Küskün, kırgın, kararsız mısınız? Bu yazıyı okumadan sandığa gitmeyin!

Yeni Şafak yazarı ve AK Parti Milletvekili Aydın Ünal'ın bugünkü yazısı Ankara kulislerinde elden ele dolaşıyor.

Referanduma sayılı günler kala çok çarpıcı tespitlerin yer aldığı bir yazı kaleme alan Aydın Ünal, suskun kitlelerin sesi oldu.

İktidarın bazı uygulamalarından şikayetçi olan vatandaşlara, "Hâlâ mı kararsızsınız? Bir belediye başkanına, bir milletvekiline, bir bakana mı kızdınız? Haşerat canınızı mı acıttı? Küskün müsünüz? Kırgın mısınız? Kaygılı, endişeli, tereddütlü müsünüz?" diye soran Ünal, pazar günü için önemli bir çağrıda bulundu.

AK Parti'ye küsen vatandaşlara "Pazar günü sabah, kararsızlığınızı, küskünlüğünüzü, kırgınlığınızı, itirazlarınızı, eleştirilerinizi, isyanınızı usulca ve sessizce yere bırakın. Çok inatçı bile olsanız, sandıktan dönünceye kadar kişisel hesaplarınızı buzdolabında bırakın." diye seslenen Ünal, "Haydi, hiç bahanelere sığınmayın; asırlardır bu mücadeleye omuz vermiş kahramanlar aşkına, sandığa gidin, bir Fatih edasıyla, köhnemiş çağın kapılarını kırarcasına mührü “evet”e basın." dedi.

Medyada "Pelikan grubu" olarak bilinen gazeteciler ile yaşadığı son tartışmalar sonrasında Twitter hesabını kapatan Ünal'ın yazısında, "Haşeratın ısırdığı yaralarınıza tuz basın." ifadesini kullanması da dikkat çekti.

İşte o yazı;

* Kararsız mısınız?

Bizim neslin çocukluğu ve gençliği çok zor geçti. Anlattıklarına göre, babalarımızın ve dedelerimizin hayatları da zorluklar içinde geçmiş. Yoksulluğun dibini gördük. 12 Eylül öncesindeki anarşiye, 12 Eylül askeri darbesine, darbeyle oluşan baskı ortamına şahit olduk.

Köylü, taşralı, gecekondulu, yoksul, muhafazakâr, dindar olduğumuz için okulda, otobüste, devlet dairelerinde, hastanelerde, askerde adam yerine konulmadık. Sadece yoksulluk olsa iyi; kutsallarımıza, değerlerimize, inançlarımıza mütemadiyen saldırdılar. Bizi hak, hukuk, özgürlük, adalet, eşitlik gibi kavramların kapsamı dışında tuttular.

Fikirlerimize, siyasetimize, yaşam tarzlarımıza tahammül edemediler.

Evet ya, yine mağdur edebiyatı…

Çünkü biz şu kısa ömrümüzde bile kısır döngünün, fasit dairenin defalarca tur tamamladığına şahit olduk. Tam da her şey güzele doğru ilerlerken, özgürlüğün ve adaletin ucu görünmüşken, umutlar çoğalmışken, kaç kez başa döndük, kaç kez sıfırdan başladık, kaç kez hayal kırıklığı yaşadık.

15 Temmuz akşamı, evimle vedalaşıp çıktığımda üzerime nasıl bir karamsarlık çöktü bilemezsiniz. Yine mi darbe? Yine mi başa dönüyoruz? Fasit daire yine mi turunu tamamlıyor? Yine mi elde var sıfır? Dedelerimizin, babalarımızın, bizim yaşadıklarımızı çocuklarımız da mı yaşayacak? Bugün darbe oluyor, yani 10 yıl sonra bir daha, 20 yıl, 30 yıl sonra bir daha mı darbe olacak? Bu fasit daire, bu devran böyle mi devam edecek?

Üstelik darbeyi Fetullahçılar yapıyordu. Hani gavurun gözüne girebilmek için Müslümandan nefret eden Fetullahçılar. Belki hiçbir şey yeniden başlamayacaktı. Belki bu topraklarda İslam'dan eser dahi kalmayacaktı.

“Bu gece öleceğiz, ama darbeye, fasit dairenin yeniden başa dönmesine, turu tamamlamasına izin vermeyeceğiz” dedik. Allah şehitliği bize nasip etmedi, ama şehitlerimizin hürmetine, o çelikten gibi görünen kısır döngüye kutlu mu kutlu bir darbe indirdik.

Yetmez; o kısır döngüyü kırmak gerekiyor. 16 Nisan'da o kısır döngüyü paramparça etmek gerekiyor. Zor kazandıklarımızı, haklarımızı, hukuku, adaleti, özgürlükleri, bu toprakların Müslümanlığını artık geri döndürülemez bir sağlam zemine kilitlemek gerekiyor.

Hâlâ mı kararsızsınız? Bir belediye başkanına, bir milletvekiline, bir bakana mı kızdınız?

Haşerat canınızı mı acıttı? Küskün müsünüz? Kırgın mısınız? Kaygılı, endişeli, tereddütlü müsünüz?

İdam sehpasındaki Menderes gelsin gözünüzün önüne; zira sehpadaki Menderes değil, sizsiniz.

28 Şubat MGK'sında boncuk boncuk terleyen Necmettin Erbakan'ın sureti gelsin gözünüzün önüne; zira orada terleyen aslında sizsiniz.

Pınarhisar Cezaevi'ne uğurlanan Recep Tayyip Erdoğan gelsin gözünüzün önüne; zira orada mahkûmiyete yürüyen tam da sizsiniz.

Fakülte kapılarında eylem yapan başörtülüler gelsin hatırınıza, üniversite kapılarında başörtüleri çekilenler gelsin. İmam Hatip okuduğu için dışlananlar, işinden atılanlar, horlananlar gelsin. Köyü yakılanlar, dili yasaklananlar, varlığı inkâr edilenler, inançlarıyla alay edilenler gelsin gözünüzün önüne. Bitmeyen yoksulluk, bitmeyen sömürü gelsin. İhanete ve uluslararası oyunlara kurban verilmiş şehitlerimizin tabutlarına sarılmış ağlayan anneler gelsin gözlerinizin önüne.

15 Temmuz akşamında sevinenler, umutlananlar, sizi idam sehpasına çıkarmak için ellerini ovuşturanlar, “işte yine başa döndük, işte yine iktidara biz geldik” diyen zorbalar gelsin hatırınıza. O mütekebbirlerin, müstekbirlerin, muktedirlerin, Müslüman kanıyla semiren zalimlerin acımasız suratları gelsin gözünüzün önüne. Her şeyi başa döndürmek için, bütün özgürlükleri rafa kaldırmak, sizi yine ötelemek, iteklemek için fırsat kollayanlar gelsin gözlerinizin önüne.

Pazar günü hiç kimseye, hiçbir partiye oy vermeyeceksiniz. Pazar günü kendinize, çocuklarınıza, geleceğinize oy vereceksiniz. Pazar günü “evet” deyip, kısır döngüyü, fasit daireyi kıracaksınız. Tekrar tekrar başa dönmeye, sürekli sıfırdan başlamaya son vereceksiniz.

Pazar günü sabah, kararsızlığınızı, küskünlüğünüzü, kırgınlığınızı, itirazlarınızı, eleştirilerinizi, isyanınızı usulca ve sessizce yere bırakın.

Çok inatçı bile olsanız, sandıktan dönünceye kadar kişisel hesaplarınızı buzdolabında bırakın.

Haşeratın ısırdığı yaralarınıza tuz basın.

Gönül kırıklıklarınızı bir yara bandıyla birkaç saatliğine yapıştırın.

Soruları, soru işaretlerini, söylentileri, dedikoduları birkaç saatliğine kulak ardı edin.

16 Nisan, kimsenin değil; sizin gününüz. O gün tarihin akışını değiştireceksiniz. O gün, tarihi yeniden, siz yazacaksınız. O gün kendinize, geleceğinize “evet” diyeceksiniz.

Bir tek mühür vuracaksınız ama çocuklarınıza, torunlarınıza, haklı bir gururla, “tarihi ben yazdım” diyeceksiniz. Sakın ha bu fırsatı kaçırmayın.

Haydi, hiç bahanelere sığınmayın; asırlardır bu mücadeleye omuz vermiş kahramanlar aşkına, sandığa gidin, bir Fatih edasıyla, köhnemiş çağın kapılarını kırarcasına mührü “evet”e basın.

Turgay Ciner Habertürk ve Show TV'yi neden sattı? Habertürk, Show TV ve Bloomberg için dudak uçuklatan fiyat Can grubu kimdir, sahibi kim? Habertürk ve Show TV'yi satın alan
Sonraki Haber