MESUT Özil... Herhalde bu ismi sadece Türkiye değil, Avrupa da, dünya futbol kamuoyu da uzun süre unutamayacaktır.
Malum; Mesut Özil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la çekilen fotoğrafının ardından Almanya’da basın ve kamuoyunda linç kampanyasına maruz kaldı.
Dünya Kupası’nda da Alman Milli Takımı başarısız olunca abartılı bir tepki ve saldırı ile karşılaştı. Almanya’da basın, spor dünyası ve siyasetçilerin bir bölümü, tüm suçu ona atacak kadar işi terbiyesizliğe vardırdılar. Hatta, Özil tepkilerden de öte tehditler bile aldı. Duyduğum kadarı ile bardağı taşıran son damla ise okuduğu okulda adına bir program yapılacakken bunun da iptal edilmesi olmuş.
Ve sonunda, ırkçılık ve ayrımcılık üzerine Almanya’ya manifesto gibi bir açıklama yaparak, Alman Milli Takımı’nı bıraktığını açıkladı.
İngiliz Premier Lig ekiplerinden Arsenal'de forma giyen Mesut Özil'in bu kararı Almanya başta batı ülkelerindeki tartışmaları da alevlendi. Çünkü her konuda herkese akıl veren nobran Almanya’yı ırkçılık ve ayrımcılık, sistematik yabancı düşmanlığı ile yüzyüze bıraktı.
Bild başta olmak üzere bazı Alman gazetelerinde hala utanmadan Mesut Özil’e küfür ediyorlar.
Ama Almanya’da nasıl bir deprem etkisi yarattığının bence en sağlam yansıması Almanya Adalet Bakanı Katharine Barley’den geldi. Barley, Mesut'un açıklamalarını bir alarm sinyali olarak niteledi. Barley sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Mesut Özil'in büyük bir Alman futbolcu olduğunu belirterek, “Mesut gibi büyük bir Alman futbolcunun ülkesinde ırkçılık nedeniyle istenmediğini ve Almanya Futbol Federasyonu (DFB) tarafından temsil edilmediğini hissetmesi bir alarm sinyalidir.” dedi.
Şimdi izleyin; Almanya’dan ardarda Angela Merkel dahil, nasıl durumu kurtarmayı amaçlayan popülist mesajlar gelecek. Tabii ne kadar samimi oldukları ve zamanında Mesut’a saldıranlar varken bu kişilerin nerede olduklarının yanıtı ve takdir sizin...
Daha şimdiden Almanya Başbakanı Angela Merkel adına açıklama yapan sözcü, "Başbakan Merkel, Mesut Özil'e büyük değer veriyor. O büyük bir oyuncu ve ulusal takım için çok şey yaptı" bile dedi. Ama testiyi kırdıktan sonra çok geç.
Mesut Özil’in Almanya’da milli takımda bile oynasa yüreğinin Türkiye için attığını dün hep birlikte gördük. (Ki zamanında Türk Milli Takımı'nda oynamak istediği ama o zaman içerideki kadrolaşma ve adam kayırmalar nedeni ile bu kararından son anda vazgeçtiğini de hâlâ söylerler.)
Mesut, unutulmaz 2320 kelimelik bir bildiri yazdı. Orada en hoşuma giden çıkışı; ‘Mesele Erdoğan değil; benim memleketimin Cumhurbaşkanı meselesi. Kim olursa olsun ben yine ziyarete giderim’ yönündeki sözleri. Yani hep dediğimiz gibi Mesut da diyor ki; ‘Arkadaş biz içerde belki birbirimizle kavga ederiz; belki eleştiririz, kızarız; ama dışarıda ben ülkemi ve kim olursa olsun liderlerini ve milli kimliğimi özümü yedirmem.’
Düşünsenize Mesut Özil gibi bir dünya starının görüşmesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ne menfaati olabilir. Sadece vatanına milletine saygıdan başka ne düşünebilir.
Büyük olmak; vatanına, köklerine sahip çıkmak büyük şeylerden feragat etmekle olur. O nedenle biz bu büyük adam Özil’i asla unutmayacağız. Dün genel yorumlara baktım; siyasi görüşü ne olursa olsun ülkemizde neredeyse herkes Mesut Özil’in bu ırkçılığa, ayrımcılığa rest çeken kararının arkasında tek vücut olmuş. O açıdan Mesut’a; herhalde bizleri de birleştirdiği için ayrıca bir teşekkür borçluyuz.
Mesut Özil, dünkü açıklamasında Avrupa'da yükselen dalgayı da aslında tek cümlede özetlemiş: "Kazanınca Alman oluyorum, kaybedince göçmen." Evet ama merak etmesin; Mesut dün bu kararı ile koskoca bir milleti kazandı...
Hep deriz ya; bu vatan asla ondan vazgeçmeyen evlatlarının omuzlarında ayakta duruyor. Bu davada emeği olan herkese saygı ile.