'Ben milletvekiliyim o zaman. Bizim işimiz yatırımcıya destek olmak'
Eski AK Parti milletvekili Burhan Kuzu, İranlı uyuşturucu baronu Zindaşti ile nasıl tanıştığına dair detayları anlattı. Kuzu, Zindaşti'nin kendisine Türkiye'ye yatırım yapmak istediğini, işlemlerin daha kolay olması için de Türk vatandaşı olma talebini ilettiğini söyledi. O dönem milletvekili olduğunu ve işinin yatırımcıya destek olduğunu belirten Kuzu, Vatandaşlık Genel Müdürünü aradığını ve sonrasında yaşananları aktardı.
İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerifi Zindaşti'yi serbest bırakması için hakimlere baskı yaptığı iddia edilen Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Üyesi ve AK Parti eski İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Sözcü'den İsmail Saymaz'ın sorularını cevapladı.
Kuzu, İranlı uyuşturucu kaçakçısı Naci Şerifi Zindaşti ile kendisini tanıştıran kişinin AK Parti Beşiktaş İlçe Örgütü üyesi Aliye Uzun olduğunu açıkladı.
Zindaşti ile görüşmesini ise "Ben milletvekiliyim o zaman. Bizim işimiz, yatırımcıya destek olmak. " sözleriyle savundu.
İşte, Burhan Kuzu'nun açıklamaları…
– Zindaşti'yi sizinle kim tanıştırdı?
Zindaşti'yi bana “Naci Şerifi” diye getirdiler. Sonradan anladık, Zindaşti olduğunu.
– Kim getirdi?
Aliye (Uzun) Hanım getirdi. (AK Parti) Beşiktaş Teşkilatı'ndan.
– Ne diye getirdi?
İşadamı diye getirdi. Nusret'te oturuyorlarmış. Ben de vardım. Bir çay içtik. Hem de Nusret'in en görünen yerinde. “Ne istiyorsun benden?” dedim. “İranlıyım. Annem Hakkarili. Yarı Türküm. Mali durumum iyi, Türkiye'ye yatırım yapacağım. Vatandaş olunca daha kolay oluyor” dedi. “Hay hay, sen yap müracaatını” dedim. Ben milletvekiliyim o zaman. Bizim işimiz, yatırımcıya destek olmak. Neyse, yaptı müracaatını, aradım Vatandaşlık Genel Müdürünü. Müdür bir ay sonra döndü. “Hocam, İranlının dosyası sıkıntılı, ne diyorsun?” dedi. “Aman, kalsın verme” dedim. Onu söyleyen benim. “Sakın verme!” dedim. Sen “Devlet vermedi” diye yazmışsın. Engelleyen benim. Israr etmedim üstelik. Tam aksine, “Vermeyin” diye ısrarla söyledim. “Sakın” kelimesini kullandım. Hâlâ da alamadı. Dolayısıyla, gördüğünüz fotoğraf, işte o fotoğraf.
– Aliye Uzun'u AKP Beşiktaş İlçe Örgütü'nden mi tanıyorsunuz?
Tabi tabi, oradan tanıyorum. Orada görevliydi. Seçim döneminde kendisi orada çalışıyordu.
– Bu kadın Zindaşti İddianamesi'nde farklı tanımda geçiyor.
Valla onu bilmiyorum şimdi, günahını almayayım.
– Uzun'dan kaynaklı Zindaşti'nin karıştığı silahlı saldırıdan bahsediliyor.
Olmuştur, bilmiyorum. Benim dışımda olan şeyler.
– Zindaşti ile bir kere mi görüştünüz?
Yüz yüze bir kere görüştük. Telefonla, kızı öldürülmüştü, başsağlığı verdim. Benim de kardeşim ölmüştü. O aradı.
– Zindaşti tutuklanınca hakimleri neden aradınız?
Zindaşti ile görüşerek aramadım. Avukat geldi, İlker Dağlı. İlker benim öğrencimdir hukuk fakültesinden. Zindaşti ile alakalı olarak “Dokuz aydır tutuklu, dava da açılmıyor” dedi. Hakimi aradım, “Ne olacak, böyle bir durum var” dedim. “Hocam, bakıyoruz” dedi. Ben Naci Şerifi diye biliyordum. Ne zaman ki çıktı kaçtı, o zaman gazetelerden öğrendik, baronluk bilmem ne…
– Hakimler sizin tarafınızdan baskı altına alındıklarını söylüyor.
Söylüyor işte ama, hakim rüşvetten yargılanıyor. Başka bir hat vardı belki de.
– Diyorlar ki, Kuzu tarafından baskı altına alındık.
Kocaman adamlar baskı altına alınır mı yani? Mahkeme neye karar verirse bakacağız. Ben baskı altına almadım. Ben ne konuşacağımı bilirim.
– Hakimleri Cumhurbaşkanlığının telefonundan aramışsınız.
Ben aradığım zaman milletvekili değilim. Vekilliğimin bittiği döneme denk geliyor. 2018'in Ekim ayına. Ortada ne nüfuz var, ne bir şey var.
– Zindaşti kaçtı. Bir pişmanlığınız var mı?
Sevgili kardeşim, kaçırmasalardı. Kaçıran ben miyim? Çıkmasına ben sebep olmadım ki, pişmanlığım olsun. Netice itibariyle devletin polisi var. Dışarıya çıkmışsa, hakimin biri çıkarmaya karar vermiş, öteki de tutukluluğun devamına… Buna rağmen 2-3 saatte kaçmış. Önceden bir hazırlığı olmadan kaçabilir mi bu adam? Nasıl kaçmış?
– Kimin sorumluluğu var?
Bilemem ben.
– Böyle bir ilişki ağı içinde olmaktan rahatsız mısınız?
Elbette canım, benim bilerek içinde olduğum, tercih ettiğim bir ilişki değil bu. Neticede siyaset öyle bir zor ki, başka şeye benzemez. Akşama kadar yüzlerce insanla fotoğraf çektirirsin, adam elini omzuna atar, “Çek” diyemezsin. Ne yapacaksın? Siyasetin faturası diyelim.