Koşulsuz sevgi, annelik, ilişkiler... İclal Aydın yeni romanı 'Unutursun'u anlattı!

Yazar, oyuncu, gazeteci… Çok yönlü bir isim İclal Aydın, son romanı "Unutursun" ile bir kez daha okuru farklı duygulara, farklı şehirlere, farklı hikayelere götürüyor. SuperHaber'den Sayım Çınar, Aydın’la son romanını, günümüz Türkiye’sine bakışını konuştu.

Sayım Çınar / sayimcinar@gmail.com

- Artemis Yayınları’ndan yeni kitabın çıktı. Öncelikle kutlarım, iyi bir kurgu, iyi bir hikaye.

Teşekkür ederim, on birinci kitabım. On yedi senedir yazı yazarak para kazanıyorum. Yakın arkadaşım Elif Dağdeviren "Bu tedirginliğini bırak, yazar olduğunu kabul et" der her zaman, tuhaf bir çekingenliğim vardı. "Unutursun" on yedi senelik hayatımda duygularıma teslim olduğum bir roman oldu, dil de böyle şekillendi.

- Kurgu ama otobiyografik öğeler de taşıyor "Unutursun".

Annemin yaşamı nedeniyle biyografik öğeler var. Benden çok bir şey yok.

- Berlin’de, İstanbul’da, Ihlara’da geçiyor roman. Berlin ne ifade ediyor senin için?

Zaman zaman yaşadıklarımız zaman zaman özlediklerimizin romanı bu. Altı yıl Berlin’de yaşadım ve hiç sevmedim, Türkiye’ye geldiğimde "Kurtuldum" dedim. Sonrasında kızımla tekrar keşfettim bu şehri. Romanda da bunun izleri var.

“TİYATRO ÇOK MÜCADELE VERDİĞİM BİR ALAN OLDU.”

- Oyunculuğunu konuşmak isterim. Çok bilinmez ama en zor okullardan birinde eğitim gördün, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndensin.

Televizyon ünlüsü olduğum için oyunculuk yaptığımı sananlar oldu, evet. DTCF Tiyatro Bölümü girmenin en zor olduğu okullardan biridir. Çok aşamalı, çok meşakatli sınavlarla girilir bölüme. Genel kültür sınavından yetmiş altı alanlar devam edemezdi. Devamında dans, ritim, müzik sınavlarına girilir, devamında iki adımlı oyunculuk sınavı verilir. Sevda Şener, Metin And’ın olduğu geniş bir mülakata girersin. Oyunculuk için hazır bir hamur olduğunu göstermen gerekiyordu. Yani bu noktaya gelmem sürpriz değil. Şarkı söyleyerek kendimi ifade etmek istemedim ama yazmak hep vardı içimde. Tiyatro çok mücadele verdiğim bir alan oldu. Medyaya girdikten sonra geri planda kalan bir aşktı.

- Berlin’e dönersek, "Kızımla tekrar keşfettiğim bir şehir oldu" dedin.

Beni Berlin’e bağlayan Zuhal ve Hakan oldu. Bir günde üç işte çalışan bir ailenin çocukları, ikisi de üniversiteyi bitirdi. Sadece onları görmek için gidiyordum Berlin’e. Çocuklarımızı götürmeye başladık, çocuğuma anlatmaya başlayınca Berlin’in güzelliğini keşfettim. Şehirle bir ilişki kuramamışım yaşadığım dönemde. Devamında Berlin’de kaldım, yazmaya başladım, iki haftanın sonunda taslağımı çıkarmıştım.

“BİZDE GEÇMİŞ İKİ ŞEKİLDE YAŞANIYOR, YA İNKAR YA DELİCE TUTUNMA.”

- Kuşakları anlatıyorsun romanında. Geçmişinden rahatsızlık duyan karakterleri anlatıyorsun.

Kızımın altını çizdiği bölümlerden biri şuydu romanda: Bir insan nereden geldiğini bilmezse nereye gideceğini de bilmez. Bizde geçmiş iki şekilde yaşanıyor, ya inkar ya delice tutunma. Tamam ecdadınla övün ama üstüne ne koyuyorsun?

“ANNEMİN RAHATSIZLIĞI İLE YENİDEN KEŞFETTİĞİM ŞEYLER VAR ROMANDA.”

- Koşulsuz sevgi, annelik, ilişkiler… Çok şey var romanda.

Anneler ve kızları için çok şey var romanda. Sosyal medyadan çok güzel dönüşler geliyor. Anne baba ile ilişki çok başka. Annemin rahatsızlığı ile yeniden keşfettiğim şeyler var romanda.

- "Unutursun" film olsun ister misin?

Tabii ki. Hikayelerimi izlemek istiyorum, var böyle bir hayalim.

- Kitap devam kitabı değil, değil mi?

Bir "Cihan Kafes" geriye dönüp bakmak isteyenler için orada, ama "Unutursun" bağımsız bir hikaye, bir devam hikayesi değil.

- Teliflerden memnun musun? Yazarlıkla geçinmek zor günümüzde.

"Unutursun"da şunu gördüm. Müthiş bir kucaklaşma var okurlarımla aramda. "Yaz Bitmesin" 330.000 sattı. Yüz binler, seksen binler oldu kitaplarımda. Bir "Cihan Kafes" elli bin sattı. "Unutursun"u da elli bin bastık. Hızlı ve güzel gidiyor, benim beklentimin üstünde, yayıncımı son derece mutlu ediyor.

- Alfa romanı gibi. Artemis daha çeviri romana yönelen bir yayınevi. Nasıl seçtin yayınevini?

Ilgın’la güzel bir kardeşlik bağı oluştu. Arada kendini gösteren, soran bir yayın yönetmeni profili çok önemli. Benim yazarlığımda beni en çok destekleyen isimlerden. O da çok mutlu.

“EDİTÖRÜN YAZARINI USANDIRMADAN ÇALIŞMASI ÇOK ÖNEMLİ.”

- Tolga Meriç editörün. Çok vefalısın.

Evet değişmedi hiç. Ahlak meselesi biraz da yazarlık. Yayın yönetmeni ve editörler altın arayıcısı gibi, iyi yönlendirirse yazarı bütün hikaye değişebiliyor. Kırk sayfa yolladım ona, "İclalcim her şey bir kenara, şu cümle başlı başına bir bölüm olmalı" dedi. Yazınca anladım ki kalan sayfalar çöpmüş. Editörün yazarını usandırmadan çalışması çok önemli. Bu durumda silah arkadaşını bırakabilir misin?

- Çok sayıda karakter var romanda. Okurlar nasıl değerlendiriyor?

Hazırlıklı birileriyle röportaj yapmak ne güzel, romanımı gerçekten okumuş biriyle söyleşi yaptığım için çok mutluyum Sayım, bunu söyleyeyim ilk olarak. Çok zor ayrılıyorum bir şeyden. Karakterlerim için de aynı şey geçerli. Bunun için romanımda gösteriyorlar kendilerini.

- Sırada neler var?

Şu anda bitirmeyi hedeflediğim bir tiyatro oyunum var. Çetin Altan abime verdiğim bir sözdü. "Bu memlekete senin bitirme ödevi borcun var" demişti bana, hala da aklımda sözleri.

- Solmaz Kamuran ile de özel bir ilişkin var.

Çok severim kitaplarını. Özlediğim dost gibidir. Ara ara dönerim kitaplarını okurum. Minta öyledir mesela. Dostluğu da çok değerlidir benim için.

“YAZAYIM DA NE OLURSA OLSUN, SIRF ORADA OLAYIM, BİR ŞEY VERMESELER DE OLUR DÜŞÜNCESİ HAKİM BUGÜN MEDYADA.”

- Diziler ve televizyon olmadan sadece yazarak hayat devam eder mi?

Bugün için zor. Hepsi birbirini besliyor. Televizyonun getirdiği bir rahatlık elbette var. Zamanında basın işçisiydim ben medyada, kimseye saldırmak için söylemiyorum, öç almak için söylemiyorum, rahmetli Ercan Arıklı döneminde başladım, yazı yazan insanın iyi yaşaması gerekir şeklinde bir düşüncesi vardı. Şanslıydık ve iyiydik, görür, yaşar, yazardık. Yazayım da ne olursa olsun, sırf orada olayım, bir şey vermeseler de olur düşüncesi hakim bugün medyada. İş ucuzladı. Aytekin Hatipoğlu adında bir editörüm vardı örneğin o zamanlar, diller bilirdi, her şeye hakimdi. Böyle bir editörle çalışan kaç basın emekçisi var bugün? Basının da güzel günlerini yaşadık.

- Televizyon ve dizilerle daha çok ön plana çıktın.

"Medya mensubu" yazıyordum basındayken resmi belgelere. Şimdi "Oyuncu-yazar" yazıyorum ama artık en baskını yazarlık.

- Medyaya güvenin azalmasını nasıl değerlendiriyorsun?

Bir şey çok iyi olmadan önce iyice kötü olmalı belki de. Daha kötü olur mu bugün? Muhtemelen. Ama bu iyiye gideceğinin göstergesi, ben böyle düşünmek istiyorum.

- Ülke siyaset konuşuyor. Son olarak bu yarılma halini nasıl değerlendiriyorsun?

Diyorsun ki oylar gizli olmalı, diğer yandan "Hayır" kampanyası yapmayan bizden değildir diyorsun.

Siyaset profesyonellerin yapması gereken bir iştir. Twitter'la değil, şarkıyla, oyunla, kitapla dünyayı değiştireceğine inanıyorum.

Kızım "Kitap Hırsızı"nı izledi örneğin, devamında bana "faşizm" nedir diye sordu. O film görevini yapmıştır.

Benim de oyum, inancım var. Bunu anlatıyorum, yazıyorum, birinin hayatında bir şey değiştiriyorsam başarılıyım. Üreterek oyumu gösteriyorum. / SuperHaber Özel Röportaj

Türkiye tetikte! "Şakası yok, zamanlama meselesi" Almanya'da kaybolan Kütahyalı imamdan acı haber Plastik poşete zam yolda!
Sonraki Haber