İnsanın kendine özgü kibridir, kendini dünyadaki tüm canlılardan üstün görmek.
Hayat bana gösterdi ki ne türler arasında ne de insanlar arasında üstünlükler var, sadece ve sadece farklılıklar bulunuyor.
Yıllarca ekonomi gazeteciliği alanında kariyer yaptıktan, bir miktar yaşama dair kalem oynattıktan sonra Aşk Seni Bulur kitabını yazdım. Otobiyografik bir kesit olduğu için hayatımda aldığım en riskli kararlardan biriydi, o kitabın basılması.
Neredeyse bir yılı geride bırakırken hâlâ çoğu kadın okurlardan gelen yorumlarla hem yaşamın anlamını hem de yaşamdaki en önemli konunun ne olduğunu çözmeye çalışıyorum.
Konusu aşk, sevgi olan pek çok sohbetler yaptık. Bu uğurda Anadolu’ya da gittim. İnsanın ırk, inanç, gelir, sosyal sınıf gibi ayrışımlara olan meyline rağmen, aşk bizi eşitleyen nadir oluş hallerinden biri. Bana içini döken okurlardan anladığım inanç, ırk, politik görüş, meslek, şöhret, gelir, entelektüel birikim ayıt etmeksizin eşitleniyoruz aşk halinde.
Aşk konusunun yanında sıklıkla ihanet, aldatma, aldatılma serzenişleri geliyor. Bu serzenişlerden yola çıkıp insanın tek eşli mi çift eşli mi olduğunu araştırdım. Sohbetlerimde en çok ilgi çeken bölümlerden biri de bu oldu.
Dijitalleşmenin feriştahını yaşadığımız bu 21’inci yüzyılda hâlâ romantizme inanıyorum. Gönlümden geçen ve beklentim insanın da tek eşli ve sadık olması yönünde. Pek çok din, bugüne kadar geliştirdiğimiz ahlaki sistemler ve yazdığımız kanunlar bize tek eşliliği telkin etti.
***
Gerçekte insanın doğasında olan nedir peki? Antropologlar, çok eski anaerkil dönemlerde poligaminin geçerli olduğunu söylüyor. Cinsellik ile doğum arasında ilişki kuramayan insanların dünyasında, dünyaya çocuk getiren kadın yarı tanrı statüsünde ve çok eşli. Erkekler de çok eşli o dönemlerde. Erkek egemen düzene geçilmesinde, cinsellik ile hamilelik arasında ilişki kurulmasının etkisi büyük. Ki bu keşif mülkiyet kavramını da beraberinde getirdi. Tohumunun peşine düşen adam, çocukla başlayan mülkiyet kavramını toprakları parsellemeye, savaşlara kadar götürdü ki hâlâ o düzenin içinde yaşıyoruz. Anaerkil düzenden farklı olarak ataerkil düzende, poligami erkeğin hakkı olarak toplumlara yerleşti. Tek eşlilik kavramı ise yüzyıllar sonra din, ahlak ve kanunlar eliyle toplumlara yerleştirildi.
İnsanın ait olduğu memeliler türünde, çok eşlilik yüzde 96 gibi ezici bir orana sahip. Tek eşli memeliler arasında en bilineni tarla faresi ki kimse kendine onu örnek almak istemiyor.
Hayvanlar âlemine baktığımızda tek eşliliğin en çok görüldüğü tür kuşlar (kanatlılar) olarak karşımıza çıkıyor. Tek eşlilik durumu da farklılık gösterebiliyor. Kimi hayvanlar yaşamları boyunca sadece tek bir eşe sadık kalırken, kimileri eşinin ölümü durumunda yeni bir eş edinebiliyor.
Kartallar, tüm yaşamları süresince tek bir eş ediniyor. Eşini kaybeden kartal, neredeyse inzivaya çekiliyor. Kumrular, ölen eşinin başından ayrılmayarak (ne yiyor ne içiyor) intihar edercesine yaşamını sonlandırıyor. Kuğular her yıl çiftleşme döneminde kendi eşini arar ve bulur. Deniz kuşu olarak kabul edilen penguenlerde sadakat kadar aile kavramı da önemlidir. Bir penguen başkasının eşine yan bakarsa linç edilmeyi de göze alır. Turnalar, yine, tek eşliliğin sembolü olmuş kuşlardır. Hakaret etmek için bir insana angut diyorsunuz ya bir kez daha düşünün. Eşlerini kaybettiklerinde ölene kadar yas tutuyor angutlar. Akbabalar tek eşlilik kadar aile ve akrabalık ilişkilerine de önem veriyor. Albatroslar göç sonunda mutlaka eşlerinin yanına dönüyor.
***
Memelilerden ise gibbon maymunları ve kurtlar tek eşlilik kadar aile bağlarıyla da örnek alınası… Çakıl sırtlı kertenkele ve karadul örümceği de tek eşli canlılar arasında öne çıkıyor.
Bütün bunları yazmama neden olan ise bir uçamayan leylek hikayesi… Hırvatistan’da Stjepan Vokiç, 20 yıl önce avcılar tarafından vurulmuş bir leylek buldu. Leyleği tedavi etti ancak Melena ismini verdiği yaralı kuş bir daha uçamadı. Vokiç’in damında yuva kuran Melena birkaç yıl sonra hayatının aşkı Klepetan ile tanıştı. Son 16 yıldır her Ağustos ayında Güney Afrika’ya göç eden Klepetan, mart ayında soluğu sevdiceği Melena’nın yanında aldı. Birlikte yuva kurdular, yavrular yaptılar.
E, kanatları var; melek sayılır onlar da!
Migel’in hikayesini bilir misiniz? Yeni Zelanda’nın Mana adasında daha fazla kuş türünü adaya çekebilmek için farklı kuş heykelleri dikildi. Bir sümsük kuşu o heykellerden birine aşık olup 3 yıl boyunca onunla çiftleşmeye çalıştı. Bu çılgın aşığa adada Migel adını verdiler. Geçtiğimiz aylarda bu romantik kuş, dünyaya gözlerini yumarken ısrarcı bir aşık olarak hafızalarımıza ve kalbimize kazındı.
Keşke insan gerçekten kuş beyinli, kuş gönüllü olabilse…