Birleşmiş Milletler Anlaşması Madde 51’de “Bu Antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler Üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel veya ortak müdafaa hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru müdafaa hakkını kullanırken aldıkları önlemler derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu Antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez” hükmü yer almaktadır.
Türkiye komşularının toprak bütünlüğüne ve siyasal iradesine saygılı bir devlettir. Bunu her zeminde dile getirmektedir. Bu konuda yaklaşımını da net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Ne var ki, yıllardan beri gerek Irak, gerek Suriye’de bir siyasal otoritenin bulunmayışı, bu ülke topraklarının tüm komşuları için terörist yapılanmaların tehlike ve tehditlerini barındırıyor olması, zaman zaman bu ülkelerden komşu ülke topraklarına yönelik saldırıların vuku bulması ve buna karşılık ülkelerin siyasi ve idari otoritelerinin bunları önleme kudretinin yeterince bulunmaması gibi hususlar, yukarıda zikredilen BM anlaşmasının 51. Maddesine başvurulması zorunluluğunu getirmektedir.
Nitekim, önceki gün Türkiye, her iki ülke sınırları içinde yer alan PKK terör örgütünün çeşitli kamplarındaki barınak, sığınak, yığınak, tünel, cephanelik, eğitim alanı vs. kapsayan yerleri tespit ve hava harekatı ile imha yoluna gitmiştir.
Allah ordumuza, devletimize zeval vermesin.
Son derece başarılı geçen ve net sonuçlara ulaşılan harekatlara ilişkin olarak terörist yapı ve arkasındaki güçler her ne kadar Türkiye’nin sivil hedefleri ateş altına aldığını propaganda etmeye kalkışmış ise de bu iftira ve isnatları karşılık görmemiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, her operasyonunda sivillerin hayatlarını ve haklarını son derece titiz bir şekilde önceleyerek hareket etmektedir.
Bundan dolayıdır ki, uzun yıllardan beri bu neviden propagandalara rağmen sivil kayıpların olmayışı, bu iddiaların hiçbir şekilde kanıtlanamayışı ve gerçeğin zaten herkes tarafından biliniyor olması nedeniyle terörist örgütler ve arkalarındaki yapılar hep açığa düşmektedir.
Burada en fazla merak uyandıran husus ise, harekâtın başladığı andan son ana kadar içerden ve dışardan harekât eleştirilerinin kimlerden ve hangi üslup içinde yapılacağıdır…
İçerden HDP’nin ve onunla iç içe olan sol, sosyalist marjinal örgütsel yapıların tepkileri kuşkusuz ki olacaktır, önemli değildir ama uzun bir zamandan beridir HDP ile birlikte siyaset yapan CHP’nin tavrının ne olacağı önemlidir ve merak edilmektedir.
Keza Ukrayna-Rusya krizinde Türkiye’ye de güvenerek Ukrayna’nın toprak bütünlüğü konusunda Rusya’ya karşı mütemadiyen çağrılarda bulunan, yaptırım tehditlerine başvuran ABD ve AB ülkelerinin Türkiye’nin sınırlarına yönelik bu açık tehdite karşı mücadelesine tepkileri ne olacaktır?
Buralardan gelecek tepkiler Türkiye için önemli mi?
Çok önemli görülmüş olsa bu harekatlar yapılmazdı. Görülmediği içindir ki, başarılı bir şekilde operasyon gerçekleştirildi ve pek çok teröristle birlikte lojistik hazırlıkları da berhava edildi.
Türkiye’de iç siyasi hesaplar nedeniyle mütemadiyen sivil uzantısı üzerinden can suyu verilmeye uğraşılsa da, terörle mücadele hız kesmeden devam edecektir ve bu mücadele başarıya ulaşacaktır.
Değinmekte yarar olan bir diğer husus ise, harekâtta dışa bağımlılığın silah ve mühimmat bakımından da ortadan kaldırılmış, tamamına yakını yerli silah ve mühimmatlarla netice alınmış olmasıdır.
Bağımlılık ortadan kalkınca istenen sonuca ulaşmak da mümkün oluyor…