Küçük Hesap Yapma, Kaybedersin

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Necip Fazıl” etkinliğinde şöyle dedi: “CHP kendini düzeltmediği sürece asla yönetime gelemez.”

“Kazanamaz” dedi. Bu saptaması yerel seçimleri de kapsıyordu kanımca.

Mustafa Kemal yaşasaydı, kimliğini yitirmiş bu CHP’nin “kapanması gerektiğini” söyler, kendisine yeni bir yol açardı.

CHP’yi kaybedenlere bırakıp, yaşamın her alanında (aşkta, işte, siyasette) kazanmanın yeni kurallarına odaklanmalı.

Yeni zamanlarda kazanmak için ne yapmalı?

Bir, dünyanın değiştiğini söylemekle yetinmek yerine değişimi anlayıp uyum sağla.

İki, kendi varlığını, düşünceni insanlara dayatmak yerine, insanların senden beklentisine öncelik ver.

Üç, gerçek ol. Kartlarını açık oyna. Sahtelik ve rol yapmak karşındakini aptal yerine koymak anlamına gelir.

Aptal insan yoktur, aptalı oynayan insan vardır.

Dört, insanları küçümseme. Tersine onlara değer ver. Kendisine değer verilen insan, değer vereni asla harcamaz.

Beş, rakibin hatalarına odaklanma, kendi hatalarını düzelt. Kendine odaklan.

Kendine odaklanmaktan kendinden memnun olmayı anlama, sürekli kendini düzeltmeyi anla.

Altı, sana destek vermeleri için insanlara inanacakları bir gerekçe sun. Neden seni desteklesinler sorusuna net bir yanıt ver.

Yedi, seni eleştirenlere sırtını dönme. Onları seni sevmiyor, kıskanıyor diye etiketleme. Eleştirenleri dinle. Ücretsiz danışmanlık aldığını düşün.

Sekiz, çevrene seni övenlerden oluşan bir duvar örme. Körleşir ve sağırlaşırsın.

Dokuz, ne iş yapıyorsan yap içinden geldiği için yap, gelmiyorsa o işe girme. Hiç kabızlık yaşadın mı? Acı verir, şişkinlik yapar. Tıpkı o hesap.

On, kendini çok şey anlatacak kadar önemseme. Unutma, konuşurken küçülür, dinlerken büyürsün.

On bir, çalışma ekibini dostlarından kurma, güvendiğin insanlardan oluştur.

On iki, çevrende soytarılar da olsun ama yol arkadaşlarını dürüst ve ayna tutanlardan seç.

On üç, yeni zamanlarda en önemli gerçek: Küçük hesaplar, ayak oyunları yapma. Asla kazanamazsın asla!

Yeni gerçeklerin hızı ve içeriği, küçük hesapları bozacak milyonlarca yeni parametre oluşturuyor. Birini kontrol etsen diğerini edemezsin.

Üstelik hem hiçbir işe yaramaz, hem de sadece düşman kazanmış olursun.

Sonuç; Kazanmanın kuralları değişti ya bunu anla ya da hiç yarışma.

İMAMOĞLU BİLSE İYİ OLUR

Buraya yazıyorum, üslubunu, iletişim tarzını, siyaset yapış biçimini değiştirmezse İmamoğlu’na yazık olacak.

Bu kaçıncı uyarım hatırlamıyorum.

Medya soytarılarının yaptığı gibi, İstinyepark’ın pahalı restoranlarında bir yemekte 25 bin dolar karşılığı anlatsam dikkate alacak belki.

Bir daha yazıyorum;

Ekrem Bey, sizi CHP’ye genel başkan yapacak ne bir güç var, ne de bir parti teşkilatı.

Bu istekten vazgeçmezseniz siyasi bir ölü olma ihtimaliniz çok yüksek.

CHP dışında bir parti kurma niyetiniz varsa vazgeçin. Ana yapıdan ayrılanlar hep yavru yapı olarak kalırlar. “Küçük olsun benim olsun” diyorsanız bilemem.

Başka bir partinin adayı olursanız da kazanamazsınız. AK Parti sizi istemez, “Meral Ablanız”ın derdi başından aşıyor.

Bırakın ürkek değişim açıklamalarını, İstanbul’a odaklanın. İstanbul seçmeni sizden umudu kesmiş durumda. Tatilleriniz, mitingleriniz nedeniyle ihmal edildiklerini düşünüyorlar.

Kim ki önünüze İstanbul’da açık ara önde olduğunuz araştırma sonucu getiriyor, bilin ki yalan söylüyor.

Tıpkı cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Beye kurulmuş araştırma şirketi, destekçi medya tuzağı size kuruluyor.

Unutmayın insanı büyüten yaptıklarıdır, yapacaklarını söylemesi değildir. Ve yine unutmayın projeyle, hava koklayarak liderlik olmaz.

AKLIMDAKİ SORULAR

Bir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, gündelik siyasette “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” dediği, tek başına “Atatürk” demediği halde, Anıtkabir özel defterinde “Aziz Atatürk” diye hitap etmesi bir benim mi dikkatimi çekiyor?

İki, Kılıçdaroğlu’nun Sözcü Tv’ye çıkması fikrini kim verdiyse, o kişiden bir daha fikir almasa iyi olur. Medyaya çıktıktan sonra, çıkmadan öncekinden daha fazla sorunu olur mu ya? Bir insanın her söylediği siyaseten yanlış ve siyasal iletişim açısından sorunlu olur mu?

Üç, anket şirketlerinin büyük yanılgısının nedeni kuralsızlık değil, uluslararası pek çok kural var. Mevcut kurallara uymayanlara yeni kurallar getirmek için çalışmak ne saçma değil mi?

Dört, seçim sürecinde baştan sona yanılmış olan muhalif medya, gazeteci, akademisyen ve kanaat önderlerinin tam kadro bu kez CHP’nin nasıl yönetileceği hakkında ve İmamoğlu’na akıl vermeleri çok komik değil mi?

Beş, Kültür ve Turizm Bakanına yeni döneminde, “Kültür”e de “turizm” kadar önem vermesini ve eşinin iletişim yönetiminde daha profesyonel olmasını önermek gerekmez mi?

Altı, Boğaz’daki “Türk gecesi” olarak sunulan etkinliklere kimse dikkat etmiyor mu? Fransa’da “Fransız gecesi” diye bir eğlence var mı mesela?

Ya da Mevlevi giysileriyle semah yapılması bir eğlence unsuru olabilir mi? Biz neden Ortadoğulu olmadığımız halde, Ortadoğulu gibi turizm yapıyoruz?

Yedi, Kız Kulesi restorasyona alınınca ödüm kopmuştu. Zira ülkemizde restorasyon cinayetleri saymakla bitmezdi.

Sonunda Kule’nin bitmiş halini gördüm. Çok beğendim. Bazı önyargılı tipler, restorasyondan önceki Kız Kulesi’ni orjinal sandığı için sonuçtan memnun kalmamış, “eski halinden eser yok” diye somurtmuşlar.

Çünkü yeni Kız Kulesi’nin süsü, püsü, gösterişi yok. Sanırım bundan rahatsız oldular. Oysa tüm sadeliğiyle gerçekte olması gerektiği gibi olmuş. Emeği geçenleri kutluyorum.

Sekiz, Neşet Ertaş’ın hayatını konu alan filmin gösterimi mahkemece yasaklandı. Ailesinin itirazı haklı bulundu. Her şeyin alınıp satıldığı, mallaştığı, ve bunun da kutsandığı bir dünyaya alışmıştık.

“Bu hayatın ve bu ismin üzerinden para kazanmanı istemiyorum” talebinin mahkemece haklı bulunması, “ölü ticareti”ne izin verilmemesi ne güzel bir karar değil mi?

Dokuz, Galatasaray’ın şampiyon olduğu maçta kupa törenini üzülerek izledim. Futbolcuların toplandığı ve hatıra fotoğrafının çekileceği platformda ve sahada tam bir kaos vardı.

Saha içindeki kalabalıktan ne İcardi gibi yıldız futbolcuların gövde gösterisi yapılabildi ne de Simge, Aleyna Tilki gibi popçular fark edildi. Biz neden törenle kutlamayı birbirinden ayıran organizasyonlar yapamıyoruz ki?

İŞE ALIRKEN NAZİKSEN, İŞTEN ATARKEN DE NAZİK OL

George Clooney’nin başrolünde oynadığı bir film var: “Up in the Air”

Yeni zamanlarda işten çıkarma konusunda uzmanlaşan bir adamı anlatıyor.

Zamanın gerçeklerine çok uygun bir konusu var. Bilgisayarlaşmayla toplu ya da bireysel işten çıkarmalar yoğunlaştı, daha da yoğunlaşacak.

Bu sevimsiz durumla uğraşmak istemeyen patronlar “işten kovma uzmanları” tutuyorlar.

İşten kovucu, işten attığı insanlara temiz bir gerekçe söylüyor: “Pozisyonunuz kapatıldı.”

Böylece, kovulan kişi “neden ben” diyemiyor, “eve ekmek götürmem lazım” diyemiyor. Pozisyon kapatıldıysa söyleyecek söz kalmıyor.

Acı, sert ama nazik.

Son dönemde bizde, özellikle medyada işten çıkarmalar arttı. Daha da artacak.

Ne yazık ki medyamızda, işine son verilen insanlarla nasıl vedalaşılır konusu hiç önemsenmiyor.

Unutmuşsunuzdur, önceki yıl büyük bir medya kuruluşunda işine son verilen gazeteciler, kapıda giriş kartları “geçersiz” yazınca anlamışlardı işten atıldıklarını.

Buradan medya patronlarına ve insan kaynakları yöneticilerine sesleniyorum: Biriyle çalışmak istemeyebilirsiniz ama onunla yol yürüdüğünüzü, birlikte zaman geçirdiğinizi, emek harcadığınız, aynı havayı soluduğunuzu nasıl unutursunuz?

Hiç değilse bir kahve ikram edin, yalan da olsa bir gerekçe belirtin, bir teşekkür edip el sıkışın.

Nezaket, anlayış ve inceliği kaybedince geriye kalanların da anlamı olmaz.

FENERBAHÇE’NİN ESAS SORUNU

Galatasaray-Fenerbahçe şampiyonluk maçında Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un yüzünü gördüm.

Yenilgiden, şampiyon olamamaktan daha çok, “Cumhuriyetin 100. Yılında şampiyon olacağız” taahhütünü yutmuş olmanın hüznü çökmüştü beden diline.

Oysa Fenerbahçe’de her şey vardı. Dünyanın sayılı zenginlerinden bir başkan. İyi oyuncular. Kazanmaya inanç.

Türkiye kupasını aldıklarında sevinmediler bile, şampiyonluk kaçtığı için.

Her kötü sezon sonu, bazen ortası, Fener’de yönetim hariç herkesi değiştirirler. Teknik adamları gönderirler. Yeni transferler yaparlar.

Hep aynı hikâyeyi yazarlar.

Esas sorunu Fenerbahçe ile Galatasaray yönetim anlayışını karşılaştırınca anlıyorsunuz aslında.

Futbol kulüpleri büyük iktidar alanlarıdır. Fenerbahçe Başkanları bu iktidarın hepsini kendilerinde toplamak isterler. Aziz Yıldırım öyleydi, Ali Koç da öyle.

Bir ara kurumsallaşmak için yola çıktılar, egolar nedeniyle sonuca ulaşamadılar.

Tek kişide toplanan iktidar gücü, eleştiriye tahammül göstermez. Uzmanlıklara saygı duymaz. Hep bozar yapar bozar.

Galatasaray’a bakın, Dursun Özbek başkan ama futboldan sorumlu Erden Timur olmasa o başarı gelir miydi?

Ya da kaçınız Erden Timur’un kupa töreninde Başkan Özbek’in elini öpüşünü fark etti?

Kaçınız “Ben özür dilemekten asla vazgeçmem” deyişine dikkat etti?

Güç paylaşılmadan sürdürülemez, Fenerbahçe bunu öğrenmediği sürece çok teknik adam gelir ve gider.

AZİZ YILDIRIM MI DOĞRU SÖYLÜYOR, HÜRRİYET SPOR MU?

Hürriyet’in spor haberlerini dikkate alırım. Halâ ülkenin en iyi spor sayfalarını yapıyorlar.

Birkaç gün önce, Aziz Yıldırım’ın dört iş adamıyla konuşarak kongrede Fenerbahçe yönetimi için teklif götürdüğünü haber yaptılar, manşetten.

Aziz Yıldırım Hürriyet’i yalanladı, “öyle bir görüşme olmadı” açıklaması yaptı.

Araştırdım.

Hürriyet’in haberi doğru. Sadece yazdıkları gibi dört değil, üç iş adamına teklif götürmüş Aziz Bey.

Ülkemizin Fenerbahçeliliğiyle meşhur üç büyük iş adamının baş harflerini yazayım: N.Ö., F. Ş. ve M.Ü.

Zaten kimler oldukları o kadar belli ki, spor muhabirleri bulsun diyeceğim, güleceksiniz.

Hiçbiri teklifi kabul etmemiş, sanırım Aziz Beyin yalanlaması da ondan olsa gerek.

Hürriyet’e hakkını teslim edelim.

AKLIMDA KALAN

Youtube kanalı açma fikri: Bilen bilir, ben kamera insanı değilimdir. Bir makineye bakarak konuşamam, karşımda içine bakacak göz isterim. Buna rağmen başta yardımcım Beris Hoca olmak üzere, çevremde herkes, okurlarım bir Youtube kanalı açmam için baskı yapıyorlar. İnstagram’da canlı yayın yapmaya bile zorlanan ben, Youtube kanalının altından kalkabilir miyim, bilmiyorum. Kafam karışık.

Tüm yazılarını göster