Kudüs’te Sevinç...
Mehmet Fatih Çıtlak'ın, SuperHaber'e özel hazırladığı Kudüs konulu yazısı...
Milletimizin zor dönemlerinde çok büyük hizmetleri bulunan, geçtiğimiz yüzyılın büyük âlimlerinden Kurra Hafız Gönenli Mehmet Efendi hocamdan dinlediğim bir hatırayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Gönenli Mehmet Efendi Hazretleri haccın çok meşakkatli olduğu zamanlarda kafilelerle hacca gitmiş ve Harem-i Şerîf’te bulunmuş, hac seyahatlerinde karşılaştıkları sayısız güzellikleri bizlere anlatmıştır. Bu seyahatlerden birinde Kudüs’te tesadüf ettikleri bir hadiseyi cümlemiz için tefekküre vesile olması niyazıyla, Hocaefendi’nin ağzından dinleyelim:
“Size bir yağmur hikâyesi anlatayım. Fakir karayoluyla hacca giden ilk kafilelerde bulundum. Malumunuz üzre uzunca bir süre hacca gitmek yasaktı. Sonra Allah(cc) kendisinden razı olsun Adnan Menderes zamanında hacca gitmeye müsaade eden kanunlar çıktı da hacca gidebildik.
Biliyor musunuz, bu millet Kâbe’ye, hacca hatta hacıya bile âşıktır. Urfa’dan geçerken, otobüsün önüne yatanlar oldu. Evet evet, yanlış duymadınız, aynen böyle oldu. (Eliyle önünde yol varmış da işaret ediyormuş gibi yaparak) Hac kafilelerini taşıyan otobüslerin önüne böyle yere yattılar. Yola yattılar yola… Biz durup ‘Bunlar ne yapıyor?’ dedik, durumu anlamak için kapıyı açtık. Oradakilere ‘Kardeşim, ne istiyorsunuz?’ diye sordu şoför. ‘Vallahi, bu hacca gidenler bizde misafir olmazsa yerden kalkmayacağız.’ dediler.
Kendilerine durumu anlattık. Vize işlemleri olduğunu, geç kalırsak kapıda çok zorluk çekeceğimizi, yolumuzun da oldukça uzun olduğunu onlarla konuştuk, bir şekilde ikna etmeye çalıştık, gönüllerini aldık. Onlar da otobüstekilere ikramda bulundular.
Bu millet işte böyle âşık bir millettir. Yâ Rabb’i! Sen, hac yollarını bize aç, bu aziz milleti Haremeyn’e hâdim eyle. O yola gitmekten alıkoyan olursa bu nev’i eşkıyadan milletimizi muhafaza eyle. Bizler, evlatlarımız, zürriyetimiz, inşallah hayırlısıyla o mübarek yollara gidelim ve gelelim.
Bu seyahatlerden birinde Kudüs’e dört beş otobüs peş peşe geldik. Şehrin kapısının olduğu yerden şehire girmemizle birdenbire gök gürleyiverdi. Bir rahmet yağıyor ki sormayın. İşte o anda acayip bir durum fark ettik. Normalde yağmur yağınca herkes ıslanmamak için sokaklardan bir yerlere kaçar, kapalı mekanlara girmeye çalışır. Ama yağmurun başlamasıyla Kudüs sokakları insan doldu, halk adeta sokaklara döküldü. Bizim hacıların bulunduğu otobüs kafilesinin etrafı insan seline döndü. İnsanlar sevinçle bizim bulunduğumuz arabaları sallıyor, pencerelere vuruyor, ağlayarak ve yüksek sesle bir şeyler söylüyorlardı. Orada bulunan görevliye sorduk ‘Kardeşim neler oluyor? Bu gürültü neden koptu? İnsanlar neden bağırıp çağırıyorlar?’ diye. Kafile başkanı durumu ağlayarak şöyle izah etti:
“Hocam, hep bir ağızdan ‘Kudüs’ün sahipleri geldi, Allah Teâlâ da yağmur indirdi.’ diye bağırıyorlar.” Kafile başkanı öyle dedikten sonra Kudüs’e 3 senedir yağmur yağmadığını öğrendik, halkın sevinci bundanmış. Bizim arabaların geldiği an Hak Teala rahmetini indirivermiş. Kafile orada bulunduğu sürece insanlar bu yağmura şahit oldular.”
Bu ibretli hadiseyi anlattıktan sonra Hocaefendi şöyle dua etti:
“Yâ Rabb’i! Kudüs’ü küffâr elinden kurtar. Mü’minleri aziz eyle, şu zilletten
cümlemizi halâs eyle. Bu necip milletimizi tekrar o mübarek beldelere hâdim eyle…
Korktuklarımızdan emin eyle, kafirlerin şerrinden bir an önce insanlarımızı kurtarıp
halâs eyle. Ente mevlânâ fensurnâ alel kavmilkâfirîn, Allahümmensur men
nasareddîn, vahzül men hazelelmüslimîn. (Sen bizim Mevlâ’mızsın, kâfirlere karşı
bize zaferle yardım et. Allah’ım! dinine yardım edenleri muzaffer eyle, Müslümanlara
eziyet edenleri perişan eyle.) Âmin, âmin bihürmeti Tâhâ ve Yâsîn.”