"Kuraklık kapıyı üç kez çalar!"
İstanbul Teknik Üniversitesi, Atmosferik Bilimler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, kırmızı alarm veren barajlardaki son durum ve kuraklığa ilişkin değerlendirmelerde bulundu. "Kuraklıkla ilgili nihayet en yetkili ağızdan bir uyarı geldi." diyen Kadıoğlu, "Cumhurbaşkanımız “kuraklık kendini iyice gösteriyor, suyu tasarruflu kullanın” diyerek herkesi en tepeden uyardı" dedi. Bu uyarı sonrasında telefonun "Kuraklık" diye çaldığını belirten Kadıoğlu'nun gazetecilere bir de sitemi vardı.
Türkiye son yılların en kurak yılını geçirdi. Barajlardaki su seviyeleri kırmızı alarm veriyor. İstanbul'un 50 günlük suyu kaldığı belirtilirken, tehlike en üst seviyeden dillendirilmeye başlandı.
Bu duruma dikkat çeken İstanbul Teknik Üniversitesi, Atmosferik Bilimler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kuraklıkla ilgili açıklamaları için "Kuraklıkla ilgili nihayet en yetkili ağızdan bir uyarı geldi. Cumhurbaşkanımız “kuraklık kendini iyice gösteriyor, suyu tasarruflu kullanın” diyerek herkesi en tepeden uyardı." ifadelerini kullandıktan sonra kendisini arayan gazetecilere konuyu getiriyor.
"Bu koronalı günlerde “hadi filanca barajın oraya gidelim bize röportaj ver” diyen basın emekçilerine kızmıyorum. Ama “iklim değişti kuraklık oldu” demeseler. Buna kızıyorum işte." diye sitem ediyor Prof. Kadıoğlu. Sonra da ekliyor:
"Kuraklık, dünya var olduğundan beri hep vardı. Küresel iklim değişikliği ile kötüleşiyor ve daha da kötüleşecek. Özetle iklimi günah keçisi ilan ederek kolaycılığına kaçmayalım, topu taca atmayalım."
Lafı daha fazla uzatmayalım ve sözü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu'nun KuzeyEkspres'teki "Kuraklık kapıyı üç kez çalar!" başlıklı yazısına bırakalım:
KURAKLIK KAPIYI ÜÇ KEZ ÇALAR!
Kuraklıkla ilgili nihayet en yetkili ağızdan bir uyarı geldi. Cumhurbaşkanımız “kuraklık kendini iyice gösteriyor, suyu tasarruflu kullanın” diyerek herkesi en tepeden uyardı. Bu uyarı ve Meteoroloji Genel Müdürlüğünün (MGM) kuraklık haritasından sonra telefonlar artık kuraklık diye çalıyor.
Bu koronalı günlerde “hadi filanca barajın oraya gidelim bize röportaj ver” diyen basın emekçilerine kızmıyorum. Ama “iklim değişti kuraklık oldu” demeseler. Buna kızıyorum işte. Kuraklık, dünya var olduğundan beri hep vardı. Küresel iklim değişikliği ile kötüleşiyor ve daha da kötüleşecek. Özetle iklimi günah keçisi ilan ederek kolaycılığına kaçmayalım, topu taca atmayalım.
Maçka’ya yılda bir gelirim. Çocukluğumum o coşkun dereleri artık yok. Bunun esas ve tek nedeni tatbikî bir doğa olayı olan kuraklık değil. Kuraklık haritasına dönersek meteorolojik kuraklığın Trabzon’un batısında olağan üstü seviyede olduğunu görürüz. Her ne kadar en önemli afet kanunumuz 7269’da kuraklık bir afet olarak sayılmasa da o doğa kaynaklı 31 afetin en tehlikelisidir. Kuraklığın bize göre bir “kusuru” vardır o da binalara zarar vermemesidir…
Eğer yetkili biri olsaydım kuraklık için ben ne yapardım? diye bir düşündüm. Öyle herkesin bildiği ve hep yaptığı şeyler değil tabi. Kuraklıkla mücadele için ülkemizde yeni bir yaklaşım/soluk gerek. Şüphesiz artık zor ve geçici bir çözüm olan boru döşeyip su getirmek ya da deniz suyunu arıtmak da değil… Çözüm Dünyanın geldiği en son nokta olan eldeki suyu doğru yönetmek. Ama nasıl? Bunun için:
Kuraklığı tam izle: Yeraltı ve yerüstü su seviyelerini, toprak nemini, yağmış ve yağacak yağmuru, buharlaşma miktarlarını, bitki örtüsünü ve kuraklık indekslerini tek elden izleyecek bir meteoroloji birimi kurardım. MGM haritası sadece meteorolojik kuraklığı gösteriyor. Hidrolojik ve tarımsal kuraklığı da bilmemiz ve takip edebilmemiz gerek. Sonra körün fil tarifi gibi bir durum olur.
Kent su bütçesi yap: Suyun para kadar kıymetli olduğu hep söylenir ama mali bütçeye benzer bir bütçesi her yıl yapılmaz. 1 Ekim su yılı başında (mali yılbaşı 1 Ocak gibi) her yıl devreye girecek Su Bütçesinin hazırlanıp yürürlüğe koyulması gerek.
Kuraklık mücadele planı yap ve uygula: Su bütçesindeki açıkları zamanında kapamak için önceden tüm paydaşlarla belirlenmiş olan önlemleri içeren Kuraklıkla Mücadele Planı olmalı. (Su bitince yapacak bir şey kalmaz. Yani suda risk yönetimi vardır; kriz yönetimi yoktur.) Şu an belki de yazın içeceğimiz suyla araba yıkıyoruz. Önlem almak için geç kalmak çok tehlikeli.
Yağmur suyu hasadı başlat: Özellikle binaların çatılarından gelen yağmur sularını sarnıçlarda depolayıp kullanım suyu olarak değerlendirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmalı. İçme suyu ile kullanım suyu birbirinden mümkün olduğunca ayrılmalı. Bu önlem, şiddetli yağmurlarda cadde ve sokakların hemen birer dereye dönüşmesini de engelleyecektir.
Arz ve talep dengesini koru: Trabzon ve çevresinde kullanılabilecek su kaynakları, bunların küresel iklimden nasıl etkileneceği belirlenerek su arz ve talep dengesi kurulmalı. Sürekli artan nüfus, HES, tropikal bitki vb.nin su talebini sonsuza dek karşılamak mümkün değildir. Yani Trabzon kentinin havası, suyu ve toprağının besleyebileceği Trabzon’un ideal nüfus, tarım ürünleri ve sanayi kapasitesi hesaplamalı ve ona göre hareket etmek zorundayız.
Özetle “Kuraklık kapıyı üç kez çalar!” dememin de nedenini açıklayayım. Allah korusun eğer kuraklık üç yıl peş peşe devam ederse tam bir felaket olur. Bir senenin kurak geçmesinin sosyo-ekonomik etkileri tolere edilebilir ama daha uzun sürerse başta tarım ve hayvancılık olmak üzere her şey biter. Dünya’da iklim göçlerine örnek gösterilen Osmanlı zamanındaki Celali İsyanları gibi bir durum. Yani doğru önlemleri zamanında almazsak tarih tekerrür eder.