Türkiye - ABD ilişkilerinde yeni kriz kapıda!
SuperHaber yazarı Metehan Demir, Türkiye ile ABD arasında füze restleşmesini Sputnik Türkiye'ye yorumladı. Ankara’nın S-400 yüzünden ABD’nin NATO’yu da içeren ‘kombine hücumunu’ beklediğini belirten Demir, Türkiye - ABD ilişkilerinde yeni krizin kapıda olduğunu ima etti
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın Pentagon temaslarının ardından Ankara bu hafta ABD heyetini ağırlıyor.
Ankara ve Washington arasında, ABD'nin Suriye'den çekilme sürecini koordine etmek hedefli kurulan görev gücü, 28 Şubat'ta ikinci toplantısını yapacak. ABD yönetimi Suriye topraklarında 200'ü kuzeydoğu bölgeleri olmak üzere 400 kadar asker bırakıp, ‘NATO anıştırmalı' Avrupa gücü üzerinden tampon bölge kurma hedefini açıkça ortaya koyarken, ‘güvenli bölge' kurulması ve kontrolünün kendisinde olmasını isteyen Türkiye'nin nasıl tavır alacağı merak konusu...
Aynı şekilde ABD'nin Ankara'nın Rusya'dan S-400 alma kararlılığından duyduğu endişe de ilişkilerde önemli pürüz teşkil ediyor.
Türkiye'nin ABD ile temaslarının olası sonuçları ve Ankara'nın hangi adımları atabileceğini SuperHaber yazarı Metehan Demir Sputnik Türkiye'ye değerlendirdi.
"AMERİKAN ASKERİ ÇEKİLMEYECEK"
Metehan Demir, Ankara'nın, ABD'nin Suriye'den çekilmesi konusunda en başından beri şüpheler taşıdığını anımsatırken, artık bu şüphelerin vücut bulmaya başladığını söyledi.
Suriye'de Rusya gibi güçlü bir aktör varken, İran varken ABD'nin geri çekilmesini pek olası görmeyen Demir, giderek oluşan resmin de Türkiye'nin kafasındaki ideal güvenli bölgenin önüne geçilmesi olduğunun altını çizdi.
Demir, bu koşullarda Ankara-Washington ilişkilerinin önümüzdeki dönemde ‘çok parlak gitmeyeceğini' belirtse de, bunun ilişkilerin geneline yansımayacağı, her bir kanalın ayrı mecrada yürüyeceğini vurguladı:
"Ankara'nın en başından beri kafasında bir şüphe vardı, Amerika gerçekten çekilir mi ya da çekilse de fiziken geri gitse de burada çeşitli şekillerde varlığını sürdürür mü diye. Bu konudaki şüphe giderek arttı ve artık vücut bulmaya başladı. Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı'nın Washington temasları önemliydi. Karşılama çok dikkat çekiciydi. Baya resmi büyük bir tören organize edildi Pentagon'da.
İşin formal tarafıyla gerçeklik arasında da Ankara farklılık olduğunu da biliyor. Amerika böyle hassas, gergin durumlarda formal tarafını sembolik tarafında biraz ağırlık verir. Karşılama törenini de öyle görmek lazım. Şüphesiz ki tezler tekrar edildi, güvenli bölge kurulsun, güvenli bölgeden PYD/YPG terör unsurları temizlensin. Bu bölge Türkiye'nin kontrolünde olsun şeklinde tezler yinelendi.
Ama burada birkaç tane büyük soru işareti var. Birincisi, Amerika gerçekten çekilecek mi? Amerika'nın 2200 askeri var, aslında çok büyük bir rakamdan bahsetmiyoruz. Türkiye'nin bölgede bir operasyon için yaptığı hazırlığın 80 bin civarında olduğunu düşünürsek, 2200 rakamının ne kadar küçük bir rakam olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda Amerika'nın bir Suriye'nin kuzeydoğusunda bir de güneyinde El Tanf bölgesinde askeri yapılanması ve üssü var. Bu çerçevede bakıldığında ben Amerika'nın çekilirse de çekilmeyeceği kanaatindeyim.
Zaten çekilmesinin de stratejik olarak kendisini engelleyen hem Amerika'daki müesses nizam devlet yapısı hem de stratejik menfaatler açısından engelleyen bir sistematik de var Trump her ne kadar çekileceğiz de dese. Şöyle düşünmek lazım. Rusya çok önemli bir aktör Suriye'de. Esad rejimi üzerindeki etkisi de ortada. Hmeymim ve Tartus gibi kritik noktalarda varlığını da hepimiz biliyoruz. Hava üssü, kara üssü ve deniz üsleri anlamında da düşünüyoruz. Buradaki etkin pozisyonda şimdi Amerika olsanız, bu kadar kuvvetli Rusya gibi bir aktörün bulunduğu Suriye coğrafyasında çekilir misiniz? İsrail'in kuzeyinde bulunan Doğu Akdeniz'e hakim bir coğrafyada oturan ve birçok kritik noktaya da Irak anlamında dayanak gösterilen bir coğrafyadan çekilmezsiniz, daha doğrusu çektirmezler. Bu yavaş yavaş oraya doğru evrilmeye başlayacak.
Rusya, İran, PYD/YPG olarak da düşünülebilir, güvenli bölgede farklı bir formülasyon üzerinde de çalışabilir. Öbür tarafta da güvenli bölgede Amerika, Batılı müttefikleri Fransa dahil ve bazı Arap ülkelerini de içine alan daha farklı bir formülasyon üzerine düşünebiliriz. Her iki formülasyonda da Türkiye'nin aslında kafasında olan ideal güvenli bölge düşüncesinin önüne geçiliyor. Bu açıdan önümüzdeki dönemde Amerika ile biraz çok da parlak gitmeyebilir. Ama Amerika ile ilişkiler perspektifinde her bir kanal ayrı mecrada kendi bağımsızlığında yürüyor. Onu da öyle görmek gerekiyor."
‘AMERİKA GÖZLEMCİ BİRLİK MESELESİNİN ÇATISINI ÇOKTAN KURMUŞ GİBİ AMA DİĞER CEPHEDE BAŞKA ÇIKIŞLAR OLABİLİR'
Öte yandan Metehan Demir, herkes ‘çekilir mi çekilmez mi' tartışmaları yaparken Amerika'nın Batı ile birlikte hatta Arap Birliği'nden ülkeleri kapsayacak bir ‘gözlemci birlik' fikrinin temellerini atmış göründüğüne dikkat çekti.
Ancak bölgede artık oyunun kurallarının değiştiğini, pek çok aktörün farklı manevralarla ortaya çıkabilecek potansiyeli bulunduğunun da altını çizen Demir, Rusya-İran-Türkiye'nin farklı formülasyonlarla çıkış yapabileceğini de ekledi:
"Amerika, NATO içinde kuralları kendinin koyduğunu düşündüğü için ve bunun aslında Amerika bir süreden beri altyapısının yapmış. Biz çekilir mi, çekilmez mi tartışmaları yaparken, Amerika çok profesyonel bir şekilde dizayn etmiş. Ben Batılı müttefikler diyorum, NATO bu işin görünen sembolik şapkası. Gözlemciler NATO'dan da geldiler, Arap liginden de geldiler, şuradan da, buradan da geldiler. Buna bir formülasyon uydurabilirler. Ama mesele şu. Burada geçenlerde ajanslarda arada kaynadı ama Amerikalı bir komutanın Ortadoğu temasları sırasında uçakla Avrupa'ya, NATO'ya doğru giderken, havada yaptığı bazı açıklamalar vardı. Bir gazeteci gözlemcilerin detayları belli mi diye sordu. ‘Kimin, nerede, nasıl görev yapacağı, kaç askerin görev alacağı, hangi bölgelerde konuşlanacağı' gibi… ‘Onlar da netleşti ama şu an bunları açıklamam için erken. Müttefiklerimizle konuşuyoruz' dedi.
Aslında çoktan işin çatısı kurulmuş gibi görünüyor. Fakat Amerika'nın da şunu dikkate alması lazım. Bu bölgede artık dünyanın en enteresan oyunu oynanıyor. Bir satranç tahtası düşünün. Ülke olarak biz bu tarafta oturuyoruz. Ama diğer tarafta birden fazla oyuncu aynı anda birden fazla hamle yapıyor. Eksik olan taşları da cebinden çıkarıp tamamlıyor. Sizin bunlara karşı sürekli doğru hamle yapmanız lazım, hepsini kontrol altında tutmanız lazım. Amerika'nın da bu satranç tahtasının formülasyonunu gözünden kaçırmaması lazım. Çünkü artık Suriye'de haftaya ne olur diye sorarsanız, ben bilmiyorum derim, biliyorum diyenleri de şüpheyle karşılarım. Eskiden haftalık, aylık değişirdi, şimdi anlık Suriye'de her an her şey değişebiliyor. Ülke politikalarında büyük esneklikler, oynamalar olabiliyor. Haftaya yaptıkları planın karşısında hiç ummadık bir karşı alternatif ile Rusya'dan olabilir, Rusya-İran-Türkiye'den olabilir, farklı formülasyonlarla çıkışlar da karşımıza gelebilir."
‘ABD ANKARA'YA ÇOK İLGİNÇ TEKLİFLERDE BULUNABİLİR'
Diğer yandan Metehan Demir'e göre ABD heyetiyle Ankara toplantılarında Rusya ile Türkiye ilişkilerini yakından izleyen Washington'ın farklı ve ilginç teklifleri gündeme taşıyabilme olasılığına da dikkat çekti:
"Ama ilk toplantı müzakereler sürecinde Washington'da 6 Şubat'ta yapılmıştı. Şimdi 28 Şubat'ta da yine Amerikan heyeti Ankara'ya gelecek ve 2 gün toplantılar yapacak. Bu toplantılarda da ben zıt kutuplar teorisinin tam zıttı bir şeyin gerçekleştiğini görüyorum. Amerika, Türkiye'nin Rusya ile son zamanda yakınlaşmasını çok yakından takip ettiği için Erdoğan ile Putin arasındaki ilişkinin derinliğini çok yakından izlediği için aksine Türkiye'den bunu görüp uzaklaşmaktansa, Türkiye'ye daha yakın bir politika izleyip hani Rusya'ya da ‘Böyle iyi ilişkileriniz var, ama bizi de bir düşünün, gözden geçirin' şeklinde bir yaklaşımla gelip çok ilginç tekliflerle bulunabilir. Bu teklifler nedir?
Münbiç ile ilgili enteresan şeyler gelebilir. Süleyman Şah ile ilgili enteresan teklifler gelebilir. Güvenli bölgede farklı inisiyatifler gündeme gelebilir. Bir taraftan müttefiklerle bir gözlem gücü üzerinde çalışıyor, öbür taraftan da Türkiye'ye böyle al-ver dengesi üzerine kurulu ‘Şuranın kontrolü sizde olsun, ama burada da böyle esneklikler olsun' gibi şeyler getirecekler. Amerika elindeki tüm kartları teker teker oynadığı, yeteri kadar oyalama süreci hakkını da tükettiği için artık tekliflerle gelme zamanı."
‘SURİYE SÜRECİ ANKARA'YA TECRÜBE KAZANDIRDI'
Suriye'de yaşananların Ankara'ya tecrübe kazandırdığı görüşünü dile getiren Demir'e göre Türkiye sürekli ince ayarlarını yaparak denge politikası uygulamak durumunda:
"Türkiye'nin ben her şeyin farkında olduğunu, olayları çok yakından izlediğini ve bu Suriye sürecinin Ankara'ya tecrübe kazandırdığını belirtmek lazım. Majör ne başta hatalar yapılmıştı. Ama sonradan hataların telafisi ya da yeni politikaların adaptasyonu konusunda atılan adımlar iyi. Ama anlık Suriye politikaları değiştiği ve buradaki dengeler de çok oynak hale geldiği için Ankara sürekli ince ayarını yapmak durumunda ve yapmaya çalışıyor. Birincisi, Amerika'nın ‘Sizi mahvederim. Şunu yaparım, bunu yaparım' demesi kabul edilecek bir şey değil. Diplomatik açıdan son derece saygısız bir çıkış. Ama bir iç parantez açayım. Öte yandan, üç, dörttür tekrarlanan iki ülke arasındaki ticaret hacminin 75 milyar dolara taşınması gibi bir kararlılık da seslendiriliyor. Amerika'nın attığı bu sürpriz adımlar çerçevesinde mesela demir-çelik ambargosunu hafifletilmesi, kaldırılması ya da başka majör adımları da getirebilir. Ama öte yandan S-400'lerle ilgili farklı sıkıntıları da getirir.
‘ANKARA SURİYE'DE GENİŞ ÇAPIL OPERASYON YERİNE BELİRLENMİŞ HEDEFLERE NOKTA OPERASYONLARI YAPAR'
Peki, ABD yönetimi Suriye'de arzu etmediği bir tampon bölge yapısını kararlılıkla uygularsa Türkiye ne yapabilir?"Ü Metehan Demir'e göre, böylesi bir durumda Türkiye'nin Suriye'de büyük operasyonlar yerine daha çok belirlenmiş bölgelere nokta operasyonları ya da hava harekâtları gerçekleştirme olasılığı yüksek:
"Ne olabilir? Türkiye her şeye rağmen Amerika'nın kör göze parmak gibi burada bir şeyler yapmaya çalışması durumunda bu bölgede belirlenmiş hedefler var. Fırat'ın doğusunda ve batısında da bu hedeflere askeri bir harekat kararlılığının seslendirilmesi anlamını da gerçekleştirir. Bu hedefler belirlenmiş ve bilinen yerler. Burada adım atar Türkiye. Ama bir Afrin, bir El bab, Cerablus gibi geniş ters hilal, büyük harekat konseptli değil de daha çok nokta operasyonlar, hava harekâtları ya da obüs harekâtı şeklinde durumlarla karşılaşabiliriz. Türkiye bunu göze alıyor. Bir taraftan Amerika'nın al-ver dengesine bazı adımları çok fazla atamayacağını da değerlendiriyorlar. O nedenle ben harekâtın çeşitli noktalara, çok geniş kapsamlı olmasa da yapılacağını düşünüyorum. Burada harekat yaptığınız ya da kararlılık gösterdiğiniz sürece Suriye'de varsınız diye bir düşünce Ankara'da oluşuyor. Bir de şöyle bir şey daha son zamanlarda çok konuşuluyor. Kimseye güvenme, işbirliğine mecbur et şeklinde bir tavır da var. Bunları yan yana koyduğumuzda ortaya çıkan formül bu kararlılık şeklinde."
‘ANKARA S-400 KONUSUNDA NATO'DAN DA KOMBİNE BİR HÜCUM BEKLİYOR'
Türkiye ile ABD arasındaki diğer pürüzlü mesele olan Rusya'dan S-400 alımının ABD'ye karşı alınmış bir karar olmadığı görüşünü yineleyen Demir, acil savunma sistemi ihtiyacına dikkat çekti. Ancak sürekli endişelerini dile getiren ABD'nin teslimatla birlikte ‘ortalığı ayağa kaldırabileceğini', Ankara'da NATO'dan da ‘kombine bir hücuma geçilmesinin' beklendiğini belirten Demir'e göre, Türkiye zorda kalacak. Demir, bu koşullarda Patriot alımının da söz konusu olabileceğini belirtirken, ABD'nin işin dozunu artırmasının Ankara'nın tepkisini artırma olasılığını da vurguladı:
"Patriot meselesi için futbolda top yuvarlaktır diye bir laf vardır, buna benzer bir şey söylemek istiyorum. Gerçekten her şey olabilir. Türkiye'nin şimdi bir uluslararası taahhüdü var. Türkiye ‘S-400'leri durduk yerde Rusya'dan alacağım' diye bir icatla ortaya çıkmadı. 2006'da başlayan süreçte Amerika'ya gidildi, bizim NATO müttefikimiz diye. Patriotlar konuşuldu. Amerika oyaladı, ‘Bakacağız, vereceğiz'. Sonra teknoloji transferi olmaz, ortak üretim olmaz dedi. Bu iş kaldı. Sonra Türkiye Çin'e de gitti. Çin de yine Amerika ortalığı ayağa kaldırdı, ‘Olmaz, olmaz' dedi. Ama Türkiye'nin hava savunma sistemi olarak eksiklerini gidermesi anlamında kısa ve acil ihtiyaç kapsamında bu füzelere ihtiyacı var. Kimden olursa olsun. Türkiye de ‘Ben o zaman S-400 alırım' dedi, kendini ispat etmiş bir sistem diye. Bununla ilgili görüşmeler de başladı. Aslında Amerika'ya bir tavır olsun diye değil Türkiye'nin ihtiyacı var. Araba ihtiyacım var, araba alayım demek gibi, yani gidemiyor işe şeklinde. Türkiye bunu temin etti Rusya'dan. Ama Türkiye'nin bu kısa ve acil ihtiyaç kapsamında orta ve uzun vadede de hava savunma sistemlerine coğrafyanın büyüklüğü anlamında ihtiyacı var. Bu paralelde de bakarsak orta ve uzun vadede de Türkiye aslında S-400'lerle kalmayacak ileride S-400 veya Patriot füzeleri de alacak. Amerika'da aslında ön satışa dair bazı kararlar çıktı, ‘Tamam verebiliriz' dendi. Ama bazı detaylar da anlaşılamıyor. Türkiye ile Amerika arasında Patriot'ların alınması konusunda görüşmeler devam ediyor. Ama detaylarda, Amerika'nın takıldığı noktalarda sıkıntı var. Eğitim için de yakında ekip gidiyor Türkiye'den S-400'lerle ilgili. Sonra yakın bir tarihte de sonbahar olabilir, biraz öncesinde olur, teslimatın ilk partileri gelecek. Bu sırada Amerika, ortalığı ayağa kaldıracak. Sadece Amerika değil NATO'dan da kombine bir hücumu bekliyor Ankara. NATO, baya bir bastıracak. Çünkü dost düşman tanıma kodları S-400'lere girildiğinde NATO kodları da Rusya tarafından öğrenilecek diye esas bu kıyamet kopuyor deniliyor. Aslında sadece bu füze sistemine kaldıysa, eminim iki taraf da birbirinin kodlarını biliyordur, teknoloji çok ileri olduğu için. Belki teslimat biraz gecikebilir Rusya tarafından. Belki son anda Türkiye, Patriot da alıyorum diyebilir ya da üçüncü seçenek Amerika ile bu konuda ipler iyice kopar ve farklı bir hal alır. Burada Trump'tan ziyade Amerikan Başkan Yardımcısı Mike Pence yavaş yavaş tansiyonu yükseltmeye başladı. Ama bu Patriot-S-400 dengesinde Türkiye, Rusya'dan taahhütleri çerçevesinde bunu alacaktır. Teslimat ne zaman olur, bilmiyorum, yakında gibi görülüyor. Normalde bu baharda gelecek. Türkiye Patriot da alabilir, S-400'le de devam edebilir. Amerika çok işin dozunu kaçıran bir söylem içine girerse, Türkiye tepkisini arttırabilir bence."
‘TÜRK-RUS ORTAKLIĞI DÜNYADA BİRÇOK DENGENİN BELİRLEYİCİSİ HALİNE GELMEYE BAŞLADI'
Türkiye'nin Rusya ile olan ilişkilerinden oldukça memnun olduğunu belirten Demir'e göre Türk-Rus ortaklığı dünyada birçok dengenin belirleyicisi haline gelmeye başladı. Bu yüzden ABD'nin Ankara ile köprüleri atmak istemeyeceğinin de altını çizen Demir, bu yüzden de son yaşanan sıkıntı başlıklarda ABD'nin birçok konuda olduğu Türkiye'nin karşısına umulmadık bir teklifle çıkabileceğini söyledi:
"Türkiye, Rusya ile olan ilişkilerinden memnun. Ancak PYD/YPG oluşumuyla Rusya'nın bir irtibatının olup olmadığı konusunda bazen canı sıkılıyor Ankara'nın. Bu konuda da muhatapları seslendiriliyor, biraz daha mesafe koysanız bunlara diye. Ama bunun ötesinde Rusya'ya genel bakıldığında ilerlemelere, stratejik ortaklığın güçlendirilmesine bakıldığında iyi gidiyor. Uluslararasında dostluklar yoktur, ülkelerin menfaatleri vardır diye meşhur söylemi bir kere daha tekrar etmekte fayda var. Pragmatik olarak bakıldığında da Amerika ile iyi olan ilişkiler de olacak, çok kötü olan ilişkiler de olacak. Ama ben bunların birbirinden bağımsız yürüyeceği kanaatindeyim. Dengeler bugünden yana değiştiği için Amerika'nın Suriye örneğinde söylediğim gibi Türkiye'nin ‘Bunu bir düşünelim' diyebileceği hiç ummadığı bir teklifle gelmesi de olası. Çünkü Türkiye bir Suriye değil, Irak değil. Türkiye çok büyük, güçlü, belirleyici bir aktör, özellikle Suriye coğrafyasında bu kendini gösterdi. O nedenle Amerika'nın köprüleri atacağım diye, hatta bazen haddini aşan açıklamalar yapsa da son tahlilde ilişkilerin bir yere gelip oturacağını düşünüyorum. Geçen Ağustos'taki ortamı hatırlayalım, bir de şimdiki ortama bakalım. Nereden nereye, bunu bilemiyorsun. Ama Türkiye'nin Rusya ile olan ilişkilerinde iki ülkenin arasını bozmak amaçlı bu coğrafyada kirli oyunlar oynanacağı konusunda da çok dikkatli olmak lazım. Çünkü Türk-Rus ortaklığı, dünyada birçok dengenin de belirleyicisi haline gelmeye başladı."