Küçük Çuha Adası başvuru formu!

Küçük Çuha Adası başvuru formu! Yunanistan'ın Küçük Çuha Adasına yerleşecek ailelere 500 euro aylık ücret vaat edildi. Yetkililerin yaptığı vaatler şu şekilde; bölgeye yeni yerleşecek olanlara arsa, ev ve ilk üç yıla mahsus olmak üzere aylık 500 euro ödeme. Peki Küçük Çuha Adasına nasıl başvuru yapılır? İşte detaylar...

Küçük Çuha Adası başvuru formu! Yunanistan'ın el değmemiş, 20 kilometre karelik Küçük Çuha Adası, güzelliğiyle kendisine hayran bırakıyor. Bölgeye yerleşecek olanlara 500 euro ödeme, arsa ve ev verileceğini vaat eden yetkililerse, göç etmeyi düşünen vatandaşlarda büyük bir heyecan oluşturdu. Peki Küçük Çuha Adası'na nasıl gidilir? Yunanistan Küçük Çuha Adası'na nasıl başvuru yapılır? İşte yanıtı...

KÜÇÜK ÇUHA ADASI BAŞVURU FORMU!

Yunanistan'da bulunan Küçük Çuha Adası (Antikythera) yirmi kilometre karelik, neredeyse tamamen el değmemiş doğası ve berrak suyuyla dikkatleri üstüne çekiyor.

Adada birçok küçük köy bulunuyor. Bunlardan en önemlisi ise hem adaya varış noktası hem de ana limanı görevi gören Potamos köyü.

Adanın yerli sakinlerinin sayısı her geçen yıl düşmekte. Öyle ki, mevcut durumda adanın nüfusu yalnızca 40 kişi. Ancak Lonely Planet’in haberine göre yetkililer, adaya kalıcı olarak yerleşecek aileler bulmak üzere kampanya başlattı.

AYLIK 500 EURO DESTEK

Yeni ada sakinlerinin seçimi için başlatılan uygulamalar oldukça sıkı, öncelik ise Yunanistan vatandaşı ailelere veriliyor. Adaylara tarım arazisi ve ev vaat edilirken, adada yaşadıkları ilk üç yıla mahsus aylık 500 euro (Yaklaşık 3200 Türk lirası) ödenek sağlanacağı da belirtiliyor.

Küçük Çuha Adası; sessiz, sakin ve huzurlu bir hayat sürmek için adeta biçilmiş kaftan. Kuşların göç yolu üzerinde kalan adada kuşları izleyebilir, yahut dalış yaparak keyifli vakit geçirebilirsiniz.

Söz konusu adaya yerleşmek şehir hayatından tamamıyla koparmıyor. Adadan iki saatlik bir feribot yolculuğuyla Girit’e, dört saatlik bir feribot yolculuğuyla da adaya en yakın şehir olan Lakonia’ya ulaşılabiliyor.

ÇUHA ADASINA NASIL GİDİLİR?

Meşhur Mora Yarımadası’nın hemen güneyinde ve Girit’in kuzeybatısında yer alıyor Çuha Adası. Bilinen adalardan herhangi birine çok yakın olmaması ve ulaşımının zor olması kimileri için avantaj. Çünkü ada, o istenmeyen ve tercih edilmeyen kitlesel turizm akınına uğramıyor. Yüzölçümü olarak da fena büyüklükte olmadığı için öyle sıkış tıkış, insan kalabalığına pek rastlamıyoruz burada. Yönetimsel olarak İyonya Adaları’ndan biri aslında ama oraya da oldukça uzak.

Çuha Adasına’na Pire’den kalkan feribotlarla 7 ya da 10 saatte ulaşmanız mümkün. Hangi firmayı seçtiğinize bağlı olarak yolculuk süreniz de değişiyor zira bazı şirketlerin filosunda daha yeni, daha hızlı diğerlerinde ise daha eski daha yavaş gemiler kullanılıyor. Bir diğer alternatifiniz ise uçak. Olympic Air her gün, Atina’dan, iki oda bir salon büyüklüğündeki, pervaneli, pek bir sevimli uçaklarıyla sizi adaya taşıyor. Biletleri bir iki ay öncesinden alırsanız oldukça da uygun bir fiyat çıkıyor karşınıza. Uçakla giderseniz, adayı keşfetmek için araba kiralamanızı tavsiye ederim. Çoğu adada olduğu gibi burada da araba oldukça gerekli. Çünkü toplu taşıma sınırlı ve dönemsel.

ÇUHA ADASININ TARİHİ

Afrodit'in doğduğu ada

Yunan mitolojisine göre, meşhur tanrıçamız Afrodit’in doğduğu ada burası. Doğmuş sonra rüzgarlar onu Kıbrıs’a taşımış. Mitolojiye baktığımızda bu olay, benim size anlattığım kadar basit bir şekilde anlatılmıyor ama ben kısa kesiyorum. Kıbrıs için de Afrodit’in adası demelerinin sebebi bu sanırım.

Milattan önce 3000 - 1200 yılları arasında da Minos Uygarlığı / Medeniyeti için çok önemli ticari noktalardan biri olmuş. Batıdan doğuya ya da tam tersi ticaret yolunun ortasında olduğu için genelde burada mola verirmiş gemiler ve tacirler. Sonrasında Spartalılar ve Atinalılar egemenliğine girmiş ada. Bu iki şehir devleti gerileme dönemine girdiğinde ada da önemini kaybetmiş haliyle. Nüfusu azalmış, eski cazibesini yitirmiş.

Orta Çağ’dan günümüze Çuha Adası’nın tarihini 36 kez, burada özetle anlatayım diye okudum ama durumlar çok karışık. Önce Bizans yerleşimi oluyor, aman da kiliseler, manastırlar gırla gidiyor. Hatta Bizans imparatoru Konstantinos, Papa’ya hediye ediyor adayı o dönemde. Franklar arada bir gelip yokluyor burayı ama adaya en uzun süre hakimiyet kuran Venedikliler, 1200 yıllarında artık adanın tek sahibi oluyor. Feodal sistem getiren Venedikliler şehircilik konusunda pek akıllı oldukları için önemli noktalarda kaleler inşa ediyorlar, şehirleri büyütüyorlar. 1537 yılında bir Osmanlı, Barbaros Hayrettin Paşa arası var: deniliyor ki “Barbaros ve askerleri yaktı yıktı milleti öldürdü, öldürmediğini köle olarak yanına aldı.” 1797 senesinde Napolyon çıkıyor karşımıza, Çuha Adası artık Venedik değil Fransız adası oluyor mu oluyor. Bir ara 1800’lü yılların başında Osmanlı - Rus işbirliği egemen oluyor adaya, oradan bir şekilde ada Birleşik Krallık himayesine giriyor. Birleşik Krallık himayesindeyken adada köprüler yollar yapılıyor, okullar inşa ediliyor, su ve kanalizasyon sistemleri oluşturuluyor.

KANGURU ADASI

1864 senesinde o zamanlar yeni kurulmuş olan Yunan devletinin bir parçası olan ada günümüz tarihine yaklaştığımızda hüzünlü bir hikayeye ev sahipliği yapıyor. Alman ve İtalyan birliklerinin İkinci Dünya Savaşı’nda adayı işgal etmesiyle beraber, ada yerlilerinin göçü başlıyor. 15 Eylül 1944 senesinde Müttefik Devletler adayı tekrar özgürlüğüne kavuşturuyor kavuşturmasına ancak savaş sonrası yaşanan ekonomik kriz, adanın, savaş döneminden bile çok göç vermesine yol açıyor. Göçenlerin büyük çoğunluğu Avustralya’ya yerleşiyor. Avustralya’da yeni bir hayata başlayan adalılar yüzünden buranın bir ismi de Kanguru Adası oluyor.

HORA (CHORA) VE ADA KÖYLERİ

Hora (Chora) bir adanın en önemli köyü / kasabası demek. Adanın idari bölümü diyebiliriz kısaca, istisnalar dışında da oranın en güzel görünen, en takvimlere yakışan köyü, kasabası. Ha bir de her Hora’da neredeyse mutlaka bir kale bulunur, unutmayalım. Kiklad Adaları’nı düşündüğümüzde her adanın Hora’sı gerçekten gözümüzü gönlümüzü açar; beyaz boyanmış evler kiliseler, taş sokaklar, Yunanistan deyince aklımıza gelen o mavi renkli sandalyeler, birbirinden tatlı, tek katlı evler hepsi bir paket halinde karşımıza çıkar. Çuha Adası bir Kiklad Adası değil ve dürüst söylemek gerekirse Hora’sı da, benim diğer gördüğüm adaların Hora’sı ile kıyaslarsam oldukça süssüz ve sade. Evet kalesi var, evet sokaklarında yürürken yine onlarca yıl geriye gidiyorsunuz, huzur deseniz huzur, mutluluk deseniz mutluluk ama daha alçakgönüllü daha kendine dönük bir atmosferi var.

Bu durum adanın genelinde de göze çarpıyor. Bugün Paros’a ya da Santorini’ye gittiğinizde, adımınızı atar atmaz, bu adaların güzelliği ve cazibesi sizi çarpar. Çuha Adası’nda önce bir “Eee ne var yahu burada?” hissi sarıyor sizi ama adada zaman geçirdikçe sakinleşiyor ve buraya bağlanıyorsunuz. Yüzölçümü nispeten büyük bir ada olduğu için özellikle Hora dışındaki köylerde evlerin birbirine mesafesi var, hiçbir şey sıkış tıkış değil. Beyaza boyanmış tipik ada evleri de var ama tek katlı, gösterişsiz taş evler de. Her evin kendince bir bahçesi, duvarlarından sarkan begonvilleri var. İnsanlar sakin, koşturmuyorlar ve dediğim gibi ada, kitlesel turist akınına uğramadığı ve daha çok “oralı” olanları ağırladığı için siz de turist olduğunuzu yavaş yavaş unutuyorsunuz. Ben Pitsinades isimli bir köyde kaldım oradayken.

PLAJLAR

Tahmin edersiniz ki adada onlarca plaj var. Ancak ben bu sitede genelde adımımı attığım, gidip gördüğüm yerlerden bahsetmeye çalışıyorum. Yoksa Google denen arkadaşımız hepimizin elinin altında. O yüzden bizzat bulunduğum üç plajdan kısaca bahsedeceğim.

Kaladi: Çoklarına göre adanın en iyi ve en popüler plajı burası. Adanın doğusunda yer alıyor ve üç bölümden oluşmakta. Çakıl taşı sevenler için oldukça ideal. Mükemmel bir denizi var ve küçük bir mağara da mevcut. Hora’ya 15 kilometre uzaklıktaki bu plaja oldukça bakımsız bir yolu kullanarak gidebiliyorsunuz. Arabayı park ettikten sonra ise 120 basamaklık merdivenler sizi bekler. İnmesinde sorun yok ancak plajdan dönerken biraz sancılı olabiliyor. Plajda şemsiye, şezlong yok, o yüzden hazırlıklı gitmeniz ya da erken gidip kayaların gölgesinde bi yer bulmanız gerekiyor. Yanınıza su ve atıştırmalık almayı da unutmayın.

Avlemonas: Aslında oldukça bilinen bir köy burası. Otel ya da pansiyon seçeneklerinin bol olduğu, birbirinden lezzetli yemekleri yiyebileceğiniz tavernalara sahip, adanın en turistik bölgelerinden biri. Ancak köyün kendi küçük koyu o kadar güzel ki ben burayı plajlar kategorisinde yazmayı uygun gördüm. Doğa ana bize özel, tatlı bir havuz yaratmış sanki. Küçücük koya merdivenlerden ya da taş düz bir platformdan atlayarak giriliyor.

Diakofti: Çuha Adası’na gelen gemilerin yanaştığı liman aynı zamanda burası. İnsan liman deyince hani biraz pis olur, yüzülmez diye düşünüyor ama öyle değil. Turkuaz ve dibini gördüğünüz inanılmaz bir deniz var burada. Oldukça büyük bir alana yayılmış üç plajdan oluşuyor. Bu yüzden ne kadar kalabalık olursa olsun yer bulabiliyorsunuz. Genelde gemiye binmeden önce son bir kez denize girmek isteyenlerin son gün uğradığı bir plaj ki ben de öyle yaptım. 2000 senesinde Gemlik’e giderken batmış MV Nordland gemisini de burada görebilirsiniz. İnsan gemiye bindiği yerde batık bir gemi görünce biraz tedirgin oluyor ama yapacak bir şey yok. Plaj sığ bir denize ve oldukça geniş koylara sahip olduğu için çocuklu ailelerin de gözdesi bu arada. Çocuklarla aranız çok iyi değilse önceden uyarayım.

Bu metin, http://atinadanyunanistan.wixsite.com sitesinden alınmıştır.

Espresso Lab Kimin? Hangi Ülkenin? Espresso Lab Sahibi Kimdir? Kızılcık Şerbeti Firaz Diziden Ayrılıyor mu? Acun Ilıcalı'dan net açıklama: Talisca'yı transfer etmek istiyoruz!
Sonraki Haber