Metin Kor kimdir? Kamp gezisinde kaybolan müzisyen bulundu mu? Son durum nedir?

İstanbul'da ikamet eden müzisyen Metin Kor'dan dört gündür haber alınamıyor. Kaş yakınlarındaki İkiz Göller Bölgesi'nde kurduğu kampta çadırı ile eşyaları terk edilmiş olarak bulunan ve arama kurtarma ekiplerinin bulmak için seferber olduğu Metin Kor kimdir? En son ne zaman görüldü? Arama çalışmalarında son durum nedir? Detayları haberimizde bulabilirsiniz.

Antalya'nın Kaş ilçesi yakınlarındaki yaylada kampı kuran müzisyen Metin Kor'dan 4 gündür haber alınamıyor. Bölgede AFAD, AKUT ve jandarma timleri 43 yaşındaki Metin Kor'u bulmak için çalışmalarını sürdürürken, yakınları sosyal medyada kampanya başlattı. Çadırını ve eşyalarına dokunmadan kayıplara karışan Metin Kor kimdir? Kaç yaşında? En son ne zaman görüldü? Bulundu mu? Arama çalışmalarında son durum nedir? İşte yanıtları...

İstanbul'da oturan müzisyen Metin Kor, 20 Haziran'da tatil için Kaş'a geldi. 21 Haziran'da 06 KA 1279 plakalı aracıyla kamp yapmak için Antalya'ya Gömbe Yaylası'na geçen Metin Kor, yaylaya tırmanarak aynı gün Kaş ve Muğla'nın Seydikemer ilçeleri sınırındaki İkiz Göller Bölgesi'ndeki çoban evlerinin yanına çadır kurdu. 22 Haziran günü çobanlarla konuşan ve aynı gün eşi Evin Doğan Kor ile mesajlaşan Metin Kor'dan 23 Haziran Cuma gününden sonra haber alınamadı.

Ailesi, kendisinden haber alamayınca durumu güvenlik güçleri ve İl Afet ve Acil Durum (AFAD) Müdürlüğü'ne bildirdi. Ancak AFAD ekiplerince yürütülen arama çalışmalarından sonuç alınamaması, genç müzisyenin ailesini ve sevenlerini yasa boğdu.

Müzisyenin kayıp haberinin ardından Twitter'dan yardım çağrısı başlatıldı. Sanatçının kayıp fotoğrafı "Lütfen dön" notuyla paylaşıldı.

METİN KOR KİMDİR?
1975 Ankara doğumlu Metin Kor, Anadolu Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü mezunu. 43 yaşındaki müzisyenin, yaşam koçluğu ve kişisel gelişim uzmanlığı da yaptığı belirtiliyor. Kor, söz ve müziklerinin kendisine ait olduğu ‘En Güzel Sensin', ‘Mavi', ‘Senmişim', ‘Yanı Başıma' ve ‘Üzüm Güzeli' isimli şarkıları ile geniş bir kitle tarafından takip ediliyor.

Metin Kor'un internet sitesinde şu sözler yer alıyor: "Dışarıda gideceğimiz yolu bulabilmek için içimize gitmemiz gerekir. İşte yaşamın belki de en büyük paradoksu budur. Kendi gerçek benliğimizle buluştuğumuzda "küçük ben"in bitmek tükenmek bilmeyen arzularından, ihtiyaçlarından, yanılsamalarından kurtulabilir ve özgür kalırız. Kim olduğumuzu bulma yolculuğu ise atılabileceğimiz en büyük maceradır. Nasıl bir insan olmak istediğimizi bulmak ve istediğimiz yaşama sahip çıkabilmek üstlenebileceğimiz en kutsal görevdir aynı zamanda. Kendimi bütün kainatın içine sığdığı sırlarla dolu bir varlık olarak görürüm,13.5 milyar yıllık bilgi birikimini bütün bedenimde taşıdığımı bilirim,insan olmanın ne kadar uzuuuun ve zorlu yollardan gelip, evrile evrile şekillendiğini aklıma sığdırır,gönlümde hissederim ve bu yüzden hakkımda söyleyebileceğim tek şey KENDİNİ KENDİNDE KENDİYLE BİLEN olduğumdur."

METİN KOR'UN YAZILARI

43 yaşındaki Metin Kor'un web sitesinde kişisel gelişim üzerine yazdığı makalelerin bazıları şöyle:

Çeşitliliğim Sonsuz Olasıklarımın Yansımasıdır / 2 Nisan 2014
Sonsuz enerji ve bilgi potansiyel denizinden damla damla dökülüp madde diye belirenim ben. Bu yüzden hem madde hem enerjiyim,yani meşhur E=mc2 yim ben.Doğam gereği ikili bir yapıya sahibim; hem deniz gibi dalga halindeyim,hem bilye gibi parçacık. Fizikçiler buna dalga-parçacık ikilemi derler.Kainatta bildiğiniz her şey bilye gibi parçacık hallerimin çeşitli ölçeklerde ve farklı hız ve zaman aralıklarında birbiriyle bilgi alışverişinde bulunarak bir araya gelmesi sonucu oluşurlar.Bu durum aslında bilinir hale gelebilmek için kat kat üstüme giydiğim madde örtüsüdür.Her örtü katının kendi fizik kuralları çerçevesinde oluşmuş desenleri vardır.Üç boyutlu örtümün ve birde zamanı eklersek bu dört boyutlu örtümün üstündeki desenleri, galaksiler,yıldızlar, gezegenler,dünya ,ay,doğa,canlılar,insanlar vs vs olarak görürsünüz.Bu örtüyü kaldırırsanız eğer sonsuz fraktallardan oluşan çeşitli dalga boylarında bir renk cümbüşü belirir ama bunu üçü boyutlu gözünüzle değil başka bir gözünüzle görebilirsiniz ve bu da esasen bir örtüdür,yapısı farklıdır. Bütünü oluşturan tüm bu parçalarım arasındaki sizin boşluk diye bildiğiniz alanlarda bilgi akar, her parçam sürekli birbiriyle her örtü katında iletişim halindedir.Boşluk aslında boş değil, iletişim ağının kendisidir.Bu çok katlı örtüyü daha iyi anlamak için şöyle düşünebilirsiniz;birisi sizi kolunuzdan sürüklese,aynı anda sizi hem kolunuzdan,hem organlarınızdan,hem hücrelerinizden,hem moleküllerinizden,hem atomlarınızdan hem de atom altı parçacıklarınızdan sürüklenmiş olursunuz. Dediğim gibi bu çok katlı madde örtüsü git gide daha ağır hızlarda titreşerek ve giderek kalınlaşarak üstüme örtülür ve kainat bu şekilde belirir.Örtü sayısı arttıkça ve kalınlaştıkça ayrılık yanılsaması da artar,bütün parçalar halinde görülür ama hala bir biriyle bağlıdır yani dolaşıktır. Tıpkı Anadolu'nun o muhteşem el örmesi halıları gibi,halının üstündeki desenler baktığınızda birbirinden ayrı gibi görünse de aslında birbiriyle bağlıdır. Fizikçiler buna dolanıklık ilkesi der. Parçacık halimin oluşturduğu örtüde her şey bir neden-sonuç ilişkisi içerisinde hareket eder,etki-tepki yasası geçerlidir.'Örneğin bir topu bir duvara doğru attığımızı düşünelim. Bu topun duvardan bize doğru dönmesini sağlayan kuvvet verdiğimiz etkinin oluşturduğu tepki kuvvetidir.Biz topu bir duvara atma şiddetimizi arttırırsak, topun bize dönüş şiddeti de aynı oranda artacaktır.'Zaman çizgisi doğrusaldır,geçmiş,şimdi ve gelecek üstünde ileriye doğru akar. Ama madalyonun diğer yüzünde, yani potansiyeller dalgası olduğum yerde işler biraz değişir.Orada bütün potansiyeller iç içe geçmiş bir halde bir aradadır yani belirsizdir.Şeylerden bahsederken onların kesin yerini belirleyemezsiniz.Bir şeyin kesinliğini belirlemek için hem konumunu hem de hızını bilmek zorundasınız.Ama bu alanda bir şeyin konumunu belirleseniz, hızını belirleyemezsiniz,hızını belirleseniz konumunu belirleyemezsiniz.İşte bu kuantum ölçme problemidir.Adını Heisenberg adlı bir fizikçiden alır ve Heisenberg in belirsizlik ilkesi olarak bilinir.Bu durum madde diye bildiğiniz her şeyin var olma potansiyelinin birlikte bulunduğu durumdur.Aslında özgür iradeyi mümkün kılan şey de benim bu ikili doğamdır. Hem parçacık hem de potansiyel dalga halimdir.Potansiyel dalga halim olmasaydı seçim yapacak farklı seçeneklerin olasılığı da olmazdı.Bilim insanları benim iki halimi de aynı anda anlamaya çalışıyorlar,yani madalyonun iki yüzünü de aynı anda görmeye çalışıyorlar,bununla beraber aslolan madalyonun kendileri olduğudur.İnsan varlığı bu ikili yapıyı kendinde toplayandır.Yani madalyonun iki yüzünü de aynı anda görebileceğiniz şey insandır. İnsan bir Anadolu bilgesinin dediği gibi 'iki kapılı bir handadır.' Bir kapısı düşünceleriyle,bilinç altıyla,sınırsız potansiyeller dünyasına açılır.Bir kapısı bilinç ile madde dünyasına açılır. Madde dünyasını var eder. Farkında ve sevgiyle kalın. Metin KOR

Evrenin Gözü - 2 Nisan 2014
Aslında benim sorum,soruyu sormamı sağlayan şeyin kendisiyle ilgili; bilinç nedir? Günlük hayatta kullanılan sığ manalı sözcük dışında,gerçekten en temel , en yalın ve en geniş anlamıyla bilinç nedir ve neleri kapsar? Bilme işlemi, bilincin bir sonucudur( ya da ürünüdür,ya da yaratımıdır da diyebiliriz.) Ama bir şeyin bilinebilmesi için zıtdıyla var olması gerekir. Yani düalite bilme işleminin gerçekleşmesi için şarttır. Buradan yola çıkarak bilincin bir sonucu(ürünü,yaratımı da diyebiliriz) olarak düalite ve bilme işlemini görmekteyiz. Düalite bilincin bilme işlemini gerçekleştirdiği ve bu bilme işlemi sayesinde her an yeni şeyler türettiği alandır. Düalite dendiğinde ilk akla gelen şeyler; negatif-pozitif, sıcak-soğuk, eril-dişil,doğru-yanlış, melek-şeytan, hayır-şer, ying-yang gibi kavramlardır.Milyarlarca yıl boyunca her şey bu iki zıt kutbun dengesi ve varlığıyla; evrenimizi, içindeki her şeyi, mevcut ve algılanabilir kılmıştır. Düalite alanı, yani varlık sahası diye bildiğimiz yer,evrenimiz; başlangıçta bir toplu iğne başı kadar bile değildi, bu gün big bang diye bildiğimiz ve bütün bilim camiası ve insanlık tarafından kabul gören teoriye göre aniden patladı ve genişlemeye başladı. Milyarlarca yıl içinde galaksiler, güneş sistemleri, yıldızlar ve gezegenler oluştu ve bizim dünya dediğimiz bu gezegende canlı diye tabir ettiğimiz ve bilinçli kabul ettiğimiz sıkalası insana kadar uzanan yaşam formu oluştu. Yani başka bir deyişle şu anda nefes alabilmemi, odamda oturup bütün bu düşünceleri yazıya dökebilmemi mümkün kılan şey düalitenin(ikiliğin) ortaya çıkış hali ve bu halin milyarlarca yıl içinde kendi içindeki ilişkiler yumağı ile dallanıp, budaklanıp bu günkü şeklini almasıdır. Dallanıp budaklanmak demişken tasavvufta bir metafor vardır. Kainat bir ağaçtır ve insan onun meyvesidir diye; ortada bir ağaç varsa,aslında bir de tohum vardır ve ağaç ta ,meyve de tohumda potansiyel halde gizlidir.Ağaç olup meyve vermek için bir varoluş toprağına ve bir de zamana ihtiyaç vardır. Bu metafor ve evrenimizin ortaya çıkışı ve gelişimi düşünüldüğünde sanırım daha özlü ve güzel anlatılamazdı diye düşünüyorum...Sonuç olarak o kainat ağcının meyvesi olan insan bilgisi bu gün Cern de big bang le ilgili deneyler yapıyor ve bir kainatta o yaratabilir,yani meyve çekirdek verecek kadar olgunlaşmak üzere.Peki bilinç sadece insana özgü bir şey midir?, yoksa bu evrende var olan ve bütünü var eden her parçacığın, her atomun, her atom altı parçacığın, dolayısıyla canlı cansız diye ayırdığımız her şeyin kendine özgü bir bilinci var mıdır?Aslında bu konuyu kavrayabilmek için maddeyi oluşturan atomları ve bu atomları oluşturan parçacıkların dünyasını tıpkı bir arkeolog gibi kazan kuantum fizikçilerinin dünyasına girmemiz gerekli; Kainattaki her şey atomlardan oluşur ve atom ise; Çekirdek( proton+/nötron-) ve çekirdeğin etrafında dönen eksi (-) yüklü elektronlardan oluşur. Bir atomun %2 si madde,geri kalan %98 ise boşluktur.Yani evrenimizin sadece %2 si madde, %98 i boşluktan oluşmaktadır. Kainatı yöneten dört temel kuvvet vardır ve bu dört temel kuvvet uzayı ve içindeki tüm maddeyi bir arada tutar. Bizim bildiğimiz üç uzay boyutu, uzayın her noktasında vardır buna bir de maddenin akışkanlığını sağlayan zaman boyutunu eklediğimizde insan algısı için, algılanabilir referans çevremiz oluşur. Evrenimizi bir arada tutan ve onu şekillendiren bu dört temel kuvvet; yer çekimi, elktromanyetizma, zayıf nükleer ve kuvvetli nükleer çekirdek gücüdür.Yer çekimi dışındaki kuvvetleri hissedemeyiz,bilemeyiz hatta varlığından bir çoğumuzun haberi bile yoktur,ama kainatı ayakta tutan şey bu dört temel kuvvet ve aralarındaki etkileşimdir. Bu dört temel kuvvetin tek bir matematiksel formül altında toplayabilmek için bilim adamları yıllardır çalışmaktadır, Einstein son otuz yılını bu formülü bulabilmek için uğraşarak geçirmiştir.Bildiğim kadarıyla dört temel kuvvetten üçü aynı formül içinde toplanabildi ama yer çekimi kuvvetini hala bu formüle oturtabilmiş değiller. Çünkü evrendeki madde miktarı ve dolasıyla bu madde miktarı sonucu oluşan çekim kuvveti, olması gerekenin çok altında. Bu yüzden kara maddede arıyorlar kayıp kuvveti,belki de çok boyutlu kainatımızın daha üst boyutlarının maddesel ortamlarında gizlidir aradığımız kuvvet..Burası şimdilik muallakta ama bilinen bir şey var ki; dört kuvveti de içinde ,tek bir çatıda toplayacak olan formül her şeyin teorisi ve birleşik alan diye tabir edilen o alanın formülü olacaktır ve bizim için evren bu formülün ön gördüğü gibi şekillenecektir.Peki bütün bunlar bizi felsefik olarak nasıl bir düşünceye taşıyor? Aslında bir atomun çekirdeğini parçalayıp zaman ve mekan aralığı olarak daha derinlere indikçe fark ediyoruz ki madde daha soyut bir hal alıyor ve gerçeklik diye bildiğimiz her şey elimizin altından kayıp gitmeye başlıyor. Her şey daha az maddesel, daha az durağan, daha az ölü olurken , kainat giderek daha canlı ve bilinçli hale geliyor.Hatta kuantum fiziğinin babalarından Mark Planck'ın bulduğu ve kendi adıyla anılan planck sabiti diye bildiğimiz ve 10 üzeri eksi 34 lük mekan aralığına indiğimizde, düalitenin ve zamanın kaybolduğunu sadece TEKliğin bulunduğu bir alanda buluruz kendimizi. Burası saf bilinç,öz, saf varlık, saf zekadır. Çünkü O tüm doğa yasalarının kaynağıdır. Tüm temel güçler, tüm temel parçacıklar, evrenin her seviyesinde hayatı yöneten tüm yasalar birleşik alanda, birleşik kaynağa sahiptir.Bu Birleşik Alanı kainattaki en yoğun zeka alanı yapar. Bütün bilgi bu alanda potansiyel halde bulunur, bu yüzden BİLiNÇ gerçekte potansiyel varlık ve enerji okyanusudur. Her varlık bu okyanusta dalga halinde yüzer; hem dalgadır -hem damla, hem katredir -hem zerre. Kuantum fiziğinin en önemli yanı budur bir şey hem dalgadır hem parçacıktır(bu konuyu daha net kavramak isteyen arkadaşlarıma meşhur çift yarık deneyini araştırmalarını öneririm).Gözlemlendiğinde olası potansiyellerden birine indirgenir ve parçacık halindedir. Gözlemlenmediğinde ise olası potansiyel dalga halindedir. Maddesel olmayan, dinamik, kendinin farkında olan zeka bunlar BİRLEŞİK ALANIN özellikleridir. Kaninattaki her şey ,birleşik alandaki bilginin çeşitli ölçeklerde birbiriyle etkileşimi sonucu ortaya çıkmış ve bir tekammül( ya da buna evrim de diyebilirsiniz) süreci sonun da bu hale gelmiştir ve bu süreç halen devam etmektedir.Yani bütün maddenin mekanın ve zamanın var olmasına sebep olan KAYNAK,ÖZ bilinç,kendinde olanı açığa çıkarmış bilinir hale getirmiştir. Bu bazı insanların düşündüğü gibi tesadüfi bir durum olamaz, çünkü neden-sonuç ilkesi bağlantısıyla çalışan bir kainatta ,felsefe de ,bilim de bizi ilk nedene götürecektir ki; bu durumda bu ilk neden aslında bütün sonuçları içinde barındıran şey olmak durumundadır.Genel yargı şudur madde var,atomlar var her şey katı ve dolayısıyla madde ve arasındaki etkileşim insanı yarattı ve insanla beraber soyut düşünce ortaya çıktı ve soyut düşünce de beraberinde tanrıyı melekleri şeytanı vs vs paranormal kavramları yarattı.Oysa Quantum fiziği tam tersini söyler çünkü atom altı dünyaya girdiğimizde her şey giderek daha soyut bir hal alır ve bizi bir çeşit düşünce denizine götürür ve bu alan her şeyin ilk nedenidir,olası bütün sonuçların tek nedenidir ve bütün kainatın maddenin oluşmasına sebep olan şey bu alandır.Yani aslında mana maddeyi yaratır madde manayı yaratmaz,madde manayı algılanabilir hale getirir hepsi bu. O nu sonsuz ve her şeyin kaynağı yapan da budur.Binlerce yıldır insanlık O na bir isim vermeye çalışmıştır,o tek bir ismin içine sığdırılıp her hangi bir topluma ya da zümreye mal edilerek dar insan bilincine indirgenemez. Şu an dünya üzerinde yaşayan toplumlar bu yazıda BİRLEŞİK ALAN YA DA ÖZ BİLiNÇ dediğimiz şeyi kendi kültür ve tarihsel birikimlerine göre isimlendirip bir takım kurallar bütünü çerçevesinde insanlara empoze edip adına da din demektedirler,sonra da birbirleriyle dinleri üzerinden kavga etmektedirler.Eski bir sufi hikayesinde karanlık bir yerde kalmış dört beş adamdan bahsedilir ve önlerinde de büyükçe bir fil vardır.Her biri filin bir uzuvunu tutup ona bir isim vermektedir ve birbirleriyle tartışmaktadır.Çünkü her biri tuttuğu şeyin şeklinden öyle emindir ki,ama asıl mesele karanlıktadırlar ve tuttukları şeyin daha büyük bir şeyin bir parçası olduğunu bir türlü idrak edemezler, ta ki BİRi gelip ışığı yakana kadar...Peki gözlemci kimdir;nerededir? ''Evreni gözetleyen göz evrenin kendi gözüdür''. Evren bu gün doğumundan yaklaşık on dört milyar yıl sonra kendini bu boyutlarda gözlemleyen, kavrayan, bir bilince, bir göze sahiptir. O göz insandır ve bütün kainat tek bir vucud gibidir, canlıdır, birbirine bağlıdır, bu vahdet-i vucud dur.varlığın birliğidir.Bu yüzden bütün kainat bilinçlidir ve bilincin farklı katları vardır ve bütün bu farklı bilinç katları TEK bir kaynaktan çıkmaktadır ve bir ölçekte kainattaki her şey O dur ve aynı kaynağa geri dönmektedir yaşam sadece bu devinim içindeki sonsuz olasılıklardır Zaman maddenin aktığı nehir,AN bu nehrin döküldüğü denizdir. METİN KOR

İnsan - 25 Ekim 2014
insanın kendisi ve etrafıyla bütün iletişimi,düşünce duygu ve davranışlarıyla gerçekleşir.Aynı düşünceler aynı duyguları ve aynı duygular da aynı davranışları yaratmaya devam eder.Bu aslında kuyruğunu ısıran yılanın durumuyla aynıdır,döner durur.Yaşam her an yeni şeyler sunuyordur,bütün olasılıklarıyla önünüzde uzanıyordur ama insanlar çoğunlukla her gün aynı davranışları sergileyerek,kendini tekrar eden bir döngünün içinde yaşadıklarını zannederek,yaşamadan ölüp giderler.Öyle ki işlerine bile her gün aynı yoldan giderler,çünkü o yol tanıdıktır,bildiktir, güvenlidir.Güvenlik ve konfor adına, alışkanlıklarının pençesinde ,her sabah uyanıp,kendilerini eski davranışları üzerinden yeniden onaylarlar. Düşünce,duygu ve davranışlarınızın bir frekansı vardır ve sizinle benzer frekansta olan düşünceleri size çeker,onlarla bir araya gelmenizi sağlar.Bir arkadaşınızı düşünürsünüz,ya da bir konu üzerinde yeni bir şeyler öğreniyorsunuzdur ve bu sizi heycanlandırıyordur,o gün ya da o hafta bir çok farklı kişiden aynı konuyla ilgili bildirimler alırsınız ya da düşündüğünüz arkadaşınız sizi arar.Böyle şeyler benzer seviyedeki düşünce frekanslarının bir araya gelmesidir.Kuantum seviyesinde düşünce yoluyla birbirimizle olan bağımızın yaşamdaki kanıtıdır.Yaşamda başınıza gelen her şeyin sizden kaynaklanan bir nedeni vardır,başınıza gelen her şey kendi düşüncelerinizin bir sonucudur. Yaşamı doğru okumak,başınıza gelen şeylerde kendinizi net bir şekilde görebilmekle alakalıdır. Her bir düşüncenizi bilinçli bir şekilde kontrol edip,izini sürmek size kendinizle ilgili bir farkındalık sağlayacaktır.Kendi frekansınızın farkında olarak yaşamak, sürekli tireşip duran adına yaşam dediğimiz bu enerji ve bilinç okyanusunda keyifle yüzmenizi sağlayacaktır. Bu yaşam okyanusunda yüzerken attığınız kulaçlar sizin kelimelerinizdir,yönünüzü kullandığınız kelimeler belirler.Kelimeleri kullanırken olasılıkların önünü açacak şekilde seçmelisiniz hem çevrenize,hem de kendinize bir şeyi anlatırken olumlu kelimeleri tercih etmelisiniz.Mesela; bir iş yapıyorsunuz ve henüz istediğiniz gibi başarılı olamadınız. Bu durumda olmadı yapamadım demek yerine,henüz istediğim seviyeye gelmiş değiliz derseniz,bilinçaltı zihniniz istediğiniz seviyeye gelmenizi sağlayacak yolları aramakla meşgul olur.Olmadı yapamadım derseniz,başarısızlığınıza bahaneler üretmekle meşgul olur, çünkü bilinç altınızın en önemli işlerinden biri sahibini korumaktır,bahaneler üreterek durumu hafifletmek üzere çalışır.Bu yüzden kendimiz ve etrafımızla olan iletişimimizde olumlu ve olasılıkların önünü açık tutacak iletişim kalıpları kullanmalıyız.Sırf buna dikkat etmek bile,düşünce duygu ve davranışlarımızın büyük ölçüde değişmesine neden olur. Farkında ve Sevgiyle Kalın. Metin KOR

Haftanın ilk takım oyunu! MasterChef'te dokunulmazlık kimin olacak? Bakan Uraloğlu'ndan sosyal medya mesajı: Herkes haddini bilsin! ABD’li Senatör Graham’dan tehdit: “Ekonominizi mahvedeceğiz”
Sonraki Haber