2023 yılı çok hızlı başladı…
Önce devasa çaptaki depremler ve devam eden sarsıntılar ile toplum ruhen alt üst oldu.
Sonrasında ise üyelerinin etrafında toplandığı “Kutsal İttifak” masası büyük bir darbe aldı.
Böyle olması esasen kaçınılmaz bir haldi. Zira Kutsal İttifak’ın her bir üyesi kendi ekseninde dönüp kendisinden gayrısını hep öteledi, önce ve öncelikle ben varım, ben olmalıyım demekteydi.
Ancak Kutsal İttifak’ın tek kadın üyesi diğerlerinden çok daha fazla “ben” demekte, ben başatım, önce ve sonra, her daim ben olmalıyım havasındaydı. Hırsı, tutkuları, benlik duyguları, yönetme arzusu, belirleyici tavırları… diğer üyelerden çok ama çok daha ziyadeydi. Oysaki söz konusu ruh hali ve zihin yapısı her daim kendisini aşikâr etmekteydi. Tıpkı yakın zamanlarda ölen İngiltere kraliçesi Elizabeth gibi sıra dışı renklerdeki giyim tarzı ile her vakit toplum ve “Kutsal Masa” üyeleri nezdinde kendisini öne çıkarıcı bir davranış sergilemekteydi. Sapsarı, masmavi, pespembe, kıpkırmızı, bembeyaz, turuncu ve daha türlü türlü dikkat çekici renkteki ceketleri tam bir algı oluşturma vesilesiydi.
Ceketinin sıra dışı renkleri kadar sözleri de keskin ve kararlılık sergilemekteydi. “Ya tarih yazacağız ya da tarih olacağız” diyordu. Kutsal İttifak üyelerinin etrafında toplandığı masayı “kumar masası” olarak tanımlıyordu. “Kumar” ve “noter” masasında olamayız iddiasında bulunmaktaydı. Hep kendisi dinlensin, hep onun dedikleri olsun ve hep o belirlesin azmi içindeydi. Gerçi diğer üyeler de hırsları ve arzuları itibarıyla ondan geri değillerdi… Nihayet masa devrilmiş, ayaklarından birisi hesapsız bir surette kırılmıştı. Fakat acil müdahale ekiplerinin akıl, fikir ve yönlendirmesi ile vuku bulan kaos kısa sürmüş, allı pullu üye kırıp döktüğü sövüp saydığı Kutsal Masa’ya geri dönmek zorunda kalmıştı. Ancak halet-i ruhiyesi çökmüş, yüzünü gözünü keder bürümüştü. Ayrıca geri dönmeye mecbur kaldığı o gün ilkbahar soluklu allı yeşilli ceketlerinden hiçbirisini giymeyerek ölüm matemi içindekiler gibi siyah bir mantoya bürünerek tekmelediği kapıyı tekrar çalmıştı.
İmdi;
Liderlik iddiasındaki birinin tekmelediği kapıyı bir daha çalmaması icap eder. Tıpkı “one minute” örneğinde olduğu ve “Benim için bundan böyle, Davos bitmiştir. Daha Davos'a gelmem! Bunu da böyle bilesin!” ifade ve uygulamasında olduğu gibi.
Türkiye’yi yönetme sevdasındaki bir oluşumun liderinin kendi oluşumuna mensup üyelerden hiçbirisini Türkiye’nin yönetimi için yeterli ve ehliyetli görmeyip kendisi ile rekabet halinde bulunduğu bir oluşumun üyelerine kucak açması, onları bağrına basması ve onlar için Kutsal Masa’yı tekmeleyecek kadar asabileşmesi ise hakikaten traji-komik bir durumdur.
“Tükürdüğünü yalamak” ise ilkbahar soluklu Kutsal Masa üyesi için çok vahim olmuştur. Böyle davranmakla itibarını sıfırlamış, kendisine duyulan itimadı yitirmiştir. Oysaki Tarık bin Ziyad olabilmek ve tarih yazabilmek için gemileri yakmak gerekirdi. Masa’yı tekmelemenin üzerinden daha 24 saat geçmeden keder ve kasvet kokulu siyahi elbiseler içerisinde geri dönülmemeliydi. Şayet fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir surette örgütlenilmiş olunsaydı tabii ki sonuç öyle olmazdı.
Unutmamak gerekir ki özgürlük ve bağımsızlık Türk’ün karakteridir.
Velhasıl;
Lider; sözünün eri olmalıdır.
Lider; itimada layık bulunmalıdır.
Lider; halkının derdi ile dertlenmelidir.
Lider; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür olmalıdır.
Lider; kusuru varsa, özür dilemesini bilmelidir.
Lider; kara günlerinde halkı ile birlikte gözyaşı dökebilmelidir.
Lider; gerektiği takdirde halkı için kendisi feda edebilmelidir.