Mehmet Altan'dan üstü kapalı darbe tehdidi
Ahmet Altan ile birlikte televizyonda darbe çağrışımı yapan subliminal mesajlar vermekten gözaltına alınan Mehmet Altan'ın, 15 Temmuz'dan 3 gün önce de köşe yazısında hükümeti üstü kapalı olarak darbeyle tehdit ettiği ortaya çıktı.
İşte Mehmet Altan'ın 12 Temmuz tarihli o yazısı...
30 Ağustos yaklaşırken…
Ben kendimi bildim bileli askeriyede yeni komuta şekillenmelerinin oluştuğu 30 Ağustos yaklaşırken Türkiye'de farklı şiddetlerde sarsıntılar yaşanır.
Bireysel ikbal arayışları, kurumlardaki grup çekişmeleri, siyasetçi tercihleri bu sarsıntıların boyutlarını belirler.
* * *
Siyasetçiler her zaman bu tehlikeli oyunun içinde yer almak istemişlerdir… Bazen hiç olmazsa demokrasinin görüntüsünü kurtarmak için, bazen de askerlerle iş birliği yapıp iktidarını daha güçlendirmek için…
Ancak bu siyasetçilerin girişimlerinin hiçbiri bugüne kadar Türkiye'yi bulunduğu sistemden koparmak, rejimi değiştirmek, parlamenter sistemi anayasa ortalıkta dururken fiilen ortadan kaldırmaya kalkmak, devletin görünen ve görünmeyen rantlarını dibine kadar sömürmek, yargıyı yok etmek boyutuna varmamıştı.
* * *
İşler sarpa sarınca dünyayı kandırmak için en NATO'cu, AB'nin denetiminden ve demokrasiden kaçmak isteyince en Şangay Beşlisi partizanı, umutlanınca Şengen'e karşı Şamgen'ci, ezikliğini ve komplekslerini tedavi etmek isteyince Sünni İslam İmparatorluğu için Müslüman Kardeş'çi, ayrıca bazen IŞİD'ci, çoğu zaman El Nusra'cı boyutunda bir patolojik çalkantının içinden geçiyoruz.
Bu çılgınlıklar, her olayın tehlike boyutlarını birkaç misli büyütüyor.
* * *
Birkaç gündür, “Ne olursa olsun iktidarda kalayım ve yargılanmayayım” çaresizliğinin bu kez askeriye üzerinden yol almaya çalıştığı yönündeki kulis söylentilerine uygun çok tehlikeli kıpırdanma işaretleri var.
Nasıl ve neden düştüğü anlaşılmayan helikopterden, gazetecileri 'ordu imamı' ilan ederek öç alma girişimlerine, kişisel iktidar çıldırmışlığı nedeniyle düşürülen Rus uçağını vuran pilotla ile ilgili ürpertici iddialara, ordu içinde aniden başlayan tutuklamalara kadar bir dizi tuhaf gelişme, bilerek yaratılmak istenen kaotik bir senaryonun parçaları gibi duruyor ve hayırlı bir duruma işaret etmiyor.
* * *
Türkiye'nin uluslararası bir sistemin parçası olmasının tarihsel başlangıç noktası Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıldığı 1826 yılıdır.
Yeniçeri Ocağı'nın lağvedilmesiyle sert bir tarihsel kırılma yaşanmış ve Türkiye'nin daha sonraki gelişmesinin kodları yeniden oluşturulmuştu.
Batılılaşma serüveninin tüm tomografisi, demokratikleşmeden modernleşme sürecinin nedenleri, dış dinamiklerin iç dinamiklere üstünlüğü, kısacası yaşananların bütün ipuçları 1826 yılında yatar.
* * *
Yaklaşık iki asra yaklaşan gelenekselleşmiş bir süreci, donanımı olmayan, dünyadan habersiz, ayak oyunlarını, zorbalığı, yalan ve iftirayı siyaset sanan bir grubun, demokratikleşmeye doğru değil de 'din görünümlü bir diktatörlüğe' doğru değiştirme girişimleri, faturası ağır bir gaflet olabilir.
Türkiye gibi 'demokratik itiraz' kültürü çok yetersiz, kurumlarının görüntüden ibaret kaldığı, dalkavukluk ve omurgasızlık üzerinden çıkar elde etmenin yol olduğu bir ülkeyi ele geçirmek ve kişisel bir çiftliğe dönüştürmek epeyce bir zaman kolay gibi gözükür.
Ötesine geçilemeyecek noktaya kadar hızlı gidilir.
Ve asıl bela da o noktada başlar… O nokta, ileri gidilmesi de geri dönülmesi de zor olan bir noktadır çünkü.
* * *
Şunu herkese hatırlatmak lazım, buralar pek tekin değildir, mülkün sahibi ve muhalefetsiz padişahlar bile iktidardan devrilmiştir, iktidar kavgaları çok kan dökmüştür.
Ayrıca şimdi bir de Zarrab'a kadar her şeyi izleyen ve parçası olunan uluslararası bir insanlık âlemi var.
30 Ağustos yaklaşırken gayrimeşru saiklerle dünyaya kılıç çekmek, bütün dünyayı ilgilendirecek biçimde sistem değişiklikleri yapmaya kalkışmak kan, gözyaşı, çalkantı getirir ama hayır getirmez.
Gelişmeler ve yavaştan hissedilen yanık kokusu hayra alamet değil.
Ateşle oynamayın.