Metabolik sendrom nedir? Belirtileri neler?
Adını sıkça duyduğumuz sivilce, soğuk algınlığı gibi rahatsızlıklar kadar yaygın olmayan metabolik sendromun ne olduğu, belirti ve tedavi yöntemlerinin ne olduğu araştırılan konular arasında. Peki, metabolik sendrom nedir? Belirtileri ve tedavi yöntemleri neler? Tüm detaylarıyla haberimizde...
Son yılların önemli hastalığı metabolik sendrom sivilce ya da soğuk algınlığı kadar yaygın değil. Metabolik sendromun ne olduğu, belirtilerinin ve tedavi yöntemlerinin neler olduğu vatandaşlar tarafından araştırılıyor. Peki, metabolik sendrom nedir? Belirtileri ve tedavi yöntemleri neler? Tüm detaylarıyla haberimizde...
METABOLİK SENDROM NEDİR?
Metabolik sendromunun geçmişinin sadece 20 yıllık bir döneme dayandığına ve soğuk algınlığı kadar yaygın görüldüğüne dikkat çeken Uzm. Dr. Gündüz; ‘Metabolik sendrom, kendi başına bir hastalık değildir. Yüksek tansiyon, yüksek kan şekeri, sağlıksız kolesterol seviyeleri, karın bölgesi yağlanma gibi bir grup risk faktörünün bir arada olmasından kaynaklanan ve beraberinde ciddi problemleri getiren bir hastalıktır. Bu risk faktörleri, kan damarı ve kalp hastalığı riskinizi ikiye katlar; kalp krizi ve inmelerine neden olabilir. Özellikle de diyabet metaboliksendromun vereceği zararları beş kata kadar artırabilir’ açıklamasında bulundu.
Metabolik sendrom, ortak genetik ve çevresel ortamlarda gelişen, bel çevresi kalınlığı, yüksek tansiyon, kan yağlarında kalitatif ve kantitatif bozukluk, kan şekeri yüksekliği ile karakterize bir kardiyometabolik risk faktörleri demetidir. Metabolik sendromlu kişilerde metabolik sendromu olmayanlara göre gelecekte tip 2 diyabet gelişme riski 5 kat, aterosklerotik kardiyovasküler hastalık gelişime riski ise 2 kat daha fazladır. Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması, polikistik over sendromu, uyku apne sendromu, safra taşı, gastroözofageal reflü, depresyon ve astım da metabolik sendromla ilişkili tablolar arasında sayılmaktadır. Kan şekeri yüksekliği, hipertrigliseridemi, HDL kolesterol düşüklüğü, hepatik transaminaz yüksekliği, hiperürisemi, mikroalbüminüri gibi klasik bulgular yanında CRP ve plazminojen aktivatörü inhibitörü-1 yüksekliği de metabolik sendromun laboratuvar bulguları arasında yer alır. Küresel bir epidemi olarak kabul edilen metabolik sendromun bir klinik antite olarak ele alınması, tip 2 diyabet ve aterosklerotik kardiyovasküler hastalık gelişimi için yüksek riskli bireylerin tanımlanmasında ve ortak koruyucu yaklaşımların belirlenmesinde yarar sağlayacaktır.
METABOLİK SENDROM İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ
Metabolik sendromun neden geliştiğin oluşturan beş risk faktörü vardır. Bunlar:
Büyük Bel/Beden: Erkekler için: 102 cm veya daha büyük; kadınlar için 88cm veya daha büyük bel çevresi
Kolesterol/Yüksek Trigliseritler: 150 mg / dL veya daha yüksek
Kolesterol/Düşük İyi Kolesterol (HDL):Erkekler için: 40 mg/ dL'den az, kadınlar için: 50 mg/ dL'den az
Yüksek tansiyon:135/85 mm Hg ya da daha yüksekkan basıncı veya düzenli kullanılan tansiyon hapı
Yüksek kan şekeri: Yüksek Açlık Glikoz Seviyesi100 mg/dL veya daha yüksek olmasıdır. Bu risk faktörlerinin en az üçünün bir arada görülmesi metaboliksendrom olarak tanımlanır riskini artırır.
METABOLİK SENDROMA SEBEP OLAN 5 FAKTÖR
1. İnsülin direnci: İnsülin, vücudunuzun glikozu (yediğiniz yemeğin basit bir şekeri) enerji olarak kullanmasına yardımcı olan bir hormondur. İnsülin direnci olan kişilerde, insülinetkisi azalır. Bu nedenle vücut yükselen glikoz seviyesi ile başa çıkmak için daha fazla insülin üretmeye devam eder. Sonunda yüksek glikoz, yüksek insülin vücutta insülin salgılayan hücrelerin azalması ve diyabete neden olabilir. İnsülin direnci karın bölgesinde yağlanma problemi yaşayan kişilerde daha sık görülür.
2. Obezite, özellikle de karın bölgesinde görülen abdominal obezite: Toplumda görülme sıklığı artış gösteren obeziteyle birlikte metaboliksendromun görülme yaygınlığı da artmış durumdadır. Buna ek olarak karın bölgesinde yağlanması olan kişilerde risk daha da yüksektir.
3. Sağlıksız yaşam tarzı: Sağlıksız işlenmiş gıdalardan zengin bir diyet yapmak ve yetersiz fiziksel aktivite metaboliksendromun oluşumunda önemli bir rol oynar.
4. Hormonal dengesizlik: Örneğin, polikistikoversendromu (POS) gibi hormonal dengesizliğe yol açan problemler metabolik sendromla da ilişkili olabilir.
5. Yanlış alışkanlıklar: Sağlığınızı olumsuz yönde etkileyecek yanlış alışkanlıklarınızı değiştirerek ileride ciddi hastalıklarla karşılaşma ihtimalinizi azaltabilirsiniz.
METABOLİK SENDROM TANISI
Metabolik sendromun farklı organizyonlara ait farklı tanımlamaları bulunmaktadır. Bu tanımlamaların temel bileşenlerini ise bel çevresi kalınlığı, insülin direnci, kan basıncı yüksekliği ve dislipidemi (yüksek trigliserit, düşük HDL kolesterol) oluşturmaktadır. Metabolik sendrom için en son üzerinde uzlaşı sağlanan tanı kriterleri; artmış bel çevresi (topluma ve ülkeye özgü), trigliserit yüksekliği, HDL kolesterol düşüklüğü, kan basıncı yüksekliği ve açlık kan glukozu yüksekliğidir. Tanı için ise bu parametrelerden en az 3’nün varlığı şarttır.
ÜLKEMİZDE METABOLİK SENDROM
Metabolik sendrom bir çok ülkede erişkin populasyonun %20 ile %30’nu etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Epidemiyolojik çalışmalar Türk erişkinlerinde de metabolik sendrom sıklığının çok yüksek ve giderek artma eğiliminde olduğunu göstermektedir. Metabolik Sendrom Prevalansı (METSAR) çalışmasında 20 yaş ve üzeri Türk erişkinlerin; ATP III kriterlerine göre %33.9’unun (kadınlarda %39.6, erkeklerde %28), Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) kriterlerine göre %42.6’sının (kadınlarda %51.1, erkeklerde %33.9) metabolik sendromlu olduğu bildirilmiştir.
METABOLİK SENDROM SIKLIĞI NEDEN ARTIYOR?
Metabolik sendrom sıklığının artmasında fiziksel inaktivitenin, sedanter yaşam tarzının ve aşırı beslenmenin tetiklediği abdominal obezite sıklığındaki artışın yanı sıra hipertansiyon, glukoz metabolizma bozukluğu ve dislipidemi gibi metabolik sendrom bileşenlenlerinin yüksek sıklıkta bulunmasının rolü olabileceği düşünülmektedir. PURE Türkiye Sağlık Çalışmasında Türk erişkinlerin hafta içi ve hafta sonu, kır-kent ayırımı olmaksızın günün yaklaşık 6 saatini oturarak geçirdiği ve günlük enerji alımının 2483.7 kcal gibi yüksek bulunduğu görülmüştür. Bu bulgular bozuk yaşam tarzının halkımızdaki metabolik sendrom ve abdominal obezitedeki artışta en önemli faktörler olduğunu düşündürmektedir.
BEL ÇEVRESİNDE DURUM NE?
Giderek artan veriler bel çevresi kalınlığının kardiyometabolik riskin en önemli prediktörlerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır. IDF kriterlerine (erkeklerde bel çevresi sınırı >94 cm, kadınlarda >80 cm alındığında) göre ülemizde bel çevresi kalınlığı sıklığı kadınlarda %73.8, erkeklerde %43.2 bulunmuştur .
NASIL ÖNMLEM ALMAYIZ?
Metabolik sendromun önlenmesinde ve tedavisinde yaşam tarzının düzenlenmesi en öncelikli ve etkili yaklaşım biçimidir.
Egzersiz: Düzenli egzersiz vücut ağırlığını ve yağ oranını azaltır, HbA1c, LDL kolesterol ve trigliseridleri düşürür, HDL kolesterolü artırır. Önerilen egzersizler arasında yüzme, bisiklet kullanma, tempolu yürüyüş ve koşu yer almaktadır. Bu amaçla orta yoğunluktaki bu egzersizlerin günde 30 dakikadan az olmamak üzere, haftanın çoğu günü, ideali hergün yapılması önerilmektedir. Diyabet Önleme Çalışmasında diyet ve orta-yoğunlukta bir fizik aktivite ile sağlanan %7’lik bir kilo kaybının metabolik sendrom gelişimini %41 azalttığı gösterilmiştir.
Beslenme: Beslenmenin düzenlenmesi yalnızca obezitenin tedavisinde değil, kan basıncı, glisemi ve lipid profilinin düzeltilmesinde, diyabetin ve kardiyovasküler komplikasyonların önlenmesinde de etkilidir. Doymuş yağlardan kısıtlı, kompleks karbonhidratlardan zengin diyet metabolik sendromlu kişlilerde önerilen bir diyet modelidir. Son zamanlarda Akdeniz diyeti gibi dengeli diyet modellerinin koroner kalp hastalığı ve farklı kanser türlerinin yanı sıra obezite, dislipidemi ve kan basıncı yüksekliği gibi metabolik bozuklukların sıklığında azalma ile ilişkili oldukları bildirilmektedir. Akdeniz diyeti sebze, meyve, baklagiller, zeytinyağı, ceviz, fındık, üzüm gibi liften, kompleks karbonhidratlardan ve tekli doymamış yağlardan zengin, doymuş yağlardan fakir bir diyettir. Akdeniz diyetinin vücut yağında azalmanın yanı sıra kan lipid profili (özellikle HDL kolesterol ve okside LDL kolesterolde), endotel fonksiyonu ve insülin direnci üzerinde olumlu etki gösterdiği, tromboz riskini azalttığı ve plazma homosistein düzeylerini düşürdüğü gösterilmiştir. Akdeniz diyetinin yaş, cinsiyet, fizik aktivite, lipid ve kan basıncı düzeylerinden bağımsız olarak MetS gelişimini %20 azalttığı ortaya konmuştur.
Sonuç: Metabolik sendrom önemli bir halk sağlığı sorunudur. Türk erişkinlerinin yaklaşık üçte biri metabolik sendromludur ve kadınlarda oran daha fazladır. Metabolik sendrom tedavisinde hedef gelecekteki tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık gelişme riskini azaltmaktır. Bunun için dengeli beslenme ve fizik aktivitenin artırılmasını içeren sağlıklı yaşam bilincinin tüm topluma yerleştirilmesi en makul çözüm gibi görünmektedir.