Maliye öteden beri kur farklarının KDV’ye tabi olduğu uygulamasını sürdürdü.
Konu hep tartışıldı. Ta ki Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararına kadar.
Kurul vermiş olduğu 13.12.2017 tarihli bozma kararı ile kur farklarının KDV tabi olmadığına hükmetti.
Özellikle içinden geçtiğimiz süreçteki gibi, kurlardaki değişimin ani ve yüksek olduğu dönemlerde, kur farklarının KDV’ne tabi olup olmadığı hususu daha da büyük önem arz ediyor. Mükellefler için söz konusu yargı kararı umut ışığı olmuştu.
Ancak 30.11.2018 tarihli torba yasa teklifi ile umutların sona erdiği anlaşıldı. Zira 3065 sayılı KDV Kanunu’nun ilgili bendine “kur farkı” ibaresi eklenerek kur farklarının KDV’ne tabi olduğu kesinlik kazanmaktadır.
Konu artık mecliste. Yasalaşacağı da %100 gibi.
MALİYE’NİN GÖRÜŞÜ NE İDİ?
3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1984 yılından itibaren Maliye Bakanlığı, Kanun’un “Matraha Dahil Olan Unsurlar” başlıklı 24. maddesinin (c) bendinde yer alan
“Vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerler”
ifadesindeki “gibi” kelimesinden yola çıkarak kur farklarının vade farkı mahiyetinde olduğu, bu nedenle KDV matrahına dahil olduğu görüşünü savunmuştur.
Nitekim 2014 yılında yürürlüğe giren 1 seri numaralı KDV Genel Uygulama Tebliği’nde
“Kur Farkları bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edildiği işlemlerde, bedelin kısmen veya tamamen vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihten sonra ödenmesi halinde, satıcı lehine ortaya çıkan kur farkı esas itibarıyla vade farkı mahiyetinde olduğundan, matrahın bir unsuru olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.
Buna göre, teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile bedelin tahsil edildiği tarih arasında ortaya çıkan lehte kur farkı için satıcı tarafından fatura düzenlenmek ve faturada gösterilen kur farkına, teslim veya hizmetin yapıldığı tarihte bu işlemler için geçerli olan oran uygulanmak suretiyle KDV hesaplanır.
Bedelin tahsil edildiği tarihte alıcı lehine kur farkı oluşması halinde, kur farkı tutarı üzerinden alıcı tarafından satıcıya bir fatura düzenlenerek, teslim ve hizmetin yapıldığı tarihteki oran üzerinden KDV hesaplanması gerekmektedir.” açıklamaları ile uygulamaya yön vermiştir.
YARGININ GÖRÜŞÜ NE OLDU?
Maliye İdaresinin bu uygulaması yargıya taşınmış, tebliğin ilgili bölümlerinin iptali istenmiş ve açılan davayı Danıştay 4. Dairesi 18.5.2017 gün ve E:2014/4834, K:2017/4605 sayılı kararıyla reddetmişti. Ancak bu kararın temyiz edilmesi sonucunda Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu 13.12.2017 tarih ve E:2017/548, K:2017/606 sayılı kararıyla Danıştay 4. Dairesi’nin kararını bozarak kur farklarının KDV matrahına dahil olmadığına hükmetmiştir.
Söz konusu kararın gerekçeleri aşağıdaki gibi açıklanmıştır.
-Teslim ve hizmet işlemlerinin karşılığını teşkil eden bedel kavramı kanunda açıkça tanımlandıktan sonra, bedel kapsamında kabul edilmeyen; ancak matraha dahil edilmesi gereken gelir unsurlarının sayıldığı Kanunun 24’üncü maddesinin (c) fıkrasında, kur farkına yer verilmemiştir.
-Maddede yer alan “gibi” ifadesi, maddede sayılan matraha dahil unsurlara nitelik olarak benzeyen diğer gelirleri kapsaması amacıyla kullanıldığından, kur farkının, bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin ortaya konulması gerekmektedir. Dövizli işlemler sonrasında mal teslimi veya hizmet ifasında bulunan kişi tarafından her zaman ilave bir bedel elde edilmesi mümkün olmadığından ve döviz kurunun düşmesi halinde alıcı lehine bir durum oluştuğundan kur farkı, niteliği itibarıyla maddede sayılan diğer gelir unsurlarından farklılık arz etmektedir.
-KDV Kanunun 24’üncü maddesinde yer alan “gibi” ifadesinden yola çıkılarak kur farkının vade farkı mahiyetinde olduğu kabul edilmek suretiyle katma değer vergisi matrahına dahil edilmesi, hukuk devletinin unsurlarından biri olan hukuki belirlilik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi dava konusu Tebliğ ile katma değer vergisi matrahına ilişkin hükümlerin yorum yoluyla genişletilmesi, vergilendirmenin temel öğelerinin kanunla belirlenmesi gerekliliğini de kapsayan verginin kanuniliği ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır.
-KDV Kanunu’nun 26’ncı maddesi de dikkate alındığında, mal veya hizmetin karşılığını teşkil eden bedelin döviz ile hesaplanması halinde döviz, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile gerçekleşen vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihteki cari kur üzerinden Türk parasına çevrilerek, bu yolla bulunan tutar katma değer vergisinin matrahını oluşturacak olup bedelin farklı zamanlarda ödenmesi nedeniyle zaman içinde oluşabilecek kur farklarının matraha ilave edilmesi mümkün değildir.
-KDV Kanunu’nun 21’inci maddesinde, ithalatta verginin matrahına dahil olan unsurlar arasında kur farkı açıkça sayılmasına rağmen 24’üncü maddesinde matraha dahil olan unsurlar arasında kur farkına yer verilmemiş olması da kanun koyucunun, ithalat dışındaki işlemlerde kur farkının katma değer vergisi matrahına dahil edilmesini amaçlamadığını göstermektedir.
MALİYE NE YAPTI?
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun bu kararına göre Maliyenin yapması gereken;
Ya tebliğin ilgili bölümlerini iptal edip yargının kararına göre uygulamaya yön vermek,
Ya da kur farklarının KDV ye tabi olduğuna ilişkin kanuni düzenleme için gerekli çalışma yapmak idi.
Maliye İdaresi kararını ikinci duruma göre verdiğini görüyoruz.
Zira 30.11.2018 tarihli torba yasa teklifi ile “Matraha Dahil Olan Unsurlar” başlıklı 24. maddesinin (c) bendine fiyat farkından sonra “kur farkı” ibaresi eklenerek kur farklarının KDV’ne tabi olması kanunda açıkça belirli hale gelmektedir.
Yani söz konusu yasa teklifinin kanunlaşması halinde konu kesinlik kazanmış olacaktır.
Her ne kadar katılmamakla birlikte, farklı uygulamalara mahal vermemek adına kanuni düzenleme adaletli bir durum olarak tecelli edecektir.
HAS SÖZ
“Adalet siyaseti üç çeşittir:
Uzak görüşlülükle birlikte yumuşak davranmak,
adalette büyük bir dikkat ve araştırmada bulunmak ,
orta yollu ihsanda bulunmaktır. (israftan kaçınmaktır)”
(Hz.Ali r.a.)