Medya mı toplumu etkiler, toplum mu medyayı?
Kitle iletişim araçlarının çoğaldığı, yaygınlaştığı 20’inci yüzyılda bir türlü bitiremeyip internet ve sosyal medyanın da devreye girmesiyle 21’inci yüzyılda da bitiremediğimiz kadim tartışma…
İletişim fakültesindeyken bu konuyu bir münazarada ele almıştık. Ben ‘medya toplumu etkiler’ tezini savunan masadaydım. O masadaki ikametimin sebebi buna tamamen inanmam değildi, sadece öyle denk düşmüştü.
Medya, sinema, sanat eliyle toplumu etkilemek mümkündür. Tüm dünyada kutlanan Noel temalı yılbaşı ve Sevgililer Günü, medyanın toplumların kültürel değişimine yaptığı etkinin en iyi iki örneğidir.
İnsanların büyük bölümü haber olarak bildiği ne varsa medyadan öğrenir. Dünyada da rastlanan medya ve sinema eliyle toplumu dizayn etme tezi bizde komplo teorisyenlerince daha da yüksek seviyeye çıkarılıyor. Komplo teorilerine hepten burun kıvıranlardan değilim ancak her öküzün altında buzağı arayan külyutmazlara da mesafeliyim.
***
Bu satırları yazma nedenim, ülkemizde arttığını hissettiğimiz kabalığın, kural tanımazlığın medya etkisiyle arttığını düşünenlerin sayısının çoğalmış olması.
Buna katılmamak mümkün değil. Dizilerin ölen hayali kahramanları için cenaze namazı kılan bir toplumda yaşıyoruz. Aynı dizinin erkekler arasında yarattığı takım elbise fırtınasını da görmezden gelemeyiz. Tespih ve silah merakı pompaladığını da!
Adaleti kendi sağlamaya meraklı bol silahlı mafya dizilerinin toplumu etkilemediğini kim söyleyebilir?
En nazik ifadeyle astığı astık kestiği kestik kaba, şiddet yanlısı, silah meraklısı mahalle delikanlısı tipini yücelten diziler…
Bugün gazetede sınıf arkadaşını bıçakla yaralayan 14 yaşındaki ortaokul öğrencisinin haberini okudum. Bu çocuğun tüfek, bıçak ve elektro şok cihazıyla sosyal medyada paylaşılmış bir yığın fotoğrafı bulunuyor. Bu çocuğun rol modeli kimdir, kimlerdir?
Peki, evlere kapatılan, adaya hapsedilen, masaya oturtulan yarışmacıların sürekli birbiriyle kavga etmesi… Dedikoduları, entrikaları, efeleneni, sinir krizi geçireni… Bu gerilimin ve agresifliğin nedeni reyting kapma çabası mı? Peki, neden gerilim reyting getiriyor? Bu sorunun yanıtı samimiyetle verilmeli.
***
İnsanlar cam ekranda kendisine yakın bulduğu programları mı izler? Cam ekran topluma yakın olan temaları mı sunar? Bu iki sorunun yanıtı da evettir.
O çok şikayet ettiğiniz magazin ve gündüz kuşağı programları siz onları izlediğiniz için var. Ancak kime sorsanız belgesel izlediğinden çıkan reyting sonuçlarına inanmak güçleşiyor. Kabul edelim ikiyüzlüyüz. Bize sorulduğunda ideal olduğunu düşündüğümüz yanıtları veriyoruz ancak pratikte farklı tutumlar sergiliyoruz.
Toplum ve medya arasındaki etkileşim iki taraflıdır. Bunu en güzel, çok sevgili hocam Ünsal Oskay bir sohbetimizde ifade etmişti.
“Aynı nehrin üzerinde ilerleyen iki sandal gibidir toplum ve medya” demişti, “Bazen biri diğerini geçer bazen de paralel ilerlerler ve nehir akar mutlaka başka bir yere ulaşırlar.”
Biraz tavuk yumurta meselesi gibidir toplum ve medya ilişkisi…
Bu tartışmaya ya hep ya hiç gibi ilkel bir tavırla yaklaştığımız için işin içinden çıkamıyoruz. Ya biri ya diğeri değil, ikisi de birbirini etkiler. Tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan sorusunun doğru tek bir cevabı vardır: İkisi de birbirinden çıkar.
Bazen medyanın toplumu yarattığı daha net görünür ancak unutmayın ki tek televizyonlu Türkiye’de her pazar öğlen klasik müzik konseri yayımlandığı için kitleler bu müzik türüne merak sarmadı.
Medyanın etkisini en çok trendlerde görmek mümkündür. Bir dönem sürekli penis kesme ya da ne bileyim köprüde intihar girişimi haberleri okuyorduk. Toplumun büyük kısmı davranışlarını kopya eder/edecektir. Bu olaylarda medyanın trendi belirlediğini söylemek kolay. Bazen de medya trende yer verir. Örneğin kadına ve çocuğa yönelen cinsel saldırıların artması… Medya bunlara yer verdiği için bu vakalar artmıyor, bu vakalar arttığı için daha fazla haber oluyorlar. Ve tabii ki medyanın benzer durumları tecrübe edenleri, konuşmak ve hakkını aramak için cesaretlendirdiğini de unutmamak gerekir.
***
Medya toplumun istediğini verirken bir yandan da topluma alıştırdıklarını da veriyor. İşte esas mesele burada! Diyelim ki toplumu uyuşturucuya alıştırdınız ve toplum bunu istiyor. O topluma uyuşturucu vermeye devam mı edilecek? Demek istediğim medya, etki gücünü sorumlulukla kullanmalı. Boşuna beşinci güç kabul edilmiyor medya. Toplum da kendi gücünü küçümsememeli ve tüm sorumluluğu medyaya bırakmamalı.
Bir de “Hangi toplum hangi medya” diye de sormalıyız. Karşılıklı etkiler toplumun ve medyanın yapısına göre de değişiyor.
Yıllar önce sohbet ettiğim Lübnan kökenli bir sosyoloğun, ateist olduğunu vurgulayan gence dönüp yönelttiği “Hangi ateistsin? Hristiyan ateist mi? Musevi ateist mi yoksa Müslüman ateist mi” sorusunu asla unutamam.
Kimi toplumlar medya eliyle toplum mühendisliği yapmaya daha elverişlidir. Bunu da salt medya eliyle yapmazlar aslında. Siyaset, eğitim, kültür ve sanat faaliyetleri, sinema ve hatta bilim (bilimi bile istismar etmek mümkün ne yazık ki) ile yaparlar. Ancak ne yaratırsanız yaratın, sonsuza kadar sürmesi mümkün değildir. Sovyetler Birliğinin, Komünist Parti ile ağızbirliği etmiş Pravda’sı yalanlarını ne kadar sürdürebildi?
Nehir akar ve zamanın ruhu değişir. Bütün ideolojilerin ve inançların ötesinde herkesçe benimsenen tek bir hedef olmalı gibime geliyor. Bugünü nezaket içinde yaşayabilmek ve yarına akıllı nesiller bırakmak. Çok mu naif bir düşünce bu?