Birkaç gündür neden düşüncelerini yazmıyorsun mealinde mesajlar geliyor. Mesajların benim düşüncemi merak etmekten öte bir iması olduğunu tahmin edersiniz. Uzun süredir yazmak yerine konuşmayı tercih ediyordum. Hem üniversitedeki görevlerim hem hızlı akan gündemi takip etmek hem de mesajlarımı doğrudan verme çabası ile katıldığım TV programları yazmaya pek vakit bırakmıyordu. Lakin bu kadar “baskı”dan sonra yazmak farz oldu.
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; Merkez Bankası (MB) politika faizini 625 baz puan artırarak yanlış yapmıştır. Alınan bu kararın ülkemize maliyeti getirisinden daha yüksek olacaktır. Ayrıca bu MB yönetiminin ilk hatası da değildir. Cumhurbaşkanımızın MB ile ilgili tespitleri sonuna kadar doğru ve haklı tespitlerdir ancak yıllardır var olan bu bakış açısına rağmen MB’nin bağımsızlığı ile ilgili en ufak bir müdahalesi olmamıştır. MB yönetiminin de katkısı ile oluşturulan algının tam tersine birçok ülkedekinden daha bağımsız bir para yönetimimiz olduğu ortadadır. Elbette Cumhurbaşkanı olarak yapılan uygulamaları ve elde edilen sonuçları eleştirmek en doğal hakkıdır. Bütün gelişmiş ülkelerde de hükümetler merkez bankalarının politikalarını eleştirir ya da onaylarlar.
Daha önce defalarca yazdık, söyledik. Özellikle 15 Temmuz sonrasında ülkemize yönelik “operasyon”un ekonomik ayağındaki en önemi unsur “çıpalar”a yönelik negatif algı oldu. Finans piyasaları açısından özellikle 2001 krizinden sonra mali disiplin ve MB bağımsızlığı iki temel çıpa olarak kabul edilmişti. Türkiye ekonomisine yönelik bakışı bozmanın en kestirme yolu bu iki çıpadan vazgeçildiği izlenimini yaratmaktı. Maalesef bu konuda da başarılı oldular. Özellikle kredi derecelendirme kuruluşları üzerinden kurgulanan bu çabanın içeride bilerek veya bilmeyerek çok destek gördüğünü de belirtmek zorundayım. 2017 yılı boyunca mali disipline yönelik negatif kampanyaya içeride birçok iktisatçımızın ve siyasetçimizin katıldığı bir sır değil. Ben dahil birkaç iktisatçı defalarca bütçe açığının %1,5’i geçmeyeceğini yazdık ve nitekim öyle de oldu. Son çeyreğe geldiğimizde artık sayılar nerdeyse netleşmişken malum kuruluşlar ve çevreler hala mali disiplin üzerinden negatif algı oluşturmaya devam ediyorlardı. Yine aynı dönemde diğer çıpa olan MB bağımsızlığı da sorgulanmaya başlanmıştı. Sürekli MB yönetiminin faiz arttırmak istediği ancak Cumhurbaşkanının buna izin vermediği mealinde yazılar yazılıyor raporlar hazırlanıyordu. Özellikle Moody’s son raporlarında MB’nin tamamen işlevsiz kaldığını dahi iddia etmeye başladı. Maalesef doğrudan kendisini hedef alan tüm bu “saldırılara" MB yönetiminden tek bir cevap gelmedi. Öyle bir sessizlik üzerinden, öylesine bir hava yaratıldı ki MB başkanı baskı altındaki bir zavallı görüntüsüne sokuldu. "Baskı kuran Cumhurbaşkanı" ve "güçsüz de olsa ona karşı direnen MB yönetimi"... Üzülerek söylemeliyim ki; MB yönetimi bu havayı kıracak ve MB bağımsızlığı çıpasının sapasağlam durduğunu gösterecek hiçbir çabanın içerisine girmemiştir. Sonuçta 2018 yılı başlarında mali disiplin çıpası üzerinden yol alamayacağını görenler bağımsızlık çıpasını iyice öne çıkarmış ve bunu da MB’nin güvenilirliğini yitirmesi sonucuna kadar götürmüştür. Bugün geldiğimiz noktada “Vallahi bu iki çıpa da oldukları yerdedir”e “piyasa”ları nasıl inandıracağız diye çabalar durumdayız. Ümidimiz elbette bu çabaların başarılı olması. Lakin şunu da belirtelim ki; aslı olmayan bu algıyı oluşturanlar, bunu yapmalarının gerçek saikleri ortadan kalkmadığı sürece bu çabaları boşa çıkarmaya çalışacaklar. Kesinlikle beklenen kadar faiz arttıramaz diyenlerin, 625 in hemen arkasından "danışıklı dövüş" demeye başlamalarının sebebi budur. Burada bir kez daha tekrarlayalım; 15 Temmuz sonrası süreci başlatanların hedefleri ne ise, o hedeflerine ulaşamadıkları sürece istersek 1000 puan faiz arttıralım MB bağımsızdır demeyecekler. Önümüzdeki yıl bütçeyi denk bile yapsak, ya hesap hilesi olduğunu ya da harcamaları gizlediğimizi iddia edecekler. Şayet amacımız bu çevrelere "Türkiye ekonomisi iyi yönetiliyor, MB bağımsızdır, mali disiplin sağlanmıştır" dedirtmekse bunun yolunun faiz arttırmak değil “hedef”lerine ulaşmalarına izin vermek olduğunu aklımızın bir köşesinde tutmakta fayda var. Yalnız bu ülkenin insanlarının gerekirse canlarından vazgeçip o “hedef”e ulaşılmasına izin vermeyeceklerini de aklımızın ve akılların diğer köşesine kazımakta yarar var.
Bugün olması gereken doğru olanları sadece biz doğru olduğunu düşündüğümüz için yapmaktır. MB araç bağımsızlığı, mali disiplin elbette olması gereken unsurlardır. Lakin bunların yanında hem üretimi desteklemekten hem de sosyal desteklerden vazgeçilmemelidir. Böyle olacağını da ümit ediyoruz. Türkiye başkanlık sistemi ile yönetilmektedir. Dolayısı ile her alanda uygulanan politikaların olduğu gibi ekonomi politikalarının lideri de Cumhurbaşkanımızdır. Tabii ki para politikası MB bağımsızlığı gereği bunların dışındadır ancak yine de bu politikalarla uyumlu olması da esastır. Bu ayın sonuna doğru orta vadeli programın açıklanması bekleniyor. Unutmamamız gereken her ne kadar hazırlanması sayın Bakan’ın sorumluluğunda olsa da bu programın Cumhurbaşkanımızın yönetiminde yürütüleceğidir. Elbette hem politikalar hem de programlarda eleştireceğimiz noktalar olacaktır ancak içinden geçtiğimiz bu süreçte bize düşen Cumhurbaşkanımızın liderliğindeki bu mücadeleye olabildiğince destek olmak, uygulanan ekonomi politikalarının başarısı için çaba göstermek ve yararlı olmayacağını düşündüğümüz uygulamalar olursa bunları da uygun kanallar ile ekonomi yönetimimize iletmektir.