Mustafa Armağan, Yılmaz Özdil'in ipliğini pazara çıkarttı!
Tarihçi Mustafa Armağan, 2 bin 500 liralık 'Mustafa Kemal' isimli kitabıyla uzun süre kamuoyunun tepkisini üzerine çeken Yılmaz Özdil'in köşesinde yayınladığı bir yazının yalan olduğunu söyledi. Özdil'i Sülün Osman'a benzeten Armağan, "Özdil 30 Ağustos’un arefesinde onları yine Atatürk’le aldatmış." ifadelerini kullandı.
"Okurunun zekâsıyla alay eden Yılmaz Özdil 30 Ağustos’un arefesinde onları yine Atatürk’le aldatmış. Kes yapıştır usulü hazırladığı 2,500 liralık yalanlar mecmuasından bir daha kesip yapıştırarak, ardına Sözcü okuyanlara mahsus kuyruklu yalanlar ekleyerek bir Sülün Osman klasiği daha imal etmiş." diyen Mustafa Armağan, "Özdil’in aktardığı olay, ayrı zaman ve mekânlarda geçen iki ayrı olaya ait" ifadelerini kullandı.
İşte Armağan'ın o yazısı:
"Güya M. Kemal “Büyük Taarruz’a gün sayılırken” Konya’da bir ‘denetleme’ yapmak istemiş ve “önceden haber vermeden” bir medreseye gitmiş; meğer “17-18 yaşında mollalar” askerden kaçmak için medreseye doluşmuşlar. Aniden koşup önünde sıralanmış ve yere kadar eğilmişler! Hocaları medreselilerin askere alınmamalarını istirham etmiş. M. Kemal de ona bir güzel zılgıt çekmiş!
Bir kere Özdil’in aktardığı olay, ayrı zaman ve mekânlarda geçen iki ayrı olaya ait. Senaryo M. Kemal’in 19 Şubat 1923 İzmit ve 2 Şubat 1923 İzmir konuşmalarından keyfi bir şekilde montajlanmış, arkasını da sevabına yazarı dolduruvermiş. Neticede Y. Özdil, M. Kemal’e sahte sözler uydurmuş ama acar Kemalistlerimizde nedense tıs yok.
1- M. Kemal’in Akşehir ve Konya’ya yaptığı iki ayrı ziyareti tek ziyaretmiş gibi yutturmuş. Esas hadise Akşehir’de geçiyor, Konya’daki ise ona senaryo gereği yamalanıyor.
2 - Medresedeki mollaların yaşları hiçbir kaynakta geçmiyor.
3- Bir denetleme sözkonusu değil.
4- Akşehir’deki medreseye habersiz gidiyor ama Konya’da bizzat haber verdiriyor. Nitekim habersiz gittiği Akşehir’deki medresede hoca karşılamaya çıkmıyor, M. Kmal onu ve talebelerini odalarında buluyor. Konya’dakiler ise haber verilince apar topar karşılamaya çıkıyor.
Yalan rüzgârı şu sözlerle devam ediyor:
“Mustafa Kemal zaten kendini zor tutuyordu, (medreselilerin askere alınmamasını istiyen hocaya-MA) patladı…
“Memleket harp ediyor, istiklal ve mevcudiyetini kurtarmaya çalışıyor, siz burada Arap lisanıyla vakit geçiriyorsunuz. Sizin için bu medreseler, Yunan'ı mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı kıymetlidir? Millet kan içinde yüzerken, milletin çocukları cephelerde yurt için canını feda ederken, siz burada sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz” diye bağırdı!”
Yukarıdaki sözlerin tamamı uydurma olup M. Kemal’in her iki konuşmasında da mevcut değildir. İşin garibi, M.Kemal’in kendisinin her iki konuşmada da zikretmediği bu sözlerin sadece ilk iki cümlesi o sırada yanında bulunduğunu iddia eden Dr. Hilmi’nin notlarından alınmış, sonrası ise yazar tarafından eklenmiştir. Dr. Hilmi’nin aşağıya aldığım orijinal sözlerinde asker kaçakları vs. için herhangi bir ifade bulunmadığını göreceksiniz:
“Hoca efendi, memleket harp ediyor, istiklal ve mevcudiyetini kurtarmaya çalışıyor. Böyle mühim zamanlarda lisanül-Arabî ile vakit geçirmek, bu gürbüz Türk çocuklarını cephelerden alıkoyarak bu karanlık odalara tıkmak günahtır. Bir lisan bu türlü karanlık odalar içinde öğrenilemez. Lisan öğrenmek daha ziyade bir muhit (çevre) meselesidir. Akşehir bir Anadolu, bir Türk kasabasıdır. Burada Arapça konuşan kimse yoktur. Onun için burada öğrenmeye lüzum da yoktur. Çünkü bu gün Arapça ilim ve fen dili değildir. Bir memlekette Arapça bilen mütehassıslar yetiştirmek memleket ihtiyacı için kâfidir. Eğer maksat böyle bir lisan mütehassısı yetiştirmekse iki genç tahsil için Mısır’a gönderilir. Cami-ül-ezher midir, nedir, orada birkaç sene tahsil ettirilir, muhitte Arap olduğu için gençler Arap lisanını bu suretle kolayca ve daha tertipli olarak öğrenmiş olurlar. Memlekete ecnebi (yabancı) bir dil mütehassısı olarak gelirler.”
Bir Y. Özdil’in söylediklerine bakın, bir de alıp çarpıttığı kaynaktaki sözlere.
Gördüğünüz gibi Hocaefendi’ye hitaben söylenen sözlerde medreselilerin asker kaçaklığı vs. geçmez. Tamamen Arapça eğitiminin Türkiye’de yapılmasına itiraz vardır. Dil öğrenmek ortam işidir, burada Arapça öğrenilmez, maksat Arapça bilen uzman yetiştirmekse iki genç Ezher’e gönderilir, olur biter demektedir M. Kemal.
Ne “millet kan içinde yüzerken” demiştir, ne de “sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz.” Siyahla (bold) vurguladığım kısımlar dikkatle okunursa Y.Özdil tarafından uydurulan cümleler açıkça görülecektir.
Söylediklerime yine de inanmıyorsanız İzmir mülakatının tamamı için Sadi Borak’ın 1980 tarihli Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri’nin 141-202. sayfaları ile Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 15, s. 50-103’den; İzmit mülakatı için ise Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 14, s. 263-306’dan kontrol edebilirsiniz. Dr. Hilmi’nin anlatımı için bkz
Dine ve dindarlara kin ve gayzını kusmak için M. Kemal’i araç olarak kullanmak ve bu uğurda her cins şirretliği mübah görmek Y.Özdil tipi Kemalistlerin iflah olmaz karakteridir. Onlardan her numara beklenir. Öyle ki Zati Sungur çırak kalır yanlarında."