derecede cesaret kanıtları ortaya koymuştur. O, Osman Bey’in gerçek bir torunudur.