Kredi kartı taksitlerinin artırıldığına dair haberler üzerine terör yoğunluklu ağır gündemden uzaklaşmak arzusu ile konuyu ele almak istedim.
Aslında terör ve darbe girişimi arkasından uluslararası ortamın karanlık aktörlerince geriletilmek istenen Türkiye ekonomisine içeride bir hareketlilik kazandırmak, vatandaşların kışın yaklaştığı ve okulların açıldığı şu günlerde biraz daha rahat alış veriş yapabilmesini temin etmek maksadıyla yapılan bu düzenlemelerin genel olarak olumlu değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Ancak uzun vadede bu kadar uzun taksit sürelerinin bireysel kredi kartı hamillerinin durumunu nasıl etkiler biraz bu konuda tereddütlerim var ki, bu konuda yetkin isimlerin de yaklaşımlarına bakınca benzer bir kaygı ve endişenin olduğunu görüyorum.
İnsanlarımız kredi kartı hayatlarına girdiği andan itibaren zaten büyük ölçüde bilinçsiz kullanımın getirdiği sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Diğer yandan bankacılık sisteminin genel olarak tüketiciyi gözetmeyen, kendi karlılık ve verimliliğini en üste taşımayı hedefleyen yapısı uzun yıllar boyunca idareyi bir denge sağlama konusunda meşgul etmiştir.
Ülkemizde genel olarak tüketici bilincinin geliştiğini söylemek mümkün değil, ancak burada eksikliğin mevzuatta olmadığını, düzenleyici işlem yapan mekanizmalarda bulunmadığını da belirtmek lazım. Mevzuatta AB ülkelerinden eksiğimiz yok, fazlamız var. Anlayışta ve uygulamada ise maalesef tüketici ve satıcı arasındaki ihtilafların basit çözümlerine hiçbir zaman yer olmadığını görüyoruz. Ya hakem heyetleri veya Tüketici mahkemeleri yoluyla ihtilaflara çözüm aranması tüketicinin yerden göğe kadar haklı olduğu durumlarda dahi hak aramasında çok caydırıcı oluyor. Bu caydırıcılık aslında sektörlerin ve üreticinin lehine değil; uzun vadede zararına ve marka oluşturmasına engel. Güvenilirlik tesis edemiyor.
Bunlara ek olarak, şimdi de böyle sürekli artan sayıda taksitle kredi kartı alışverişlerini teşvik etmek bir süre sonra ödenemeyen borçları, faizleri ve bunalımları buna bağlı aile facialarını da beraberinde getirebilir.
Taksit dışı tutulan veya taksitleri çok sınırlı bırakılan mal ve emtianın çok olması ise gerçekten iyi bir tercihtir. Ülkede üretilmeyen, tüketilmesi ise asla bir zaruret arzetmeyen pek çok lüks maddenin kredi kartlarıyla taksitlendirilerek en fazla satılan ürünler olduğunu yine istatistikler ortaya koyuyor. Sözgelimi cep telefonları tüketiminde inanılmaz bir model yenileme ve marka bağımlılığı var. Oysaki insanlarımızın pek çoğunun sahip oldukları cihazlar zaten daha çok uzun süre işlerini görmeye yetecek durumda. Şirketler ise artık yılda biri bırakın birkaç kez model geliştirip piyasaya sürüyorlar. Bunların hepsine yetişmek ve almak zaten akıl ve mantıkla da uyuşmamaktadır. Üreten biz olsak, üretimi canlandırmak için belki teşvik edebiliriz ama biz üretmiyoruz ki…
Ancak, ekonomiyi bir şekilde krize sokmayı 15 Temmuz’un devamı olarak değerlendiren karanlık odaklara karşı uyanık olmak, ülkemizi ve insanlarımızı üreten ve tüketen, kazanan ve kazandıran durumuna getirmek için alınan ve alınacak tedbirlerin önemine inanıyorum.
Burada denge, insanlarımızı krize sokmamaktır. Dönmeyen bir borç sarmalına mahkum etmemektir. Bankaların ve derin ihtirasların kurbanı haline getirmemektir. Bilinçsiz tüketimi özendirmemektir. İnsanlarımızın arzu ve ihtiyaçları arasında bir öncelik tayin edecek ve bütçelerini planlayacak bir noktaya gelmelerini temin etmektir.
Bunları yapamaz isek, bu kez de daha sonra başka tedbirler alarak yeniden düzenleyici bir rol ile müdahil olmak zorunda kalır ki, devlet, bu da ekonominin temel parametreleri ile uyuşmaz.
Devleti ekonomiye sürekli müdahale eden değil, ekonominin büyümesini ve sağlamlaşmasını temin eden bir noktada tutmalıyız.
Kısacası, kredi kartı taksitlerinin artırılması konusunda iyi mi yaptık, kötü mü yaptık zaman ortaya çıkaracak…