Magazin dünyasını sallayacak röportaj: İzzet Çapa sordu, Sacit Aslan yanıtladı

Saat başı değişen gündemin başımızı döndürdüğü, sıkıcı, gri bir İstanbul öğleden sonrasında, “olup biten tatsız şeylerden biraz olsun uzaklaşayım” diyerek, Sacit Abi’nin numarasını çevirdim.

“Nerelerdesin yüzüne hasret kaldık?” diye hafiften çemkirince, “Yayından yeni çıktım. Ofisteysen geliyim de karşılıklı bir ikindi kahvesi içelim’’ cevabını verdi. Yarım saat geçti geçmedi, Sacit Aslan ofiste baş köşeye kurulmuştu bile.

Tanıyanlar bilir, kendine göre kuralları, kaideleri olan şahsına münhasır özel bir adamdır. Tatlı öfkesinden nasibini almamış, başta bendeniz de dahil kimseler yoktur. Kahvesinden bir yudum içip, tam bir şeyler söyleyecekti ki gözü masada duran o günkü Kelebek’e ilişti. Hışımla çevirdi ilavenin ikinci sayfasını. Belli ki sabahın köründe bütün gazeteleri hatmetmişti çoktan. Sayfayı burnuma dayayıp “Allah aşkına gördün mü bunu İzzet!” diye bağırdı.

Abi hayırdır dememe fırsat bile bırakmadan başladı söylenmeye… “Şu Karayipler gemisi haberinin rezaletine bak! Ördek, balığı çok gördüğü zaman başını unutup kıçından dalarmış. Bunların ki de o hesap! Yahu kardeşim seni Karayipler’e kim götürdü, neden götürdü, niye yedirdi- içirdi? Burası Miami Port mu? Yoksa ordan da Bahamalara mı uçacaksın? Millet ayın sonunu zor getiriyor, sen toplasan 100 kişiyi ilgilendirebilecek bir haberi, hangi akla hizmet 400 bin satan gazetede yarım sayfa açıyorsun?

Haydi bunlar bu haltı yiyiyor, yok mudur bu heriflere sen n’apıyorsun diye soracak bir amirleri? Rahmetli Turgut Özal’ın o meşhur “Benim memurum işini bilir” cümlesini şimdilerde “Benim gazetecim işini bilir”e çevirdiler.

Tam “Abi yavaş git bunları yazarsam seninle ilgili haberlere ambargo koyarlar” demeye yeltenecek oldum, “Ulan onlar kim? Bana ekmeğimi mi veriyorlar! Ambargo koysalar ne yazar, koymasalar ne! Ben her halükarda, söyleceğimi söylerim. Sonra ciğerleri kanar. Bak şimdi gazinoculuktan gelmiş bir adam, aklına nerden esti de bir internet sitesi kurdu anladın mı? Ben kendi sözlerimi söylemek ve hakkımı savunabilmek için kurdum işte sacitaslan.com'u.’’

Hayatımın hatasını yapıp “Abi sen de bu taifeye fazla yüklenmiyor musun?” diye kendimce bir espri patlatacak oldum, anında verdi ağzımın payını.

“Şeker kardeşim, arkadaşına imla hatasız bir mektup yazmaktan aciz adamları köşe yazarı yaptılar koca gazeteye. Zaten her ne oluyorsa kendini patron yerine koyan bu köylü kurnazları yüzünden oluyor. Siz Sacit Aslan’ın adını yazsanız ne olur yazmasanız ne olur! Bu asalaklar yüzünden gazeteler de, televizyon kanalları da patronların sırtındaki kambur haline geldi.”

Oğlum İzzet, şimdi lafa girdin girdin, giremedin önümüzdeki bir buçuk saat boyunca Sacit Abi sana asla fırsat vermez, alınca sazı eline daha da kimselere bırakmaz.

Abi haydi gel, şu gazete meselesini geçelim de biraz televizyon dünyasından bahsedelim.

Kendin kaşındın, o zaman dinle! Sen ceddinin tarihini Muhteşem Yüzyıl’dan, inkilap tarihini ve Büyük Taarruzu da Binbaşı Cevdet’ten öğrenmeye kalkarsan zaten lambada gaz bitmiş demektir. Öylesine salak diziler çekiyorlar ki; ulan konuşturma şimdi beni… Elbette tarihte Kuvva-i Milliye’cilerle İttahat Terakki’ciler arasında sorun olmuştur. İyi de o böyle mi anlatılır? Yunan İzmir’i işgal ettiğinde ilk gün iki bin kişiyi katletti; nerede dizide bu sahne diye adama sormazlar mı?

Ama reytingler senin tam aksini söylüyor be abi. Mevzuyu fazla ciddiye almıyor musun? Bunlar kurgu, senaryo sonuçta.

Madem hepsi hayal ürünü, o zaman niye gerçek tarihi karakterleri kullanıyorlar? Cevdet demeyiver de efendim, Robert de! İşgalci Yunan değil, Fransız olsun. İşgal edilen yer de Anadolu değil, Cezayir olsun. Zaten senaryoyu Amerikalı’nın Homeland’inden araklamışsın. Bari çaldığın işin hakkını ver. Haa dersen ki bu millet onu da seviyor, alkışlıyor; o zaman benim de söyleceğim fazla bir şey yok. Seyretmem, pas geçerim olur biter!

Peki neydi Muhteşem’in o ilk sezondaki büyük başarısının alamet-i farikası?

Muhteşem’in iki tane çok önemli sırrı var: Birincisi, o yıllarda seyirci, tarihi dizilere hasret kalmıştı. İkincisi ise cast dört başı mamurdu. Rahmetli Meral Okay şahane bir isim bulmuş ve Meryem Uzerli’yi Hürrem rolüne oturtmuştu. Bana sorarsan o dizinin muvaffak olamasında Meryem’in en azından yüzde elli etkisi vardır. İnsanların kafasındaki Osmanlı kadınını birebir temsil etti. Rol ona cuk oturdu. Diziyi de aldı götürdü. Fakat sonra Star’da şimdi adını bile hatırlayamadığım bir dizide oynadı. Reytingler yerle yeksan! Kimi zaman bazı isimlere öyle bir yer açarsın ki, işi alır götürür. Bu da Allah vergisidir. Ama aynı isimlere, üzerlerine hiç yakışmayan bir elbise giydirdiğinde, o kostüm onlarda sırıtır. Bu saatten sonra da seyirci bunları yemez.

Abi burada menajerlerin devreye girip star’ına, “Dur, bu iş sana uymaz” demesi gerekmez mi?

Türkiye’de menajer falan yok. Bugün piyasada menajer diye dolaşan tipler, su akarken testilerini doldurma heveslisi çantacılardan başka bir şey değil. Bir de bunların avukatları var başa bela. Çoğunu blokladım sosyal medyada. ‘Müvekkilim kamuya mal olmuş bir kişilik’ diye mesaj atıp duruyorlar. Ulan senin müvekkilinin neresi halka mal olmuş? Bildiğin dolandırıcı. Adam gibi aç telefonu, ‘Sacit Bey rica ediyorum, bu haber bizi rahatsız ediyor’ de, ben de sözünü ikiletmeyeyim.

Gel abi konuyu değiştirelim, sahi Acun sana dava açmıştı. O mesele ne oldu?

Açsın ne olacak, reddedildi. Hakimler kimsenin maaşlı memuru ya da babasının uşağı değil bu memlekette. Torpil de bir yere kadar işler.

Yapma be Sacit Abi sen de adamın eşinin bikinili fotoğraflarını bastın sitende. Hangi Türk erkeği buna atarlanmaz?

Ne eşi be? Zat-ı muhterem evliyken beraber olduğu sevgilisinden bahsediyoruz İzzet, kendine gel. Bikinisiyle, kelebek dövmesi görünen pozuydu yayınlanan. Üstelik hanımefendi kendi Facebook sayfasına koymuş. Bir tek ben değil bütün magazin basını alıp, kullandı.

Madem hal böyleydi, o zaman adam niye bir tek sana dava açtı?

Çünkü Acun Bey bir şekilde o haberleri ama baskıyla ama ricayla kaldırttı. Ben kaldırmayınca avukatları “Mahkemeden tedbir kararı alırız” diye aradı. Bakkaldan peynir mi alıyorsunuz arkadaş? “Buyrun alın o zaman getirin, kaldırayım” dedim. Ben gidip Şeyma Hanım’ın hesabını hack’leyip haber yaparım, amenna. Ama kadın bunu herkese açık sosyal medyasında paylaşıyorsa, kimse kusura bakmasın, bal gibi de haberdir kardeşim. Yahu İzzet ben asıl neye çıldırıyorum, biliyor musun? Adam hanımefendiye bu dövmeli fotoğrafı neden Facebook’ta paylaştın diye soracağına, dönüp bana niye bunun haberini yaptın diye hesap sormaya kalkıyor.

Ama Acun Türkiye’nin en iyi televizyoncularından biri. Onun hayatı muhabirlikle başlayıp kanal patronluğu ile devam eden gerçek bir başarı öyküsü hayatı.

Ben adamı mesleğiyle ilgili hiç bir zaman eleştirmedim. Ayrıca yıllarını bu işe vermiş birine haksızlık etmek de hiç haddim değil. Ama Acun’un başarılı olması, insanlara aba altından sopa göstermesine de sebep olamaz.

Abi Kelebek’in ilavesinden girip, dövmesinden çıktın. Ne yani sübliminal mesaj mı vermeye çalışıyorsun?

Koçum mesele Kelebek değil, onun ömrü zaten bir gün. Gel ben sana işin asıl fecaatini anlatayım. Çok merak eden Altın Kelebek gecesindeki Banu Alkan skandalının ipuçlarını takip etsin. Nasıl oldu da amiral gemisinin ödül töreninde Banu Alkan’ın yancısı olduğunu bildiğimiz bir çocuk sahneye fırlayıp, tarihe geçen bir rezalete imza attı? O gece kırmızı halıda fotoğraf çektirip, “Karnım acıktı, çorba içmeye gidiyorum” bahanesiyle kapıdan dönen Banu Alkan ne akıllara seza bir tesadüftür ki, ertesi gün Kanal D’nin en büyük rakibi Star TV’nin sabah programının baş konuğu oluverdi. Şimdi ben bu adamların patronlarına soruyorum. Banu Alkan’ın çantacısı nasıl oldu da, protokole oturtuldu? Ve hemen ertesi gün Kelebek Ödül Töreni’ni organize eden adamın, bir başka kanalda kardeşinin yapımcısı olduğu sabah programına konuk oldu? Buradaki danışıklı dövüşü görmek için ulema mı olmak lazım? Yoksa bunlar alemi kör, herkesi sersem mi zannediyorlar? Yeter artık beni daha fazla söyletme, bundan sonra diyeceklerimi sen bile yazamazsın.

Sıkıcı öğleden sonram Sacit Abi’nin varlığı ile biraz olsun renk kazanmıştı. Yazacak elbette daha çok şey var ama onun anlattıkları kitap olur. Zaten kendisi de o kitabı yazdı. Haa ‘Kovadaki Balıklar’ neden medyada yeteri kadar yer almadı derseniz, cevapları şu ana kadar okuduğunuz satırlarda mündemiçtir efendim. Siz bu sohbeti okurken biz çok Sacit Aslan’la İstanbul’un onuncu köyüne doğru bir yolculuğa çıkmış olacağız. Olur da burası da üç kağıtçı ve hanutçular tarafından işgal edilirse, içiniz rahat olsun, tıpkı Hannibal’ın o meşhur sözündeki gibi “Ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız.”

SACİT ASLAN’DAN ORTAYA KARIŞIK İNCİLER

BİR Magazinin değil, insanın adabı olur. Edepli olan bizzat insanların kendisidir.

İKİ "Anne" muhteşem güzel bir dizi. Cansu Dere hayatının performansını sergiliyor ama beni o kadar inciten bir hikaye ki, ben bu üzüntüye katlanamayacağım için izleyemiyorum.

ÜÇ Kimsenin yalanlarını sineye çekmek zorunda değilim. Benden kurtulmaları için Allah’ın bahşettiği nefesin nihayet bulması lazım.

DÖRT Bu yaştan sonra ‘Ablan star bebeğim’ diyerek hiçbir gazeteciyle köpük banyosuna girecek halim yok. Bunu yapan arkadaşları da hayretle seyrediyorum.

BEŞ Bu magazin programcısı hanımefendilerin yalanı yüzünden asla atmadığım bir tweet gerekçesiyle cinayet masasına iki saat ifade vermek durumda kaldım. Ama polisten korkmam, çünkü polisten sadece suçlular korkar. O magazinci arkadaşlardan kurumun patronu Aydın Doğan’a kadar alayına tazminat davası açtım.

ALTI Burası alaturka bir memleket kardeşim. Kime ne kadar suşi yedireceksin. Bu millet karnıyarık sever. Kimseyi enayi yerine koymaya kalkmayın.

YEDİ Sorun Hürriyet’teki üç kuruşa tamah eden adamlarda değil. Mesele onlara yol veren Petrus şarabı uzmanı büyük abilerinde.

SEKİZ Ben 35 yıl gazinoculuk yaptım ama şarap kültürüm yok. Ağzına şarabı al çalkala falan, benim anlayacağım işler değil. Bunu bilmemek de varsın benim ayıbım olsun.

DOKUZ Eğer Hürriyet’teki o 5-6 kişi acilen amiral geminin fabrika ayarlarına dönmezlerse, gün gelir onlara kovulduklarını faks ile bildirirler.

ON Gece hayatı hafta bir güne indi. Beş sene önce otoparkın kahyası olan adam, bir şekilde parayı bulup oraların sahibi kesilirse, kimse kusura bakmasın ama bu işler öyle yürümez kardeşim.

ON BİR Gece mekanlarında sanatçılara verilen o astronomik ücretlerle yemek servis edilmez ancak kuruyemiş verebilirsin. ‘Bu işi kim hakkıyla yapıyor?’ diye soracak olursan, Maksim’den sonra bir tek Günay’cıları söyleyebilirim.

ON İKİ Neler neler görmedik son zamanlarda magazin programlarında. Haydi ayakkabına, çantana sponsoru anladık da, sen utanmadan iç çamaşırına sponsor bulup onun adını oraya nasıl koyuyorsun be arkadaş. Donun sütyenin sponsoru mu olur? O markayı akışı nasıl koyuyorsun be arkadaş?

ON ÜÇ Medyada son dönemde popüler olan evliliğin bir final hikayesi var ki hayretler içinde izliyorum. Bu çiftimizin ta işin en başında birbirlerine attıkları tweet’leri eşeğe yedirsen kudururdu.

ON DÖRT 16 yaşındaki kızın içkili yerde sahneye çıkmasını doğru bulmuyorum ancak mesele Aleyna’nın istikbalini karartmak noktasına da gelmemeli. Kimse şecaat arz ederken sirkatin söylemesinler. Bana kalırsa içkisiz mekanlarda sahne almasında hiçbir mahsur yoktur.

ON BEŞ Magazin programlarını sağa-sola gebeliği olmayan insanlar yapmalı. Onun bunun sofrasında oturup ertesi gün kimseleri eleştiremezsin arkadaş.

Akademik kadro ilanları 23 Kasım 2024 Cumartesi! 23 Kasım 2024 Resmi Gazete yayımlandı! İşte günün kararları... İşte 500 TL'lik banknot
Sonraki Haber